Gülümsemekle dahî sevap üretiyorken bedenimiz, kim bilir âhirette nice minik ayrıntılardaki iyiliklerimizi çıkarır karşımıza Rabbimiz...
Tesbihlerden dökülen zikirler, yüzlere sürülen âminler kadar “varlığımızla” da şenlenir İslâm’ın huzur dolu bahçeleri. Yerden kaldırılan tek bir taş, ümmet için hayır hükmündeyse; oturup düşünmeli, dînin güzelliklerini hangi kelimeler anlatır diye...
Bir sadaka, bir tebessüm... Bir insan, bir âlem... Biz minik zerrelerden yaratılırken, her bir zerre miktarı sevap deftere yazılırken, bütün o ulaşılamayan büyüklüklere ağlamak niye… Küçük adımlara yüklenen değerin keşfi ile haşrolsa gönüller, çok büyük adımlar atacaklar; bilmezler. Belki de o çok küçük şeytanın hilesidir bu göz yanılması, gönül aldanması... Ufak ufak büyütür, en kolay sevapların yollarını. Uzatır nefs ile birleşerek... Gün gelir bir tebessüm zor gelir. “Mü’min kardeşine karşı verecek hiçbir şeyin yoksa bir tatlı söz ile fethet gönülleri” buyuran O kutlu Peygamberin ümmeti olduğunu unutur. Bir kalbi kırarak Kâbe’yi yıkmıştır, ancak yorulmamıştır. Yüzde çiçek açtıran cümlelere sıra gelince üşenir kelimelerle ilgilenmeye… Âh o şeytan, işini ne güzel (!) yapmaktadır. Bunca kolaylığa rağmen insanoğlunu sevaptan uzaklaştırır.
Sebep aramakla geçen ömrümüz, karşılıklarla dolu hâtıralar getirmiş önümüze. Bir iyilik kapımızı çalınca, ancak açar olmuşuz kendimizi Âdem’e. Bir insanı sevmemek için binbir ayrıntı çıkaran zihnimiz, bahanelerine kendi kusurlarımızı eklememiş. Hep mükemmellik penceresinden etrafa bakıp eleştirmiş, yıkmış, nefret etmiş, ayıp demişiz. Yüzümüzdeki sert ifâdeler temizlenmemiş hiç… Tebessüm kırışıklıklarıyla tazelenmemiş, kıvama gelememiş. “Sen önce bir gönül inşa et!”, “Bir sadaka ver.”, “Beş kuruş harcamadan, varlığınla sevaba mıknatıs ol!” diyen bir vicdan taşıyabilseydik farklı olabilirdi gözyaşı döktüğümüz sebepler… Sızlandığımız ne varsa, âhirete dâir telâşemizden olabilirdi. Sonra etrafa bakıp eleştirmeye takat kalır mıydı?
İslâm’ın kolaylıklarını, aslında en büyük nîmetlerini, sevap bahanelerini iyi hazmetmeli ve en önemlisi hayata geçirmeli. Emekleyerek başlanan yolculukta her bir tebessüm mesafesi kadar adımlarla büyümeli, olgunluğa erişmeli. Küçük şeylerden mutlu olmak kadar hafiftir, sevap kazanmanın bedeli. Mutlu ettiğin, içerisinde huzurla dolandığın her gönül, senin ise ve bu sahiplik âhiret azığı demek ise, Rabb’e şükretmeli… İçinde muhabbet olan sevap dolu hikayelerin kolaylığında cenneti hak etmeli..
Anahtarı tebessüm olan gönül kapılarını aralamalı, ille de çalmalı o kapıları. Böyle kolay ve içten olan sadakaların en güzelini her an yüzümüzde taşımalı…
YORUMLAR