Ergenlikle beraber yumurta hücresinin olgunlaşması, yumurtalıklardan çıkıp vücut dışına atılması dört safhada gerçekleşmektedir.
Yumurta hücresinin mâcerasının birinci safhası: Yumurta hücresi, etrafını saran kesecik içinde bulunur. Bu safha, yaklaşık on dört gün devam eder. Bunun için gerekli hormon (FSH) hipofizden kan yoluyla yumurtalıklara gelir. Kesecik içindeki yumurtanın gelişimini ve kesecik hücrelerinden “östrojen” adlı yeni bir hormonun salgılanmasını uyarır. Bu uyarıcı hormonun kan düzeyleri miligramın milyarda biri olan ölçü birimiyle ifade edilecek kadardır. (Miligramın milyarda biri: pikogram) Ancak yaptığı işler, pek mühim ve büyüktür. Östrojen hormonu, rahmin iç tabakasındaki hücreleri uyarır ve bölgenin kalınlaşmasını sağlar. Ayrıca rahme gelen kan ve doku sıvısını artırır. Bunun sebebi, hâmilelik oluştuğu takdirde, bebeğin rahimde hem yumuşak, hem de besin açısından zengin bir zemine tutunmasını sağlamaktır.
İkinci safha: Bu safhada kesecik çatlar ve yumurta hücresi etrafındaki sıvıyla birlikte yumurtalıktan çıkar. Tüpler ve yumurtalıklar, mutlak mânâda birbirine yapışık organlar değillerdir. Yani yumurtanın düşeceği ortam, karın boşluğudur. Eğer kendisini yakalayacak bir yapı olmazsa, karın boşluğuna düşen yumurta, orada kaybolup gider. Böylece hiçbir zaman babadan gelen hücre ile buluşamaz ve insan nesli devam edemez. Ancak insan vücudunda hiçbir şey tesadüfe terk edilmemiştir. Yumurtanın çıkma zamanının geldiğini anlayan tüplerin hareketliliği artar ve saçaklarıyla yumurtalıkların etrafına dokunmaya başlarlar. Böylelikle yumurtayı karın boşluğuna düşmeden yakalayıp içine atarlar. Tüplere giren yumurta, buradaki milyonlarca titrek tüycüğün aynı tarafa yaptığı özel salınma hareketiyle, rahme doğru ilerler.
Üçüncü safha: Yumurta, kesecikten sıvısıyla birlikte çıktıktan sonra, kesenin içi kanla dolar. Burada özel vazifeli hücreler çoğalıp yerleşerek, pıhtılaşan kanın yerini doldururlar. Bunlar yağ açısından zengin sarı hücrelerdir ve folikülün sarı cisim olarak adlandırılan aktif bir yapıya dönüşmesine sebep olurlar. Rahmin bebek için hazırlanması, hâmileliğin sağlıklı bir şekilde devamı, sarı cisme bağlıdır. Sarı cismin salgıladığı progesteron hormonu, rahim duvarını uyararak kalınlaşmasına, bezler ve kılcal damarların yüzeye ulaşmasına, rahim duvarının kıvrımlı bir hâle gelmesine sebep olur. Bezlerin salgı faaliyetleri artar. Rahim kasları istirahate zorlanır. Progesteron, süt bezlerinin gelişimine de tesir eder. Bu yapılanmanın sebebi; mevcut hâmilelikte bebeğin emniyetle rahme tutunup yerleşmesi, güvenli bir şekilde burada büyümesi ve sağlıklı bir şekilde beslenebilmesidir.
Bu safha 12-14 gün sürer. Eğer hâmilelik yoksa sarı cisim bozulur, kandaki hormon seviyeleri düşer. Bu düşüş, beyni etkileyerek yumurtalığı uyaran hormonların tekrar salgılanmasını, yeniden foliküllerin seçilip uyarılmasını ve yumurtanın olgunlaşmasını sağlar. Süreç yeniden başlar.
Dördüncü safha: Hâmilelik oluşmadığı takdirde yumurta hücresinin vücuttan atıldığı safhadır. Rahim duvarı gerilir, kılcal damarların kopmasıyla yumurta dışarı atılır. Rahmin iç tabakası dökülerek yenilenirken, yumurtalıklar birinci safhaya yeniden girmişlerdir.
Bu serüven ergenlikle birlikte, kadın bedeninde, her ay tekrarlanır. Bebek oluşacakmış gibi vücut hazırlanır. Hâmileliğin oluşup oluşmamasına göre hazırlıkların yönü değişir. Ergenlikle birlikte, o zamana kadar beynin üzerinde olan baskı kalkar. Bu baskının neden kalktığı konusu tam olarak açıklanamamaktadır. Hipofiz bezinden salgılanan hormonlar, binlerce kilometrelik damar ağına girerler. Yumurtalığa gelerek, anne karnında belli bir aşamaya kadar gelişip sessizce bekleyen oositleri uyarırlar. (Oosit; anne karnında kız bebeklerin yumurtalıklarında yer alan ibtidâî yumurta hücresine verilen addır.) Yumurtalıkta yer alan yüzbinlerce oositten, hangisinin seçilip olgunlaşacağının belirlenme mekanizmalarıyla ilgili olarak, birtakım teoriler ileri sürülmekteyse de esas sebep bilinmemektedir. Olgunlaşan yumurta, yumurtalıktan çıkar. Tüpler, yumurtayı yakalayıp içine atar. Bu sırada rahim, misafir gelecekmiş gibi hazırlıklara başlar; yumuşak minderler serer, ikramlar hazırlar.
