Ramazan’ı Âilece Yaşamak

 

“Ramazan-ı Şerif’in evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennem'den âzâd olmaktır.” (İbn-i Huzeyme, Sahîh, III, 191)

Rivayet olunur ki, Cenâb-ı Hak, nefsi yaratınca O’na sorar:

“-Sen kimsin, ben kimim?”

Nefis cevap verir:

“-Sen sensin, ben de benim!”

Cenâb-ı Hak, kendisini var eden Rabbini tanımak istemeyen nefsi, ceza olarak bin yıl ateşte yakar. Bin yıl sonra tekrar sorar:

“-Sen kimsin, ben kimim?”

Nefis tekrar azgınca cevap verir:

“-Sen sensin, ben benim!”

Allah Teâlâ, bin yıl daha nefsi ceza olarak yakar, tekrar sorduğunda yine aynı cevabı alır. Bu defa ceza olarak onu üç gün aç bırakır. Üç gün sonra nefse:

“-Sen kimsin, ben kimim?” sorusunu sorunca nefis bitkin bir şekilde cevap verir:

“-Sen Âlemlerin Rabbi Allahsın, ben ise âciz bir nefsim!..”

Bu rivâyette de görüldüğü üzere, oruç, nefsi terbiye etmenin en kolay yoludur. Zira âyet-i kerîmede:

 “Ey imân edenler!.. Oruç, sizden evvelkilerin üzerine farz olduğu gibi sizin de üzerinize farz olmuştur. Tâ ki, (nefsinizi günahlardan) sakınabilesiniz.” (el-Bakara, 183) buyrularak orucun nefsin eğitimi ve başlı başına bir sabır okulu olduğuna dikkat çeker.

“Bu, nasıl bir eğitimdir?” diyecek olursak;

-Oruç, nefsi terbiye etmeyi kolaylaştırdığı için bizden önceki bütün ümmetlere de farz olmuştur.

-Aç kalan nefis, kalbi ve rûhu istekleri ile istilâ etme gücünü kaybetmeye başlamıştır. Bu yüzden kalp, tefekküre (Allâh’a götüren düşüncelere) dalarak Cenâb-ı Hakk’ın bize verdiği nimetleri tek tek hatırlar. Bir lokmanın kadrini bilir, bir yudum suyun aslında ne kadar büyük nimet olduğunu hatırlar. Bu hâl de kulu, şükre götürür.

-Vicdanımızın üzerindeki sis perdesi, aç kaldıkça temizlenir. Açların hâlini anlarız. Merhamet duygumuz beslenir. Böylece infak ve sadaka yapmak kolaylaşır. Allah için vermek lezzet hâline gelir.

-Oruç, maddî ve mânevî hastalıklardan korur. Bir yıl boyunca yorulan vücut, Ramazan’da dinlenir.

Ve kalp incelir, zarif hâle gelir. Belki bu yüzdendir ki, en büyük rehberimiz kulluk kitabımız Kur’ân-ı Kerim, bu ayda, incelen kalplere bir bir inmeye başlar. Ve oruç, ruhlarımızın kanayan yarasını temizledikçe, Kur’ân da rûhumuzu tedaviye ve yeniden ihyâya başlar.

Ramazan ayı, başlı başına büyük bir lütuf ve bağışlanma ayıdır. Herkes kendince bu ayı değerlendirmeye gayret eder. Peki, âile efrâdımızla Ramazan’ın bereketinden ne kadar istifade ediyoruz? Mutlaka en güzel sahur ve iftarları hazırlıyoruz. Ancak yavrularımızın gönlüne ne kadar mânevî sahur ve iftar sofraları açıyoruz?! Kendimiz Kur’ân’ı kucaklayıp mukabelelere giderken veya evlerimizde hatimlerimizi bitirmeye gayret ederken ya çocuklarımız, Kur’ân’ın mânevî lezzeti ile buluşabiliyor mu?

Haydi, bu Ramazan, evlerimizde bir mîlâd olsun! Kur’ânsız harabeye dönen evlerimizi, âilece îmâr edelim. Ramazan ayının, bu yıl yaz tatiline denk gelmesini fırsat bilip âilece mânevî bir kampa girelim.

“Neler yapabiliriz?” sorusuna küçük küçük hatırlatmalar yapmak istiyorum. Sizler bunu, âilece toplanıp genişletebilirsiniz.

