Sanat Harikası İnsanın Var Oluşu -2-

 Şeyh Gâlib’in:

“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen!” dediği gibi, insan, kâinatın süsü, gözbebeği… Bu sebeple kendine gönül gözüyle bakabilen kimselerin Rabbini bulmaması mümkün değildir.

Okuyup öğrenmekten bile âciz kaldığımız, işleyen, mükemmel bir vücut sistemimiz var. İlk insandan bugüne kadar, durmadan dinlenmeden görevine devam eden organlar ve sistemleri öğrenebilmek adına, sayısız araştırmalar yaparak mesâisini buna harcayan bilim adamları, bugün ne biliyor, insanla alâkalı olarak?! Her şeyin geniyle oynamaya kalkan bilimin şu an geldiği nokta, bir hücrenin mükemmelliği karşısında acziyetten başka bir şey değildir!. Ki o; kromozomları dahî yakın bir tarihte tespit etmiştir. Bu sebeple insanın ilk tahsil etmesi gereken, ilâhî sanatın ihtişâmı karşısında ne kadar âciz olduğudur.

İnsan vücudunun detayına indiğimiz zaman görürüz ki, aslında her bir insan, gözle görülemeyecek kadar küçük hücrelerden meydana gelmiştir. Bu hücreler bir araya gelip dokuları, dokular organları, organlar sistemleri oluşturmuştur. Bunu hepimiz ortaokulda öğrendik. Ancak işin aslı, bu cümleden çok daha karmaşıktır.

İnsan, yaklaşık 100-150 trilyon hücreden meydana gelir. Gözle görülemeyen bu hücrelerin her birinin yapısını anlamaya çalışan bilim adamları, buna yıllarını vermiş ve bu konuyla alakalı olarak üniversitelerde çeşitli bilim dalları kurulmuştur. Hücrelerimiz görevlerini, bu uğurda çalışarak yıllarını vermiş ve saçlarını ağartmış nice profesörlerden çok daha iyi bilir. Üstelik herhangi bir fakülteyi de bitirmedikleri hâlde… Bundan asırlar önce, bir hücrenin yapısı bu kadar detaylı olarak bilinmiyordu, ancak onlar vazifelerini eksiksiz bir şekilde yapmaya devam ediyordu. Bu kadar çok hücrenin orijini, yani başlangıç noktası sadece tek bir hücredir. İnsan, bir hücreden oluşur ki, o da “aşılanmış olan yumurta hücresi”dir. Bu hücrenin bölünüp çoğalmasıyla, zaman içinde farklılaşmasıyla bütün vücut sistemi ortaya çıkmakta, yani insan var olmaktadır.

İnsan vücudunda hücrenin büyüklüğü gözle görülemeyecek kadar küçük, ancak yaptığı işler pek sanatlı ve büyüktür: Vücut hücreleri 4-5 mikron büyüklüğündedir. Bir mikron, milimetrenin binde biridir. Yani 0,004 mm…

İnsanın var oluşu; anne karnında, anneden ve babadan gelen üreme hücrelerinin birleşmesiyle başlar. Peki, bundan öncesinde ne vardır? Yani yumurta hücresi nasıl oluşmuştur? Yumurta hücresini biraz daha yakından tanımalıyız ki, yaptığı mühim işleri idrak edebilelim:

Annelerin üreme sağlığı daha onlar annelerinin karnında oluşurken başlar. Yani büyükannelerimiz, kendi annelerinin karnında 6 haftalıkken, anne ve babalarımızı oluşturacak olan hücrelere sahip olmaktadırlar. Hâmileliğin ikinci haftasında ortaya çıkan öncü hücreler, kız bebeklerde bel kemiğinin her iki yanında 6-7. haftalarda yumurtalık şeklinde farklılaşır. Farklılaşan yumurtalıkta yumurtanın ana hücreleri belirginleşir. 20. haftaya kadar ana yumurta hücreleri bölünerek çoğalır ve yumurtalıklar karından leğen boşluğuna inerler. Bu bölünmede kromozom sayısı vücut hücreleri ile henüz aynıdır. 8. haftada dış genital sistem gelişmeye başlar. En erken 12-13. haftada bebeğin cinsiyeti bir uzman tarafından tespit edilebilir.

Yumurtalıklarda yer alan 46 kromozomlu bu hücreler, kromozom sayısını yarıya indirecek bölünme aşamasına girerler. Yani “mayoz bölünme” yaparlar. Hâmileliğin 7 ilâ 9. ayları arasında oluşan bu bölünme, tamamlanmaz. Bölünme aşamasında kalan bu hücrelerin özel bir ismi vardır. “Oosit” adını alan ve etrafı başka hücre tabakasıyla çevrilen bu yapılar, yumurtalıkta sessizce beklemeye başlarlar. Bunların sayısı belirlidir ve daha sonra değişmez. Yani kadın yumurtalığı, erkektekinin aksine, belli sayıda üreme hücresine sahiptir. Doğumda 700.000-2.000.000 olan bu sayı, ergenlikte 200.000-400.000 olmaktadır. Doğumdan ergenliğe kadar, yumurtalıkta değişmeden bekleyen “oosit”ler, ergenlikten sonra gelişerek olgun yumurta hücresi hâline geleceklerdir.

 Ergenlik döneminin başlamasıyla birlikte, bu sessiz dönem biter. Beynin özel bölgelerinden salgılanan hormonların etkisiyle (GnRH, FSH, LH) yumurtalıklarda eşey hücrelerinin bulunduğu foliküller uyarılır. Bunun sonucunda yumurta hücresi, gelişimini kaldığı yerden devam ettirerek insanın yaratılışında kullanılabilecek olgunluğa ulaşır.

Kadınların bedeninde her ay sadece bir yumurta hücresi olgunlaşır ve hormonların tesiriyle çatlayan folikülden dışarı atılır. Bu olaya “ovulasyon” adı verilir. Serbest kalan yumurta hücresi, tüplerin saçakları tarafından yakalanır ve tüpler içindeki milyonlarca tüycüğün hareketiyle rahme taşınır. Hâmilelik oluşmadığı takdirde rahmin iç tabakası dökülür. Bu sırada yumurtalıklarda yeni folikül gelişimi başlar. “Hayız döngüsü” adı verilen bu süreç, 25-35 gün sürer. Ortalaması ise, 28 gündür. Kadınlarda üretken dönem, foliküllerin tükenmesiyle belli bir yaşta sona erer. Bu döneme “menapoz” denilir.

Doğumda yaklaşık 400.000 adet olan oositlerin % 99’u çeşitli sebeplerle yok olurken, sadece % 1 kadarı gelişerek yumurta hücresine dönüşmektedir. Bunların da az bir kısmı, yeni bir insanın mayası olabilecek özelliğe sahiptir. Bu sayı, genellikle bir elin parmakları kadardır.

Anne karnındaki bebeğin kromozom yapısı, 46 XY şeklindeyse, bu defa bebeğin cinsiyeti erkek şeklinde gelişecektir. 2. haftada ortaya çıkan öncü hücreler, 8. haftada farklılaşma aşamasına girerek bel kemiğinin her iki yanında, böbreklerin hemen altında husyeleri meydana getirirler. Bunların içinde olgunlaşmamış üreme hücresi bulunur. Bu hücreler, mitoz bölünme yaparak çoğalırlar; yani kromozom sayıları 46’dır. Kromozom sayısını yarıya indirecek olan mayoz bölünme, ergenlikte başlar ve üreme hücrelerinin üretimi 70-80 yaşlarına kadar devam eder. 14. haftadan itibaren husyeler, karın alt bölgesine göç ederler. Hâmileliğin yedinci ayının sonunda kasık kanalına gelip bu kanaldan geçerek vücudun dışına göç ederler. Bu iniş, hâmileliğin sonuna doğru ya da bazen doğumdan sonra tamamlanır. Hücrelerin göçü sırasında sürüklenen karın zarı, eldiven parmağı tarzında torbalara kadar husyelerle beraber ilerler. Doğumdan bir süre sonra bu kesecik kapanarak ipliksi bir hâl alır.

Kız çocuklarında yumurtalıklar, karın içi organ olarak leğen boşluğunda yerlerini alırken; erkek çocuklarda vücudun dışına yerleşirler. Bunun sebebi, erkek üreme hücrelerinin fonksiyonlarını, vücut sıcaklığından 1-2 derece daha düşük sıcaklıktaki bir ortamda sağlayabilmelerindendir.

Görüldüğü gibi, kız bebek ve erkek bebeğin oluşumu ve gelişimi, daha tek bir hücre aşamasındayken karara bağlanmaktadır. Cinsiyet kromozomlarının yapısına göre bu ayrım yapılabilmekte ve gözle görülemeyecek kadar küçük bir ortamda âdeta bir bilgi işlem merkezinden bu işler yürütülmektedir. Aşılanmış hücreye insanın cinsiyetini tanıtan ve bu yönde farklılaşmasını emreden kendi kromozomları mıdır? Bu cinsiyet kararı, neye göre alınmaktadır? Hücre kız ve erkek cinsiyetinin mikro farklılıklarını nereden öğrenmiştir ki, hiçbir detayı atlamadan, cinsiyete göre farklılaşma muhteşem bir şekilde tamamlanmaktadır?

İnsanın mükemmel yaratılışı, cansız ve şuursuz atomlardan meydana gelen DNA’ya mı kalmıştır? Öyleyse DNA’yı ve atomları yaratan kimdir? Bu cansız maddelere can veren kimdir? Cinsiyet hücrelerini, önce göğüs kafesinde oluşturan, sonra onlara:

“-Göç edin oradan!..” emrini veren, kız bebeklerde göçü karın içinde durdururken erkek bebeklerde vücut dışına taşıyan kimdir?

XX kromozomunu taşıyanlara kromozom sayısını anne karnında yarıya indirten, XY kromozomu taşıyanlara ergenliğe kadar mühlet veren kimdir? Cinsiyet hücrelerindeki kromozom sayısı, niçin vücut hücrelerindekinin yarısı kadardır?

Soruları çoğaltmak mümkün... Kâinata ibretle bakabilenlerin tefekkürü bitmez, ama bizim bu ayki paylaşacaklarımız burada bitiyor. Rabbimizin ilk inen âyet-i kerîmelerini hatırlayalım; tefekkür ve tezekkürden gâfil kalmayalım. İnşâallah sonraki yazımızda insanın var oluşuna basîretle ve hayretle bakmaya devam edeceğiz…

PAYLAŞ:                

Betül Nefise İnal

Betül Nefise İnal

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle