Cenâb-ı Hakk’ın “Esmâ-i Hüsnâ”sından, yani en güzel isimlerinden birisi de “eş-Şâfî”, yani “şifa veren”dir. O, mahlûkâtının her türlü derdine devâ veren, maddî ve mânevî sıkıntı ve hastalıklarını gideren, onlara çıkış yolları yaratan hakîkî “şâfî”dir. Bu vasfı, insanlara ve özellikle doktorlara kullanmak ise mecâzdır. Hastasını tedâvî eden ve şifaya kavuşturan doktor, şifa veren değil, şifaya vesile olandır.
İşte rahmetli Reyhan Songar hanım da, Allah Teâlâ’nın bu ism-i şerifinden feyz almış birisi olarak, sayısız hastanın sıhhatine kavuşmasına vesile olmuştur. O, bir kadın hastalıkları ve doğum hekimi olarak pek çok hastasının müzmin hastalıklarını tedâvî etmiş, en mahrem hâllerine sırdaş olmuş ve bir çoğunun da çocuk dünyaya getirmesine yardımcı olmuştur. Sahasının en tanınmış ve en ehliyetli doktorlarından birisi olduğu için, muâyenehânesi dolup taşar, Anadolu’nun dört bir yanından gelen insanlar, onun elleriyle şifaya kavuşurlardı.
Bütün bu şöhret ve alâkaya rağmen Reyhan Hanım, kendi hâlinde, mütevâzî bir hayat sürmeye devam ederdi. Kendisi de, merhum eşi Ayhan Songar beyefendi de, kendilerini insanlığa adamışlardı.
Günlerinin çoğunu oruçlu geçirmeye gayret eden Reyhan Hanım, yoğunluk sebebiyle ekseriyetle orucunu muayenehânesinde çok sevdiği çay ve kavunla iftar ederdi. Geceleri, geç saatlere kadar insanlarla meşgul olur, hastalarını geri çevirmeye kıyamazdı.
Bir taraftan da günlük gazeteleri takip eder, kendi sahasıyla ilgili ilmî araştırmaları inceler, çeşitli gazete ve mecmualarda bilgi ve tecrübesini paylaşırdı. Aynı zamanda sosyal hayatın da içindeydi. Çeşitli hayır müesseselerine husûsî olarak vakit ayırır, Yeşilay Cemiyeti gibi bazı cemiyetlerde de aktif vazifeler alırdı.
Hiç unutmam, altmışlı yılların sonuna doğruydu. Yeşilay Cemiyeti’nin kadınlar kolunu kurma hizmetlerine katıldı ve âile yuvalarının amansız düşmanı alkole karşı ciddî bir mücadele başlatılmasına ön ayak oldu. Pek çok kadının içkinin belâlarına karşı uyanık olmasına, içkiye mübtelâ olmuş kocalarının ıslâhına yardımcı oldu. O, bu gayretleriyle insanların iç dünyasını da hastalıklardan temizleyen bir doktor gibiydi.
Kendisi de, ibâdetlerine son derece düşkündü. Farz ibâdetlerini ihmal etmediği gibi, gücü nisbetinde nâfilelerle meşgul olurdu. Peygamber Efendimiz’in şu hadîs-i kudsîsinde buyrulduğu gibi, nâfile ibâdetleri Allah’a yaklaşma vesilesi olarak görmekteydi:
“(Allah Teâlâ buyuruyor:) «Kulum, üzerine farz kıldığım şeylerden daha iyi bir yolla bana yaklaşamaz. Kulum, nâfilelerle de bana yaklaşmaya devam eder; nihayet ben onu severim. Onu sevince de işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isterse veririm; bana sığınırsa onu korurum. Yapmak durumunda olduğum hiçbir hususta, ölümden hoşlanmayan mü’minin rûhunu alma zamanındaki kadar tereddüt göstermem ve aslında ben onu (kulumu) üzmekten hoşlanmam.»” (Buhârî, Rikâk, 38)
İbadetlerinin ışığı, bilhassa son zamanlarında güzel yüzüne ayrı bir nurânîlik vermişti.
* * *
Cemiyet hayatını kökünden sarsan inkâr hastalığı, toplumun bütün kademelerine bir çok bulaşıcı hastalık aşılamıştı. Yukarıda bahsi geçen alkol hastalığı gibi fuhuş ve bunun neticesi olan “kürtaj” da kadınları ve dolayısıyla cemiyeti tehdit eden en büyük hastalıklardan birisiydi. Reyhan hanım, seksenli yıllarda kürtajın serbestleştirilip yaygınlaştırılması faaliyetlerine karşı son derece uyanık ve gayretli olan bir doktordu. Kürtajın, aslında bir cinâyet olduğunu isbat eden bir çok makale ve hikâye yazmış, gazete ve dergilerde bunları neşrederek insanları ikaz etmiş ve her fırsatta;“Kürtaj bir cinayettir. Kürtajı yapan hekim kendi hekimlik yeminini bozmuş olur.” görüşünü dile getirmiştir.
Kangren hâline gelmiş bu sosyal hastalıkların tedâvîsi iman ve güzel ahlâktı. O da imanı ve güzel ahlâkıyla insanların bu kanayan yaralarına merhem olmaya çalışmıştı.
Reyhan Songar hanımın Cenâb-ı Hakk’a yönelik târifsiz bir muhabbeti vardı. O, Allah’ın sevdiği velî kullarını da çok severdi. Aslında onun sevgisi bütün mahlûkâta yönelikti. Gözü yaşlı bir insan gördüğü zaman, gözyaşını silmeden içi rahat etmezdi. Mükrimdi, insanlara bir şeyler ikram etmeyi çok severdi. Dostlarının sıhhati ile yakından alakadar olur, teşhis ve tedâvilerine çalışırdı. O, her dâim hekimdi.
Mükemmel bir anne ve mükemmel bir eş idi. Güzel kızı Neslihan, onun bu şuur içinde yetiştirmiş olduğu güzide bir eseridir.
Dünya çapında bir ilim, fikir ve tıp adamı olan kıymetli beyi merhum Prof. Dr. Ayhan Songar Bey’in, 2 Temmuz 1997 tarihindeki irtihâli, onu derinden yaralamıştı. Reyhan Songar Hanım, eşinden tam 9 yıl, 1 gün sonra, 3 Temmuz Pazartesi günü saat 16:00’da rahmet-i Rahman’a kavuştu. 83 yaşında hayata gözlerini yuman Op. Dr. Reyhan Songar’ın cenâze namazı Eyüp Sultan câmiinde kılınmış ve ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Onun bir hekim ve bir mü’mine olarak cesur ve fedakâr hizmetleri aslâ unutulmayacaktır. Cenâb-ı Hak, kendisini garîk-i rahmet eyleye!..
YORUMLAR