-Ramazan boyunca Cebrâil -aleyhisselâm- ile Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buluşur, karşılıklı Kur’ân okurlardı. Bizler de bu buluşmayı, kendimize rehber edinerek ister sahurdan sonra yarım saat veya bir saat yahut hep beraber belirleyeceğiniz herhangi bir vakitte âilece hatime başlayabiliriz. Evimizin küçük fertleri, üçer âyet okur, anne-babalar birer-ikişer sahife… Bütün cüzü bitirtmek için çocukları zorlamamalı… Ebeveynler olarak bizim tamamlamamız daha uygun olur. Maksat, çocuklarımız, o mânevî hazzı tatsın ve evlerimiz Kur’ân’ın feyzi ile bereketlensin. Zira hadîs-i şerîfte de “Oruç ile Kur’ân, kıyamet gününde kula şefaat edecektir.” buyrulmaktadır. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 174)

-Bazı ebeveynler, güyâ evlatlarına merhamet ettiklerinden (!) “günler uzun” veya “havalar çok sıcak” diye çocuklarının oruç tutmasına müsaade etmiyorlar. Böyle ebeveynlere sormak istiyorum; bir doktor, çocuğunuzun herhangi bir hastalığı için aç kalması gerekiyor veya diyet yapması lâzım deseydi, çocuklarınızı aç kalmaya zorlamaz mıydınız? Asrın buhranından nasip alan nice körpe ruhlar, sabırsız, bencil ve âsî ise, işte bu mânevî terbiyenin lezzetini bir türlü tadamadıkları için olmasın?

-Oruç bir yük veya açlıkla gelen bir hastalık değildir. Zira Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Oruç tutun, sıhhat bulun!.” (Taberânî)

Bedenler gibi ruhlar da tedaviye ihtiyaç duyar. Bu hususta Mevlânâ Hazretleri şöyle demiştir:

“Ramazan geldi, artık maddî yiyeceklerden elini çek ki, gökten mânevî rızıklar gelsin. Bu ay, gönül sofrasının kurulduğu aydır. Gönlün, bedenin hatalardan kurtulduğu aydır. Gönüllerin aşk ve îman ile dolduğu aydır.”

Bir hadisi şerifte de Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

“Yine Ramazan geldi. (Bütün mağfiret imkânlarıyla) Cennet kapıları ardına kadar açılır, Cehennem kapıları sonuna kadar kapatılır ve şeytanlar bağlanıp kısıtlanır. Ramazan’ı idrâk edip de bağışlanmamış olan kimseye yazıklar olsun!.. Kişi Ramazan’da da günahlarını affettiremezse, peki ya, ne zaman mağfirete nail olunabilecek?!”

 Şeytanın vesvesesi, sıcak vesâire gibi bazı sebeplerle oruç tutmayan yetişkinlerle gençlerimize ve oruca alışmasını istediğimiz 9-10 yaşlarındaki çocuklarımıza Peygamberimiz’in açlıktan mübarek karınlarına taş bağladığını, kıtlık zamanlarında veya boykot yıllarında açlıktan ölen yavrulara rağmen dini taviz vermeden yaşadıklarını örnek verebiliriz. Daha da somut hâle getirmek için Afrika’daki insanların hâllerini anlatan bir cd hazırlayıp izletebiliriz.

Tabiî çocuklarımızdan henüz buluğa ermeyenlere oruç farz değil, onlar öğleye kadar tutup öğleyin biraz atıştırıp tekrar akşama kadar oruca devam edebilirler. Sonuçta biz de “çocuk orucu” veya çocukluğumuzda tuttuğumuz “tekne orucu” dediğimiz bu antremanlarla oruca alışmadık mı? Çocuklarımızı bu nimetten mahrum etmeyelim.

-İftar vaktinde, çocuklarımızla sıra ile sesli duâ yapabiliriz. Oruç tuttukları için onları teşvik edecek bir iltifat veya duâ ya da küçük hediyeler ve sonunda gül yanaklarına konduracağımız öpücüklerle yaptıklarının büyüklüğünü ve faziletini dile getirip mükâfâtlandırabiliriz.

-Âilece mutlaka sahura kalkmalıyız. İrbâd bin Sâriye -radıyallâhu anh- şöyle demiştir:

“Beni Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Ramazan’da sahur yemeğine dâvet etti de «Mübarek yemeğe buyur!» dedi.

