Ey tutunacak güven dalım ve ey en vefâlı dayanağım!..
Ey methini yapmak, rûhum ve reyhânım olan sevgili!..
Asırlar öncesinden gözyaşları içinde gönderdiğin selâmını aldığım o gün, gözlerim gözyaşına doydu desem, yalan olmaz!.. Kendi sesinden almış gibi titredi yüreğim, işte o gün karar vermiştim; ben de seni özlemeliydim!.. Ve Sana doğru kutlu bir sefer başlamıştı içimde…
Artık sayfa sayfa geziyordum senin coğrafyanı… Satırların arasında mübârek ayak izlerini arıyor, bulduğum en küçük izi, hasretle yüreğime basıyordum. Ve ben Sana doğru kıvrıla kıvrıla akıyordum. Her bir hâtıran, asrın buhranları içinde bunalan gönlüme, taze bir bâd-ı sabâ oluyordu. Günahkâr bir bedeni, Sana doğru taşımak kolay değildi, ama yavaş yavaş Sana doğru gelmek, benim hayatımın mânâsı olmuştu artık... Salât-ü Selâmlar, bu yolculukta azığım, sünnet-i seniyyeler yoldaşımdı. Her şeyi buluşma gününe göre ayarlamak ne büyük lezzetmiş meğer…
Abdestlerim, Seninle mânâ bulmuştu ve daha itinalı olmalıydım. Kevser Havuzu başında parlamalıydı elim, yüzüm, ayaklarım ve her bir âzâm (organım)... Duâlar, geçici bir dünya lezzeti için zâyî edilmemeliydi. Yâ Rabbi, “O, en Sevgili’ye muhabbetimi kat kat artır. Kendisinin ve mertebelerinin hatırına, O’nu, bana tanıt. O’nun yolundan gitmeye, edebini ve sünnetini yaşamaya muvaffak kıl. Bu konuda bana azim ver. Âmin.”
* * *
Sen ki, “Ahmed” idin ve Sen’den öğrenmeliydim hamdi ve şükrü…
En zor zamanda mübârek karnında iki taş varken öğretmiştin en büyük nimetin hidâyet ve namaz olduğunu… Hâlbuki ben, o zamana kadar hiç fark etmemiştim, bu büyük nimetleri ve onlara hamd etmeyi...
Allâh’ım, ismi “Muhammed” olan Efendimize salât ve selâm eyle, bereket ihsan eyle!..
Sen ki, “Tâhir” idin. Rabbim, Seni bütün ayıplardan tertemiz kılmış ve “Mutahhar” olmuştun ve bizim Nebîmiz ve Rasûl’ümüz olmuş, Allâh’ın emir ve yasaklarını bildirmiştin.
Salât ve selâm, tebliğ vazifesini en güzel yerine getiren “Rasûlü’r-Rahmet”e olsun!
Sen ki, “Abdullah” idin, bize kul olmayı öğrettin! “Üsve-i Hasene” olup her şeye en mükemmel örnek oldun.
Sen ki, “Neciyullâh” idin. Rabbim, Sana açmıştı bütün sırları… Mîraç sana lutfedilmiş, arş-ı âlâ, Senin ayağının tozuyla rahmet bulmuştu.
Sen ki, “Ma’lûm” idin. Peygamberliğin ve varlığın, âlemlere rahmet olmuştu da “Sen onların içinde iken Allah onlara azap edici değildir.” (el-Enfal 33) âyeti ile muştulanmıştı, mü’min, kâfir, ins ve cin…
Sen ki, “Afüvv” idin! Şahsına yapılan her türlü hatayı, öç almaya gücün yettiği zaman bile Hak rızası için affettin. Ve bize affın büyüklüğünü öğrettin. “Siz yeryüzündekileri affedin ki, gök ehli de sizi affetsin” buyurarak affa mazhar olabilmenin yolunun affetmekten geçtiğini gösterdin.
Sen ki, “Ğays” idin! Yağmurun rahmet oluşu gibi, ölü kalpleri canlandırdın ve canlandırıyorsun. Senin muhabbettin hangi köhne kalbe girdiyse, o kalbin “âb-ı hayat”ı oldun.
Allâh’ım, “Nimetullah” (Allâh’ın nimeti) olan Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e salât eyle!
Sen ki, “Gıyâs” idin! Sana tâbî olanı, cehennemden kurtarıp cennete ulaştırdın.
Sen ki, “Urvetü’l-Vüskâ” idin. Senin hürmetine istenilen her murada maddî ve mânevî bir vesîle oldun!
Sen ki, “Harîsün aleyküm”, yani “ümmetine pek düşkün idin” ve Allah Teâlâ tarafından kendi esmâ ve sıfatlarından olan “Raûf” ve “Rahîm” isimleri ile isimlendirildin. Çünkü Sen, ümmetine karşı çok merhametlisin. Salat ve selâm, Senin üzerine olsun ey Nebî!..
Güzelliklerini, ikramlarını saymakla bitiremeyiz. Ama bize öğrettiğin gibi, “Senin istediğin bütün hayırlardan istiyor, Senin kaçındığın bütün şerlerden Rabbimize sığınıyoruz.”
“Ey Rabbimiz; bizi Nebîn ve Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in dininden ayrılmayanlardan, O’nun hürmetine tazim edip kelimesini (kelime-i şehâdet) azîz bilenlerden, Kur’ân ve sünneti yaşayıp koruyanlardan, O’nun çağrısına yardım edenlerden, O’na tâbî olanları ve O’nun ümmeti olmayı kabul edenleri çoğaltanlardan eyle! Bizi, kıyamet günü, O’nun “livâü’l-hamd”ı (hamd sancağı) altında toplanan zümreden, O’nun yoluna ve sünnetine aykırı hareket etmeyenlerden eyle!
Allah’ım; Efendimiz Muhammed’e öyle salât eyle ki, o salât ile bizi bütün âfetlerden ve korkulardan kurtar. Bütün isteklerimizi yerine getir. Bütün günahlardan bizi temizle… Bizi en yüksek derecelere yükselt. Hem bu dünyada, hem de ölümden sonra bizi bütün hayırlarda en son hedefe ulaştır. Âmin.” (Bkz: Delâilü Hayrât, Süleyman el-Cezûlî)
YORUMLAR