Rüyayı etkileyen unsurlar
Rüya tâbirinde pek çok müessir rol oynar. Dinler, mezhepler, âdetler, beldeler, günler, mevsimler, rüyanın görüldüğü vakit vs. gibi. Mesela; kışın görülen rüya geç tahakkuk ederken, sabaha karşı görülen bir rüya daha çabuk ortaya çıkar.
Yahut çamur ve bataklık gibi şeyleri görmek, Hint halkı için mal olarak yorumlanırken, başka memleket halkı için sıkıntı ve belâya işaret edebilir.
Rüyaların en sâdık olanı…
Rüyaların en sâdık olanı, seher vaktinde görülenlerdir. Ebû Said el-Hudrî’den rivâyet edildiğine göre, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Rüyanın en doğrusu, seherde görülen rüyadır.” buyurmuştur.
Gündüz vaktinde görülen rüyalar da «sâdık» olarak kabul edilmiştir. Câbir -radıyallâhu anh-’dan nakledildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Rüyanın en gerçeği, gündüz görülendir. Zira Cenâb-ı Hak, gündüz vaktini vahiyle bana tahsis etti.” buyurmuştur.
Aynı rüyanın farklı zamanlarda görülmesi…
Bazen aynı insan tarafından “farklı zamanlarda” görülen aynı rüyanın tabirleri çok farklı olabilir. Rivâyet edildiğine göre, bir adam Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-’a gelerek:
“-Ey Allah Resûlü’nün halîfesi, bana rüyamda yetmiş ağaç yaprağın verildiğini gördüm, bunun tabiri nedir?” diye sorar. Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-:
“-Sana yetmiş değnek vurulacak!..” diyerek adamın rüyasını tabir eder. Gerçekten de bir hafta sonra o adama yetmiş değnek vurulur.
Bir sene sonra aynı adam yine aynı rüyayı gördüğünü söyleyerek Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-’dan tekrar rüyasını tabir etmesini ister. Bu defa Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-:
“-Senin eline yetmiş bin dirhem para geçecek.” cevabını verir. Rüya sahibi, bu duruma hayret ederek:
“-Ey Emîru’l-Mü’minîn!.. Geçen sene bu rüyayı gördüğümde yetmiş değnek ile tabir ettiniz ve öyle de vukû buldu. Bu sene ise, aynı rüyayı yetmiş bin dirhem ile tabir ediyorsunuz. Bunun hikmeti nedir?” diye sorar. Bunun üzerine Hazret-i Ebûbekir:
“-Geçen sene rüyayı gördüğün zaman ağaçların yaprakları dökülüyordu, onun için rüyayı öyle tabir ettim. Ama bu sene rüyayı gördüğün şu zamanda ağaçların yaprakları yeni çıkıyor. Bunun için de bu rüyayı böyle tabir ettim.” cevabını verir.
Çok geçmeden, tabir edilen bu rüya da aynen çıkar ve adamın eline yetmiş bin dirhem geçer.
Aynı rüyanın farklı kişilerce yorumları…
Bazen aynı kişi tarafından görülen rüya, ayrı kişilerce farklı yorumlanabilir. Bununla ilgili olarak Asr-ı Saadette vukû bulan bir hâdise de şöyledir.
Bir kadın, rüyasını tabir ettirmek için Peygamber Efendimize müracaat eder. Rüyasında; evinin orta direğinin kırılıp önüne yıkılıverdiğini, gördüğünü söyler. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kadına; kocasının olup olmadığını ve varsa nerede olduğunu suâl eder. Kadın, kocasının sefere gittiğini ve hâlen dönmediğini söyleyince, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kadına, kocasının sağ sâlim dönüp mesrur olacaklarını müjdeler ve rüya tabir edildiği gibi vukû bulur.
Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-’ın hilâfet zamanında, bu kadın, yine zevci seferde iken aynı rüyayı görür. Bu defa da tabirini halifeye sorar. Hazret-i Sıddîk -radıyallâhu anh- aynen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gibi, önce kadından kocasıyla ilgili mâlumât alır ve sonra kadına kocasının seferde merhum olduğunu söyler.
Kadın telaş ve şaşkınlık içinde Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-’a:
“-Aynı rüyayı Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, zevcimin sağ sâlimn döneceğine yormuştu.” deyince, Hazret-i Sıddîk:
“-Doğrudur, O’na öyle keşf olunmuş, bana da böyle ilham olundu.” buyurur. Aradan çok geçmeden tâbirin doğru olduğu anlaşılır.
Çocuğun gördüğü rüya da sâdık olabilir…
Âyet-i kerîme de Yusuf -aleyhisselâm- için:
“Hani bir vakit Yusuf, babasına: «Babacığım, ben (rüyada) onbir yıldızla güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki, onlar bana secde ediyorlar.» dedi.” buyrulmaktadır. (Yûsuf, 4)
Hazret-i Yusuf, âyette anlatılan bu rüyayı gördüğü zaman yedi yaşında bir çocuktu, lâkin rüyası gerçekleşti.
Görülen her rüya, kişinin kendisiyle alakalı olmayabilir…
Öyle ki, Ebû Cehil bin Hişam rüyasında; İslâm Dini’ne girip, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e biat ettiğini görmüştür. Ancak rüya, kendi üzerinde değil de oğlu İkrime üzerinde tahakkuk etmiştir.
Yine Ümmü Fadl -radıyallâhu anha- Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzuruna gelip:
“-Ya Rasûlallâh!.. Korkunç bir rüya gördüm.” deyince, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“-Gördüğün hayırdır.” buyurur. Ümmü Fadl:
“-Ya Rasulallâh, mübarek vücudunuzdan bir parça kesilip benim kucağıma bırakıldı.” şeklinde rüyasını anlatınca, Rasulullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tebessüm ederek;
“-Ey Ümmü Fadl, yakında Fatıma bir çocuk doğurur da sen de onu kucağına alırsın.” buyururlar.
Gerçekten de Hazret-i Fatıma -radıyallâhu anha-, Hazret-i Hasan Efendimiz’i dünyaya getirir ve Ümmü Fadl, Hazret-i Hasan -radıyallâhu anh-’ı kucağına alır.
Sâdık rüyanın alâmetleri…
Sâdık ve sâlih rüyalar görüldüğünde, rüya sahibinde uykudan eser kalmaz. Nasıl ki, önemli bir haber alan kişi gafletinden sıyrılırsa, sâdık rüya gören kişi de Allah tarafından gelen müjde ile veya önemli bir şeye muhatap olma sebebiyle gaflet vâdilerinden uzaklaşır.
Görülen rüya, bütün tafsilât ve heyecanı ile, gören insanın zihnine nakşedilmiş gibi bütün ayrıntılarıyla hatırlanır. Zihin o rüyayı düşünmeye gerek duymaz. Zira sâlih ve sâdık rüyalar ilâhî vahyin bir kısım özelliklerini de taşır.
Beyân edildiğine göre, Hazret-i Cibrîl, ilâhî vahyi bildirmeye başladığında Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- heyecanlanır, unutma endişesi ile âyetleri tekrarlamaya çalışırdı. Cenâb-ı Hak buna mâni olmak için şu âyet-i kerîmeyi indirdi:
“(Ya Muhammed), onu tekrarlamak için, (henüz Cebrail sana vahyi bitirmeden) dilini oynatma. Onu senin kalbine toplamak ve (sana) okutmak bize düşer.” (Kıyâme, 16-17)
İşte, görülen sâdık rüya da bunun gibi birden kalbe ilkâ edildiği için, kişinin düşünmesine hacet kalmadan hatırlanır. (Devamı Var)
YORUMLAR