Peygamber Efendimiz, bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmuştur:

“Sahur yapınız, zira sahurda bolluk-bereket vardır.” (Buhârî, Savm, 20; Müslim, Sıyâm, 45)

Sahuru da bir coşku hâlinde yaşatmalı; babalar, gerekirse küçük plastik kapları tahta kaşıklarla vurup maniler okuyarak, şakalaşarak yavrularını uyandırmalı veya küçükleri kucaklarda sofraya getirerek sahura kaldırmalı.... Anneler de mis kokan bir sofrayı tabakların altına veya yanlarına koyduğu, süslü kâğıtlara yazılmış hadisler, güzel temennî ve duâlarla renklendirmeli... Oruç ve sahur, bir şenlik edâsıyla kutlanmalı…

Mide ile birlikte dilimize de oruç tutturmaya çalışmalıdır. Bunu evlatlarımıza öğretirken bizzat yaşayarak örnek olmalıyız. Hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:

“Hiçbiriniz oruçlu olduğu gün, çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya sataşırsa «Ben oruçlum!» desin.” (Buhârî, Savm, 9)

Yine başka bir hadiste nakledilmiştir ki, Ashâb-ı Kirâm:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü!.. (Oruçlu) onu, ne ile zedeler?” diye sormuş, Peygamber Efendimiz de:

“-Yalan ve gıybetle...” şeklinde cevap vermişlerdir. (Nesâî, Sıyâm, 43)

-İftara misafir almalı, bunun hazırlık coşkusunu âilece yaşamalıyız.  Hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:

“Kim bir hurmayla veya bir içimlik suyla veya tadımlık bir süt ile iftar ettirirse, Allah Teâlâ ona aynı sevabı (oruç sevabını) verir.” (İbn-i Huzeyme, Sahih, 111, 191)

-Zekât, sadaka ve infâk yarışına girmeli… Muhtaçlara verdiğimiz sadakaları çocuklarımıza verdirirsek, onlar da hem sahip olduklarından vermeyi, hem paylaşmayı ve en önemlisi de bir huy olarak cömertliği öğrenmiş olurlar. Ashâb-ı Kiram’ın haber verdiğine göre, Cömertlik Güneşi Peygamberimiz, Ramazan ayında daha da cömertleşirdi. Abdullah ibni Abbas şöyle anlatır:

“Rasûllullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanların en cömerdi idi. O’nun en cömert olduğu zamanlar da Ramazan’da Cebrâîl -aleyhisselâm-’ın, kendisi ile buluştuğu vakitlerdi. Cebrâîl -aleyhisselâm-, Ramazan’ın her gecesinde Peygamber Efendimiz ile buluşur, (karşılıklı) Kur’ân okurlardı. Bu sebeple Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Cebrâîl ile buluştuğunda, hiçbir engel tanımadan esen rahmet rüzgârlarından daha cömert davranırdı.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy 5, 6, Savm 7; Müslim, Fezâil 48, 50)

Zekât ve sadakaların ecirleri de bu ayda daha fazladır. Bu hususta Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:

“-Hangi sadaka daha faziletlidir?” diye sorulduğunda, O:

“-Ramazan ayında verilen sadaka!..” cevabını vermiştir.

Bilhassa Ramazan’da âilenin her ferdi için verilmesi gereken fıtır sadakası, bayram namazından önce verilerek fakir fukarânın da bir bayram sevinci yaşamasına vesile olmalıdır.

-Ramazan gecelerini, dinimizde yeri olmayan mâlâyânî (dünya ve âhirete faydası olmayan, bomboş) eğlencelerle geçirmek yerine, hayır-hasenât, duâ ve ibâdete ayırmalıyız. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan gecelerini ihyâ ederse, geçmiş günahları affolunur.” buyurmuştur. (Buhârî, Terâvih, 46)

Özellikle teravih namazlarına âilece gidilip dönüşte çocuklarımızı küçük hediyeler (dondurma, şekerleme vs.) ödüllendirmeli ki, ileride Teravih ve Ramazan aklına gelince şuur altında maddî mânevî kalıcı bir tat kalmış olsun.

-Ramazan’ın son on günü bir îtikaf edâsı ile ibâdette yoğunlaşarak geçirmek, hepimizin nasibi olur inşaâllâh… Bilhassa Kadir gecesinin ehemmiyeti öğrenilmeli, paylaşılması ve âilece bu gecenin ihyâsına çalışılmalıdır. Hadîs-i şerîfte:

 “Kadir gecesini, fazilet ve kudsiyetine inanarak ve sevabını yalnız Allah’tan bekleyerek ibâdet ve tâatle geçiren kimsenin, -kul hakkı hâriç- geçmiş günahları bağışlanır.” buyrulmaktadır. (Buhârî, İman 25; Müslim, Müsâfirûn 175-176; Ebû Davud, Ramazan 1)

Cenâb-ı Hak, bizi, bütün ömrünü, bir Ramazan edâsı ve şuuru ile değerlendiren böylece kıyamet gününe de bir bayram sabahı sevinciyle uyanan kullarından eylesin inşaâllâh…

PAYLAŞ:                

Halime Demireşik

Halime Demireşik

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle