Çıplak geldik şu vîrâne dünyaya... İlk sahip olduğumuz, üzerimize rengi cinsiyetimize göre seçilmiş kıyafetimizdi. Ardından ana-babalarımızın bir heves aldıkları onca eşya. Bir dolu gelen hediyeler de işin cabası. Almaya o vakit alıştık. Daha ikili-üçlü yaşlarda oyuncaklarımızı kaptırmama savaşı verdik, öyle ya, sahip olma sevdasına doğuştan alıştırıldık. Yıllar geçtikçe duygusal sahiplenmeler de dâhil olmak üzere, ardı arkası kesilmedi sahiplik sevdâmızın…
En yakınlarımızla bile paylaşamadığımız ana-babamızı sahiplendik evvelâ... Ardından kardeşlerimizi, ağabeyimizi, ablamızı… Öğretmenimiz, ilk çocukluk arkadaşımız, bisikletimiz, kumbaramız, kitaplarımız… Kâh yaş ilerledikçe güzellik sevdâsına düştük, kâh akıl-zekâ küpü sandık kendimizi de onları da sahiplik çıkınına azık ettik. Gençlik yıllarının getirdiği bitmez sandığımız enerjimizle, bedenlerimizin gücüne de sahip çıktık. Girdiğimiz işle gelen paralarda, makamlarda… Hayat arkadaşımızı da geri bırakmadık, evlâtlarımızı da, gel zaman git zaman edinilen malları-mülkleri de, hiç kaybetmeyeceğimizi sandığımız sağlığımızı da… Lükslük yarışında arabaları, villaları, bankalara konulan altınları yarıştırdık. Sahiplik çıkınının ne kadar koysan da dolmak bilmeyen haznesi hep boş. Say sayabildiğin kadar, doldur doldurabildiğin kadar.
Görmez misin sevdiklerinin bir bir Gerçek Sahib’e yolculuklarını?
Caka sattığın güzelliğine bir sivilce yetmedi mi?
Gençliğin, gücün, kuvvetin yavaş yavaş seni terk etmedi mi?
Hayat arkadaşının ayrılık vaktinde el oluvereceğini akıl edemedin mi?
Güvendiğin mallarına-mülklerine bir kıvılcım yetmez mi?
Hiç ayrılmayacakmışçasına kurulduğun makamın, bir fânînin sözüyle sona eremez mi?
Yaşlılığa dûçar olduğunda, kibirlendiğin aklınla sahiplendiklerini hatırlayıp, evinin yolunu bulabilecek misin?
Peydah olmadı mı beden kafesinde onca hastalık?
Övündüğün evlâtların, ardından miras yarışına tutuşmaz mı sandın?
Helâk olmadı mı onca kavimler güvendiklerinden, sen neyine güvenirsin?
Sahiplik sevdâsına düştük de, Sahib’i unuttuk, vesselâm. Unuttukça imtihanlara tutulduk, tutuldukça veryansınlara sarıldık. Bilemedik sahipliğine soyunduklarımızla imtihan edildiğimizi de, ağlayıp inledik. Yanlışları vagonlarımıza doldurduğumuzun şuuruna eremedik ömür treninde de, her durakta ayrılanların ardı sıra hüzünlere gark olduk. Yolun sonuna bütün sahiplendiklerimizle varmayı umduk da, yolun başına çıplak geldiğimizi unuttuk.
Bir kefenle gidilecek sanılan âlemde, kefenin sende mi kalacak sanırsın?
Sırtında taşıdığın sahiplik çıkınını bırak, yükünü at.
Nefesin bile senin değil, onu da Sahibi’ne teslim et.
Teslim etmeden önce de teslim ol…
YORUMLAR