Sanat, kalbî derinlik ve duyuşların eşyaya aksetmesi, müşahhas hâle gelmesidir. Hangi sahada olursa olsun, bütün sanatlar, temelde insan rûhundaki tefekkür ve tahassüsün bir nevî tezâhüründen ibârettir. Temel harcı tasavvufla yoğrulan, yani kalbî rikkat, hassasiyet ve derinlik ikliminde icrâ edilen sanatlar, medeniyetlerin inşâsına âmil olmuştur. Ortaya çıkan sanat eserleri de, medeniyetlerin büyüklüğünün tescili olmuştur.
İslâm Medeniyetini canlandıran ruh, vahyin nefesidir. Nebevî kaynaktan çağlayan âyetler, sanatı vücûda getiren en temel sâiktir.
İslâm sanatının amacı, seyrinde olanları, dünyaya âit düşüncülerden arındırıp Allah’ı ve O’na âit olan eserleri tefekkür ve ince düşünüşe sevk etmektir. Bu sebeple İslâm sanatına âit tüm estetik yönelişlerde, Kur’ân’ın feyz ve ilhâmını taşıyan, mânevî yansımalar vardır. Kâinâta, âyetlerin penceresinden bakan edip, şâir, mimar v.s sanatkârlar; Rabb-i zü’l Celâl’in ihtişamlı eserlerindeki estetiğe cezb olarak bunu sanatına dâhil etmişlerdir.
Meselâ, kâinattaki Allah’ın birliğinin nakışlarını sanatına taşıyan mimarlar, yaptıkları camilerde, büyük kubbenin küçük kubbelere doğru açılışıyla, vahdet(birlik)teki kesreti (çokluğu) sembolize etmişlerdir.
İslâm sanatı, genel çizgileriyle tevhidin kesret âlemindeki tecellisidir. Medeniyetimizi süsleyen sanatın her dalında, bu ulvîlikten esintiler vardır. Özelikle hat sanatının bunlar arasında çok ayrı bir yeri vardır. Hat, vahyin güzelliğini yansıtır. Allah kelâmının, Levh-i Mahfuz üzerine yazılışını temsil eder. Hayrât için bırakılan camiler, çeşmeler ve duvarlar; üzerinde inci gibi parlayan hat yazılarıyla «sâlih amel sahibi bir mümin» gibidir. Her dâim hayır hizmeti ile ve üzerindeki dînî ibarelerle Allah Teâlâ’yı hatırlatmaktadır.
İslâm sanatını, Batı sanat eserlerinden farklı kılan, Kur’ân merkezli olmasıdır. Kitap ve yazının mukaddesliği sebebiyle, İslâmî sanatlar arasında işâret ve çizgiye çok önem verilmiştir. Her hattat, sanat hayatında muhakkak bir mushaf yazmıştır. Bu Mushaf, tezhib edilip ciltlendikten sonra, hâfızların dilinde ve kubbelerde çınlamıştır. Buna karşılık Batı Hristiyan sanatında ise, kutsal olan ve ifade edilmesi amaçlanan her şeyde, biçim ve renkler kullanılmıştır. Yani bolca tasvîre (şekil) yer verilmiştir. (Kiliselerdeki Îsa-Meryem Ana tasvirleri gibi…)
İslâm; müşahhas (somut) ve nefsânî olan her şeye, (yemek-uyumak v.s.) mücerret (soyut) bir mânâ kazandıran bir dünya görüşüne sahiptir. Yemek ve uyumak vb., nefsânî vasıflar olmalarına rağmen, İslâm bütün bunlara mâneviyât katarak Allah’a yaklaştıran bir kıvam kazandırır. Bunun gibi İslâm sanatındaki mücerret çizgiler de bizi sonsuzluğu tefekküre götürür. Bu sebeple, İslâm sanatında resim, heykel yerine; mücerret çizgilerin yer aldığı, hat ve tezhip sanatları çok gelişmiştir. Avrupa ressamlarına, bizim hat sanatı örnekleri gösterildiğinde, İspanyolların son büyük ressamı Pablo Picasso:
“Varmayı düşündüğüm hedefe, müslümanlar beşyüz sene önce ulaşmış.” diyerek hayranlığını ifade etmiştir.
Ortaçağ Avrupa’sı Müslümanların çokça tesiri altında kalmıştır. Müslümanlar Avrupa’da, hayatın her safhasında, sanat ve ilme âit çok iz bırakmışlardır. Doğu’dan Batı’ya taşınan maddî ve mânevî kıymetler, insânî değerler çoktur. Bu sebeple Batılı eserler incelendiğinde, hat sanatının çeşitli biçimleriyle dikkat çekici benzerlikler görülmektedir. Meselâ kiliselerde, kûfî yazısı, süs motifi olarak kullanılmıştır. Fransa Puy katedrali kapısındaki kûfî «Maşaallâh» yazısı gibi. (Devam Edecek)
YORUMLAR