Muhterem Okuyucularımız;
İnsan hayatı da mevsimlere benziyor. İlkbaharda neşv ü nevâ bulan kâinât gibi çocukluk ve gençlik günlerini yaşıyoruz. Sonra gücümüzün zirvesinde olduğumuz, güneşin herkesi yakıp kavurduğu yaz mevsimini idrâk ediyoruz. Derken sonbaharda dökülen yapraklar gibi, zindeliğimiz, bilgi, kuvvet ve kabiliyetlerimiz yavaş yavaş bizi terkediyor. Hayatın son perdesinin önüne geliyoruz. Derken yağan karlarla beraber önce saçlarımıza aklar düşüyor ve artık “ha bugün, ha yarın” beklemeye başlıyoruz kaçınılmaz sonumuzu…
Hayat genellikle bu minvâl üzere devam ederken ilkbaharda kar düştüğü de oluyor, yaz güneşinin yakıp kavurduğu da... Tabiî bunlar istisnâlar… Bir de kış geldiği hâlde yapraklarını hiç dökmeyenler var. Yaptıklarıyla, sadaka-i câriyeleriyle kış mevsiminde de yaşamaya devam edenler!.. Ölümün öldüremedikleri… Çünkü yaşarken ölümü öldürenler onlar!:.
İşte Peygamberler ve Allah dostları bu kervanın başını çekiyor. Onlardan kalan her bir hâtıra, her bir öğüt ve nasihat, geride kalanların önünü aydınlatıyor, gözlerini açıyor.
Biz de dergimizi hep onların diriltici nasihatleriyle, ibret dolu hayat ve hâtıralarıyla zenginleştiriyoruz. Bu sayımızda da bunun pek çok örneğini bulacaksınız. Buram buram asr-ı saadet kokusunu içinize çekeceksiniz. Peygamber Efendimizin muhabbet yüklü dünyasına misafir olacaksınız. Çünkü Allah’ın rızâsına, ancak Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in muhabbetini azık edinip her bir adımını takip etmekle ulaşabiliriz. Yolunuz ve azığınız bereketli olsun.
* * *
Bu sayımızda annelerimizi misafir ettik, bir de… Cennetin ayakları altına serildiği anneleri… Kolay kolay incinmeyen, hep afv eden, hep seven anneleri… Onların yavrularına besledikleri hislere tercüman olmaya çalıştık. Zor bir işe kalkıştık, farkındayız… Onların engin hoşgörü ve afvına sığınarak…
Annelerin yanına çocuklarını da koyduk. Zira anne ve çocuk ayrılamaz. Çocukların her geçen gün, annelerinden, topraklarından, fıtratlarından ve kendi benliklerinden koparıldığı dünyamızda, çocukların neden kötü muâmeleye tâbî tutulduğunu anlamaya çalıştık. Dergimizin sayfaları çapında bir gönül gündemi oluşturalım dedik, her iki konu üzerinde…
Bu sayımızdan itibaren Şebnem Dergisi’nin sayfalarının biraz daha arttığını göreceksiniz. Sizinle daha çok hasbihâl etme imkânını lütfeden Rabbimize şükürler olsun. Bu sebeple sayfalarımız arasında bazı yenilikler de bulacaksınız. Özellikle “Mektup Köşesi”ni ve gönderdiğiniz yazıların yayımlanacağı “Sizden Gelenler” bölümünü zikretmeden geçemeyeceğiz. Bu sayfalarda yayınlanmak üzere mektup ve yazılarınızı bekliyoruz.
Mektup demişken, yarışmamıza göndermiş olduğunuz yüzlerce mektup bizi tatlı bir telâşa soktu. Bu rağbet ve ilginiz sebebiyle yarışmamızdaki hediye miktarını arttırmaya karar verdik. İnşallah bu konuda da sürprizlere hazır olun.
Geçen sayımızda bahsettiğimiz “yeni internet siteleri”yle ilgili tanıtım sayfamızda hazır. Sizinle internet üzerinde de buluşmayı ümid ediyoruz.
* * *
Mübârek Ramazan ayının gölgesi üzerimize düştü. Bu dergiyi elinize aldığınız günlerde o feyizli, bereketli mağfiret mevsimini soluyor olacağız. Rabbimizden, “bu rahmet, bereket ve mağfiret ayı”nın, bütün insanlığa, hâssaten ümmet-i Muhammed’e ve siz okuyucularımıza maddî-mânevî hayırlar getirmesini niyâz ediyoruz. Doğusuyla batısıyla dünyadaki gönlü kırık, çaresiz ve kimsesiz bütün kardeşlerimize bu satırlarla duâlarımızı gönderiyoruz.
Cenâb-ı Hak, kendisine kavuşacağımız o vuslat ânını, bizim için hakîkî bayram eylesin! Âmin.
YORUMLAR