Yumurta ve erkek üreme hücresi tüplerde birleşmişse, yani hâmilelik oluşmuşsa, tüplerin içindeki tüycükler ve tüplerin kıvrılma hareketleriyle, bölünerek çoğalan hücre topluluğu rahme doğru taşınır. Rahim, misafirini karşılamaya hazırdır, onu şefkatle bağrına basar. Yumurtalıklara ve beyne gönderilen emirlerle yeni yumurta olgunlaşma süreci durdurulur. Sarı cisim uyarılarak, ömrü uzatılır ve hormon salgılaması devam ettirilir. Rahim istirahate alınarak iç tabakanın dökülerek yenilenmesi durdurulur. Yani hâmilelik oluşmuşsa, annenin hayız (âdet) görmesi engellenir.
Ergenlik çağına kadar beynin üzerinde özel bir baskı bulunur ve bu durum yumurtalıkların gelişimini tamamlamasını önler. Kız çocuklarında yaklaşık 9-12, erkek çocuklarında ise 12-15 yaşlarında bu baskı kalkar. Demek ki insanın vücudunda zaman hesabı yapan bir sistem bulunmaktadır. Yani vücut içinde bir takvim var ve yaşanılan her gün ondan bir yaprak düşüyor. Zifiri karanlık beyin içinde bu zaman makinesi nasıl çalışır? Günlerin, ayların, yılların hesabı doğru bir şekilde nasıl yapılır da tam zamanında ergenliği başlatacak hormonlar beyinden kana bırakılır?
Ergenliğin kız ve erkek çocuklarında farklı yaşlarda başlatılması gerektiği ve bedenin hangi cinsiyet şartlarına tâbî olduğunu bu hormonlar nereden bilir? Yıllardır durdurulan mekanizmanın, artık kalkması gerektiğini beyne ilham eden kimdir? Bu durdurma süreci, insanın kendi müdâhalesi olmadan zahmetsiz ve emeksiz bir şekilde nasıl ortadan kalkar? Gelen hormon moleküllerindeki mesajlar, şuursuz hücreler tarafından doğru bir şekilde nasıl okunup yorumlanır da yumurtalıkta yıllardır bekleyen yumurta hücresi, hassasiyetle gelişiminin tamamlanması aşamasına girer ve beklediğine kavuşmak için kendini yumurtalıktan dışarıya atar? İntihar benzeri bu çıkış, şefkatli ve maharetli tüplerin saçakları tarafından tam da zamanında yakalanarak nasıl hayata döndürülür?
Elsiz-ayaksız bir hücre, kendi boyunun yüzlerce katı uzunluğundaki bir mesafeyi hangi vasıtayı kullanarak kat eder? Dâimâ rahme doğru ilerleyen bu hücre, yol haritasını kimden almıştır? Rahmin ve yumurtalıkların her ay bu sürece girmesi, değerli bir misafir için ihtimamla ve en ince detayları ihtivâ eden karmaşık hazırlıklar plânlaması, hâmilelik oluşup oluşmamasına göre programın muhtevasının değişmesi, kimin işidir? Cansız ve şuursuz atomlardan oluşmuş bu hücrelere, bunca akıl ve sanat dehâsı işleri gördüren kimdir? Zira bu yapılanlar için, genetik, fizyoloji, biyokimya, anatomi, matematik, mühendislik vs. pek çok ilmi, dehâ derecesinde bilmek, bunları sentezleyerek en az yanılmayla en mükemmel işi ortaya koymak gerekmektedir. Mevcut ve muhtemel durumları değerlendiren, ona göre “a” ve “b” plânlarını yaparak hangisine ihtiyaç varsa onu devreye sokan, bu mikro hücreler midir? Ya da bu hücrelerden meydana gelmiş, bütün bu hâdiseleri okuyarak, seyrederek anlamaya ve öğrenmeye çalışan insanoğlu mudur?
Yoksa mikrodan makroya bütün âlemlerin yaratıcısı, cansız atomlardan meydana gelen hücrelere hayat bahşeden “el-Alîm”, “el-Kâdir”, “el-Muhyî” olan Rabbimiz mi?
Zerreden kürreye her şey yaratıcıyı haykırırken; insanın, sadece kitapları okuyarak, yaratılmış kanunları keşfetmeye çalışması ve bu noktada takılıp kalması hazin bir gaflet değil de nedir? İlim, satırlara yazılanı ezberlemek değil, hikmeti çözmektir; kâinatta hüküm süren kanunları tespit etmek değil, onların sahibini bulmaktır. Eserden müessire, sanattan sanatkâra ulaşmak, O’nun kudretini ve azametini idrâk ederek secdeye kapanmaktır.
Bu hakikati veciz bir şekilde ifade eden iki hikmetli sözle bu ayki yazımızı da noktalayalım:
İmâm Şâfiî -rahmetullâhi aleyh- şöyle buyurur:
“İlim, âlimin ezberlediği değil, fayda gördüğüdür.”
Şeyh Sâdî-i Şirâzî de son noktayı koyar:
“Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır bir şekilde davranmazsan câhilsin demektir.”
YORUMLAR