İslâm-Türk mîmarisinde tabiîlik, sadelik, zerâfet ve orjinallik hâkimdir. Türk mimarisi, Bizans ve Arap mimarisinden etkilenmesine rağmen, taklitten uzak, nevi şahsına münhasır bir yapı arz eder. Çok çarpıcı bir estetiğe sahip olan Türk Mîmarisinde, Selçuklu ve Osmanlı döneminde muhteşem eserler meydana getirilmiştir. Bizi cezbeden bu estetik, Kur’an’ı Kerim’in sanata ilham kaynağı oluşundan ileri gelmektedir. İslâm-Türk mîmarisinin tüm çizgilerinde ve özünde, samimiyet hâkimdir. Kubbeler, minareler, kalbini samimiyetle açan bir mü’mini temsil eder.
Şaheser sayılacak eserler bile ihtirastan müstağnîdir. Batı Medeniyeti’nin aksine İslâm sanatı, mütevâzî, fakat vakur bir çizgiye sahiptir. Avrupa kiliselerinde görülen, sırf ihtişam maksatlı konulan mübalâğalı unsurlar, İslâm mimarisinde bulunmaz. Türk-İslâm Medeniyeti’ne merkezlik yapan Topkapı Sarayı, bunun en güzel misalini oluşturur. Saray, Allah’a ve O’nun mahlûkatına hizmet için toplanmış dervişler tarafından kurulmuş bir tekke görünümündedir. Kibir ve gururu yansıtan hiçbir çizgi göremezsiniz. Alabildiğine vakur bir ihtişam etkiler bizi… Turistler için konan levhalar olmasa, padişahların burada yaşadığı anlaşılamaz.
Allâh’ın önünde tazimle eğilen gönülleri öyle bir mahviyet hâlindedir ki, cihan padişahının kendisi için yaptırmış olduğu yer, dervişin çilehânesinden daha büyük değildir. Bir zamanlar dünyanın en muhteşem devlet adamlarının yaşadığı bu sarayı gören bazı Batılı seyyahlar, bu duruma hayret ederek onun Buckingham (Londra) ve Versailles (Paris) gibi muhteşem görünüşlü sarayların mutfağı bile olamayacağını ifade etmişlerdir. İslam mîmarisinde amaç meydan okumak değil, tüm mahlûkâtın istifade edebileceği eserler meydana getirmektir. Kur’ân kaynaklı bir ilhamla susuzlara su, aç olanlara aş sunmak için ince sanat çizgileriyle çeşmeler, aşhâneler inşâ edilmiştir.
Tüm mahlûkata merhamet düsturuyla, yalnızca insana hizmet düşünülmemiş, câmilere kuş evleri dahî inşa edilmiştir. Bu kuş evleri, İslâm’ın her varlığa değer vermesi sebebiyle çok ince bir sanat ve zarif çizgilerle örülüdür.
Mîmari eserlerde en çok yer alan, hattatın elinden aşkla işlenen âyetlerdir. Sanatın mührü, âyetlerdir. Mühür sahibi Allâh Teâlâ’dır. Bu mîmari bütün muvaffakiyetleri Allah’tan bilen bir şuurun eseridir.
İslam mîmarisinin mânevî boyutunu, yapılarda Kur’ân okunmasına bağlayan Yahya Kemâl şunları söyler:
“İslâm mimarisinin içinde bir ruh gibi muhakkak bir Kur’an sesi lâzım!..”
Ona göre, “Ayasofya’da okunan ezân ile mâlum Yavuz Sultan Selim’in emriyle Hırka-i Saadet dâiresinde geceli-gündüzlü 24 saat okunagelen Kur’ân, Türk devletinin iki temel dinamiği”dir.
Yavuz Sultan Selim’in, Mısır’ın fethi üzerine kendisine hediye edilmiş kutsal emanetler de Topkapı Sarayında Hırka-ı Saadet dairesinde “Has Oda”da korunmuştur. Sultan Selim Han, emanetlerin başında geceli-gündüzlü Kur’an okunması için 40 hâfız görevlendirmiştir. Hâlâ bu gelenek devam ettirilmektedir. Buna ilâveten harem ağaları ile zülüflü baltacılar, haseki, bostancı, koz bekçi ve benzerlerinin koğuşlarında yatsı namazından sonra sesli olarak Kur’ân okunurdu.
Fransız şairi Théophile Gautier, Sultan Abdülhamid ve Sultan Abdülaziz devrinde bir Ramazan gecesini şöyle tasvir eder:
“Bir geceden bir geceye ilâhî bir kitabın sayfalarında imiş gibi Kur’ân âyetleri akıyordu. Ayasofya, Sultanahmet, Yeni Câmi, Süleymaniye, Sarayburnu’ndan Eyüp tepelerine doğru yükselen bütün mâbetler nûr içinde parlıyordu… Avrupa kıyısını takip ederek Boğaz içine doğru ilerledik. Kıyı ışıklarla pul pul işlenmiş ve etrafı vezir ve paşaların, yazıyla teşkil edilmiş, buharlı gemiler, çiçek demetleri, testiler ve Kur’ân’dan âyetlerle süslü yalıları çevrilmişti.”
Basîret sahibi medeniyetimizin taşıyıcıları olan devlet idârecileri, padişahlar ve onların isteği üzerine bu muhteşem eserleri vücuda getiren mimarlar ve sanatkârlar; dergi, medya gibi iletişim araçlarının olmadığı devirlerde bu sanat eserleriyle kıyamete değin uzanan bir tebliğ gerçekleştirmişlerdir. Okullar, kışlalar, kütüphaneler, kılıçlar, kandiller üzerine işlenen âyetler dile gelmekte, Kur’ân’ın en mühim mesajlarını iletmektedirler.
Bu benzersiz eserleri bize miras bırakan ecdâdımızı rahmetle anıyoruz. Onların bu güzîde emânetlerine sahip çıkabilecek liyakati gösterebilmeyi Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyoruz.
YORUMLAR