Sanki çok kısa süre önce, ben Ramazan’da küçük bir çocuktum. Ramazan benim için babaannemin, anneannemin eteğinde kıldığım teravih namazı, iftar saatinde dedemin satın aldığı orucum, sevdiğim yemeklerin pişirilmesi, komşu teyzelerin bir araya gelip mukabele okurken biz çocukların da birlikte oynaması demekti.
Mutluluktu, benim için Ramazan... Uzun sofralardı, evdeysek misafir gelmesi ya da misafirliğe, iftara gitmek demekti. Heyecanla sıcak pide kuyruğunda beklemek, herkesin birbirine ezana ne kadar kaldığını sormasıydı. Daha geç yatmamıza izin verilen özel günlerdi. Gecenin bir yarısı kalkıp özenli bir sofraya oturmak, âilece sabah namaz saatini beklemek demekti. Hattâ bayramlık kıyafetler ve bayram harçlıkları olmasa arife günleri neredeyse Ramazan’ın bittiğine oturup ağlayacak hâle gelirdim.
10-15 sene önceki Ramazanları çok hatırlamıyorum, ama çocukluğumun Ramazanları dün gibi aklımda… Zaman, bu kadar acımasızca süratli geçerken, ömürler bu kadar hızlı tükenirken sahip olduğumuz en değerli hazinelerden birisi, avucumuzdaki hatıralar… Hatıraların en canlı, en değerli olanları ise, çocukluk hatıraları...
Ramazan, biz Müslümanlar için başlı başına eşsiz bir terbiye sürecidir. Ramazan sabırdır, temizliktir, arınmaktır, tazelenmektir, coşkudur, terbiyedir. Aynı yetişkinler için olduğu gibi çocuklar için de Ramazan, bir eğitim dönemidir. Hem dünya, hem âhiret hayatı için ihtiyaç duyduğumuz eğitim tâlimi Ramazan ayında çocuklarımıza da yaşatılmalıdır. Asıl Ramazan, sadece aç ve susuz kalmak değil, bütünüyle teslim olabilmeyi öğrenmektir.
Bu yıl ve en az önümüzdeki 7-8 yıl boyunca Ramazan oruçları yaz aylarına denk gelmeye devam edecek; ömrü, sağlığı ve kısmeti olanlar, inşaallah oruçlarını tutabilecek. Fakat çok küçük çocuklarımız için bu uzun günlerde oruç tutmak pek kolay değil. Eğer çocuklarınız henüz oruç tutacak fizikî ve psikolojik olgunluğa erişmedilerse bile mutlaka sahur ve iftar sofralarının bereketinden, coşkusundan istifade etmelidirler. Bu şekilde çocuklara Ramazan eğitimin bir parçası olduklarını hissettirilmelidir.
Anne-babalar, çocukların yaş ve gelişimlerine uygun aralıklar belirleyerek, beslenmelerini belli zamanlarda yapmalarını sağlayabilirler. Halk arasında “tekne orucu” olarak bilinen bu oruç, kapasitelerine göre çocuklara sabırlı olmayı, davranışları üzerinde kontrol kazanmalarını sağlayacak gerçek bir eğitimdir. Tekne orucu, çocuk susasa, acıksa bile belli bir süre susuzluğuna ve açlığına sabretmeyi öğretir, yokluğa tahammül geliştirmesini sağlar. Masanın üzerinde gördüğü şekerliktekileri ilk dürtü ile mideye indirmesini engeller, başkalarının görmediği yerde bile kendini kontrol etme becerisi gelişir.
Dilimizde Rmazan ibadetimizin adı, “oruç tutmak” olarak ifade edilmesine rağmen bir çocuğun bir şeyi gerçekten tutabilmesi için gözüyle görüp, eliyle hissettiği bir şeye ihtiyacı vardır. Görmediği bir şeyi nasıl tutacağını bilemez, anlayamaz. Soyut düşünce gelişmediği için ibadetleri, onların anlayabileceği gibi somutlaştırmak daha doğru ve pedagojik bir yaklaşım olacaktır. Babaannemin harika bir formülü vardı, küçük çocuklara orucu “tutturmak” için… Biz çocukken yaz Ramazanlarında sıcağın altında oyuna dalıp koşturup susuzluğumuz artınca babaannemiz bir kurdeleyi ya da bir ipi herhangi bir yere bağlar:
“-Orucunuzu bağladım; şimdi suyunuzu için, orucunuz kaçmaz!..” der ve ancak ip sıkı sıkı bağlı ise su içmemize izin verirdi.
Suyumuzu içer, orucumuzun ipini çözer, sonra hoplayıp zıplamaya devam ederdik. En susadığımız anlarda bile buz gibi çeşmeye ağzımızı dayamadan önce telaşla bir ip parçası arar, en azından ipi bulup uygun bir yere tutturana kadar susuzluğumuza sabretmeyi öğrenirdik. Bu şekilde tuttuğumuz “bağlamalı oruca” bile çevremizdeki yetişkinler çok saygı duyar, iftarda orucumuzu bir parça dondurma ile ödüllendirirlerdi. Bu şekilde soyut bir kavram olan oruç, zihnimizde somutlaşmış olur, mânâ kazanır, biz de Ramazanın bir parçası olurduk.
Bir kız çocuğu olarak tesettüre severek, isteyerek girmemde teravih namazlarının tesiri de çok büyüktür. İlk kez tesettürlü bir şekilde sosyal hayatın içine girişim, teravih namazları sayesinde olmuştur. İftardan sonra başımı örtüp büyüklerimle birlikte camiye gittiğim zaman çevre tarafından tesettürümün onaylanıp beğenilmesi beni çok mutlu eder, büyüyüp bir an önce tesettüre girmek isterdim. Câmiye gitme isteğimiz, rahatsızlık vereceğimiz endişesi ile büyükler tarafından hiç geri çevrilmezdi. O günlerde, o saflarda, belki yetişkinleri rahatsız ederek, kıkırdayarak, oyun oynayarak kıldığımız namazlar olmasaydı, Ramazan hatıralarım bu kadar kıymetli olur muydu, bilemem…
Evlatlarımızın iyi Müslümanlar olarak yetişmeleri için; ibadetlerini korku ve baskı ile değil, severek ve isteyerek îfâ eden gerçek müminler olmaları için, Ramazan ayı çok önemli bir fırsattır.
Bu yüzden Ramazan ayı sürecinde kendi ibadetlerimizle ve işlerimizle meşgul olurken bir yandan da onların ilgi ve ihtiyaçlarını karşılamak, sorularına onları tatmin edecek cevaplar vermek, coşkumuza onları da ortak etmemiz gerekir.
Ramazanı âilece bereketiyle, hakkıyla yaşayabilmemiz duâsı ile…
Tuba SÖKMEN
Uzman Gelişim Psikolog
Ek- Ayrı kutucuk hâlinde
Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-’ten rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Kim faziletine inanarak ve karşılığı Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Îman 28; Müslim, İkametü’s-Salât 173; Tirmizî, Savm 1)
* * *
“Aziz ve celîl olan Allah, «İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfâtını da ben vereceğim.» buyurmuştur.
Oruç kalkandır. Biriniz, oruç tuttuğu gün, kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa:
«Ben oruçluyum.» desin.
Muhammed’in canını kudret eliyle tutan Allâh’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.
Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç ânı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır.” (Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm163)
YORUMLAR