Dünyada yaşanılan en büyük mutluluklardan bir tanesi de evlât sahibi olmaktır. Evlât sahibi olmak, anne-baba olmak ne büyük saâdet... Cenâb-ı Rabbü’l-Alemîn’in vermiş olduğu merhamet, şefkat duygularıyla bağırlara basılarak, yüzbinlerce defa saçları öpülerek okşanarak koklanarak büyütülen çocuklar... Biyolojik-zihni gelişme dönemlerini sırayla geride bırakan bu çocukların gün olur, evliliği gündeme gelir. Boyuna baktıkça dahi sevinç duyulan evlâdının eşini tanımak eşiyle birlikteliklerinin hayalini kurmak bile ebeveyni için sevindirici olmalıdır. Çocuğun o zamana kadar tüm ihtiyaçlarını zevkle, pek çok şeyi feda ederek karşılayan anne-baba çocuğunun eşini bulmak, evini kurmak gibi hayati önem taşıyan meselesinde de, zevkle, sevinçle evlâdının yanındadır.
Zamanla elde edilen bilgiler ve kazanılan tecrübelerle evlâdının özelliklerine uygun gelin adayını bulmakta anne-baba destek olur. Hayırlı olanı yavrusuna tavsiye eder. Küçük yaştan itibaren kendi kararlarını kendisi vermeye alıştırılan çocuk evlilikte de kendi kararını kendisi vermelidir. Evlenecek olan kalbler buna razı ve de istekli olmalıdır. Yuvanın saâdeti için bu gereklidir. Netice itibariyle kalblerden geçen niyet ve fikirleri bilen, Allâh Teâlâ’nın takdir ettiği kıza tâlip olunur.
Gelin, erkek evlâdın eşidir, oğlun bir parçasıdır. Âile’nin yeni bir üyesidir. Bir evlât iki olmuş, sevgi hâlesi büyümüştür. Yaratan’ın vermiş olduğu şefkat duygusunu yakınlarına sunmak ne güzeldir. Alan da mutludur, veren de... Tüm güzellikleri biz insanların beğenisine ikram eden, bunlarla mutlu kılan Cenâb-ı Hak birbirimizi de severek, sayarak mutlu etmemizi istemektedir. Ağaç güzel, çiçek güzel, toprak güzel, su güzel, kuş güzel, güneş güzel, rüzgar güzel, gül ne güzel, insan en güzel.. Bu güzellikler, bu lütuf deryasında yaşayan insan, evlâdı veren Rabbine hamd etmeli. Evladının eşini veren Rabbine hamdetmeli. Bu kâinatı ikram eden Rabbine hamdetmeli, dolu dolu bütün kalbiyle bütün azalarıyla bütün zerreleriyle ve...
Gelinini sevmeli evladını sever gibi... “Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz.” Yunus Emre’nin dediği gibi.
Sâliha kayınvalide bilgi birikimiyle, tecrübeleriyle doğru ve mutlu yaşama bilgilerine sahiptir. Olgundur. Hoşgörülüdür. Müşfiktir. Gelini sever onu evlâdı gibi kabul etmesi gerektiğini kendine telkin eder. Kusurları araştıran, gıybetini yapan değil, kusurları örten ve eğitici metod bulmaya çalışandır. Bir müşkülle karşılaştığında tevhid bilgisiyle bu müşkilden ancak her bir varlığı hiç yoktan yaratan, yaşatan Allâh Teâlâ’nın kurtaracağı bilgisiyle ihlasla Rabbine yalvarır. Problemi çözecek formülü bulmağa çalışır. İyilikle karşılaşınca da iyiliklerin Allâh Teâlâ’nın lütfü olduğunu bilir, şükürler şükürler eder. Şükür teşekkürün ifadesidir. Kalb bu şükür hissini duyar. Bunu dile getirmek veya bir şekilde yansıtmak ihtiyaçtır. Sâliha kadın bilir ki “Şükür nimeti artırır.”
Toplumdaki gelin-kayınvalidelere dikkatlerimizi yönelttiğimizde bir çok problemin yaşandığına tanık olmaktayız: Yüzüne karşı rencide edici sözler, gıyabında çekiştirmeler, kırgınlıklar ve hatta yuvanın yıkılmasına dahi sebep olan gelin-kayınvalide kavgaları...
Bu noktalara nasıl gelindiğini kayınvalide açısından tahlil ettiğimizde şu hususlarla karşılaşıyoruz:
1-Ön yargılı olmak: Zihinlere yerleşmiş olan el kızının evlat olamıyacağı fikri 2x2=4 yaptığına inanır gibi bu fikre inanmak sevgilerin ve mutlu dünyanın önüne bir koca duvar dikmek olur. Gelin artık el kızı değil evin kızı olmak üzere gelmiştir. Öz evlatların dahi anne-babaya davranışları, ilgileri farklılıklar gösteriyor ki gelinin daha hiç olumsuz hareketine rastlamadan “el kızı” deyip uzaklaştırmak insaflı bir davranış olmasa gerek. Yapılması gereken şudur: “El kızı evet ama benim evime geldi, oğlumun eşi oldu, ben bu çocuğa şefkat kanatlarımı gererek kucak açmalıyım. Ta ki evimizde huzur bulsun sevgi bulsun, kendisini seven bir anne olduğunu görebilsin.” Kayınvalide, belki kendi gelinlik günlerini de hatırlayıp evlenen genç kızın yuvasından yeni uçan kuş misali tedirginlikler yaşadığını düşünerek onu rahatlatıcı sıcak yaklaşımlarda bulunmalıdır.
2-Kabullenmemek: Kayınvalidenin gözünde menfî gibi görülen özellikleri sebebiyle gelinini sevmemesi, kabul etmek istememesi kavgayı başlatan sebeplerdendir. Gelinin özellikleri, Kur’ân hükümlerine uygunluk arzediyorsa bütün hareketleri hoşgörülmelidir. Oturuşu, gülüşü, becerekli ya da becereksiz oluşu, hızlı veya ağır iş yapıyor olması. Onun kabahati değildir. Yaratan o insanı öyle yaratmıştır. Hoşa gitmeyen durumda hemen yaratan hatırlanmalıdır. Yaratan’dan ötürü yaradılan hoşgörülmelidir. Gelin kendisini tanımalı eğitmeli bu ayrı... Bu her insan için geçerlidir. Onunla birlikteliği yaşayan kayınvalide o özelliklerin evlâdında olduğunu farzetmelidir. Nitekim evlatların da şu veya bu şekilde zaafları olabilir. Bir değil bir çok zaafı da olsa evlad sevilir, çok sevilir. O zaaflardan dolayı üzüntü duyulur, gidermek için duâlar edilir ve fiilî alternatifler aranır. Gelinde de aynı metot takip edilmelidir. Gelinim, kızım, evladım diyerek bağıra basılmalı, onun üzüntüsüne acısına ortak olunmalıdır. Kayınvalide-gelin bütünlüğü temin edilmelidir.
Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler okuyup ezberleyelim diye değil yaşamamız, tatbik etmemiz, ve mutlu olmamız için değil mi? Ne buyuruyor Rabbü’l-Âlemin: “Birbirinizle çekiştirmeyiniz, yoksa zayıf düşersiniz ve kuvvetiniz gider”, Resul-ü Ekrem -sallallâhu aleyhi ve selem- ne buyurmuşlardı; “Gerçekten birbirinizi sevmedikçe...” diye başlayarak...
3-Kıyaslamak: Evlâtların kıyaslanması gelinlerin kıyaslanması, dünürlerin kıyaslanması, büyükannelerin kıyaslanması, çok yapılan ve de çok hatalı davranışlardandır. İnsana hiç bir şey kazandırmaz, çok şey kaybettirir. Daha ötede bir takım insanların üzülmelerine, kırgınlıklara sebep olunabilir. Hiç bir insan bir başkasına benzemek durumunda değildir. Ancak her insan Rabbine karşı sorumludur. Rabbinin istediği bir kul olmak her insan için gerekli olandır. Kıyaslamak yerine her insan başlı başına ele alınarak değerlendirilmeli ve güzel özellikleri görülmelidir. Eserin müessiri de hatırlanarak: “Tavuk mu güzel horoz mu? Tavus kuşu mu güzel deve kuşu mu yoksa bülbül mü?” demek manasızdır. Her biri ayrı ayrı güzeldir her biri büyük kudret sahibi Allâh Teâlâ’ın eseridir. Önemli olan bu bilgiyi idrak etmektir. İlimden maksat kulun Allâh’a vasıl olmasıdır.
Gelinden kapasitesinin üstünde işler, başarılar beklemek doğru değildir.
Gelinin gıyabında konuşmak, gelinini sevmediğini birilerine söylemek oluyor ki bu konuda şu hadîs-i şerif’i hatırlamak gerekiyor:
“Bir kimse, Allâh’ın sevdiği bir sözü söyler de o söz ile Allâh’ın rızasına ulaşabileceğini zannetmez, Halbuki Allâh Teâlâ o hayırlı söz sebebiyle kıyamete kadar o kimseden razı olur.”
“Bir adam da vardır ki, Allâh’ın gazabını mûcib bir söz söyler ki o sözün kendisini Allâh’ın gazabına ulaştırabileceğini zannetmez. Halbuki Allâh Teâlâ, o kimseye, o kötü söz sebebiyle kıyamete kadar buğuz eder”
Bu diller, güzel sözler söylemeli, dillerimizin bizi felâkete götürmesine izin vermemeliyiz.
Yine Peygamber -sallallâhu aleyhi ve selem-: Kurtuluş yolu nedir? Suâline; “Dilini muhafaza et, evin ile meşgul ol, günâhına ağlayarak nedamet et!” buyuruyor.
Gelinin hatalarını gidermek için istişare yapılabilir, ancak bu her insanla olmamalı. Niyetleri bilen Allâh’tır. Gıybetten azami derecede kaçınılmalıdır. Dinleyenler de bu konuda etkili olabilirler... Mü’minler birbirlerini günahtan sakındırmalıdırlar.
Gelinin âilesine saygısız söz ve davranışlardan uzaklaşılmalıdır. Varsa iyilikler, hayırlar söylenmeli, yok ise sükut edilmelidir.
Evlâdına sürekli hayırı ve hakkı tavsiye ederek hayatını yönlendiren anne-baba evlendikten sonra bu tavsiyeleri kısmen devam ettirir. Anne-baba özellikle haramlar-helâller konusunda doğruya yönlendirici olmalıdır. Ancak günlük hayatlarına, zevklerine ait bir şeyler söylemek fazlalık olabilir. Tuz, yemek için mutlak gereklidir. Ancak bir ölçüde... O ölçüyü geçirdiniz mi lezzet kalmaz. Bilgi tecrübe en pahalı hazinedir. Bunlardan faydalanılmalıdır. Gelin, bu nokta da da “gelin” gözüyle değil “evlat” gözüyle değerlendirilmelidir. “Gelin” fazla karışılmasını istemez” şeklinde su-i zan yerine; “Bu çocuklar yetişkin insanlar kendi başlarını idare edebilecek seviyedeler. Her yaptıkları işin sonunu kendileri görerek, değerlendirmeler, yorumlar yapıp tecrübe kazanacaklardır” şeklinde düşünerek hakikaten zevklerini yaşamalarına (helaller dairesinde) fırsat verilmelidir.
Salihâ kayınvalide iyi bir kul olmak gayretinde bulunandır. Doğru sözlüdür. Özü-sözü aynıdır. Tüm yaşantısıyla önde ve örnek olduğunun farkındadır. Geliniyle iyi iletişim kurandır. Sevgi-saygı ortamını kaybetmeden beklentilerini açıkça belirten, konuşarak sağlıklı diyalog kurarak, sorunları çözendir. Ne mutlu Salihâ kayınvalide olabilenlere.
Ne mutlu Yaratanıyla, kendisiyle yakınlarıyla geliniyle barışık olabilenlere..
YORUMLAR