Ramazan-ı Şerîf ayının hulûlü ile müşerref olduk, bu yıl da elhamdülillâh… Rabbimize, üzerimizdeki sayısız nîmetleri sebebiyle sonsuz hamd ü senâ olsun.
Ramazan-ı Şerîf ayı, öyle mübarek bir ay ve Rabbimizin bu ayda öyle çok ihsân ü ikrâmı var ki, bu bereket ve mağfiret dolu ayda, günahlarından temizlenmemek için insanın bilerek, isteyerek ve inatla cennetten kaçması gerekiyor. Zira cennet, kapılarını ardına kadar açmış, cehennem kapılarını kapatmış; şeytanların elleri ve ayakları zincirlenmiş, melekler yeryüzünün misafirleri olmuş, Rabbimizin geceler boyunca sağanak sağanak rahmet yağmurları devam etmiş. Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş olan büyük bir ay…
Bu ay, Kur’ân-ı Kerîm ayı… Hiç Kur’ân okumayı bilmeyenlerin Kur’ân’la tanıştığı, Kur’ân-ı Kerîm okuyabilenlerin hatim ve mukabelelerde birbiriyle yarıştığı bir ay… Bu ayda Kur’ân-ı Kerîm’i sadece yüzünden okumakla yetinmeyelim; tefsirlerden bilhassa sıkça okuduğumuz sûre ve âyetlerin îzahlarına bakalım. Kur’ân’la ünsiyetimizi artıralım.
Bu ayı, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i, O’nun güzîde Ehl-i Beyt’ini ve ashâbını tanıyarak geçirelim. Eğer okumamışsak, bu ay içerisinde baştan sona bir siyer kitabı okuyalım. Eğer Peygamber Efendimizin hayatını anlatan bir siyer kitabını daha önce okumuşsak, biraz daha teferruatlı şeklini okuyalım veya hadîs-i şerîflerle Asr-ı Saâdet’i hissetmeye çalışalım.
Bu ayda, bolca kazâ namazları kılalım; Rabbimize olan borçlarımızı kapatmaya çalışalım. İnsanlarla olan münâsebetlerimizde ise, daha hassas olalım. Merhamet ve muhabbet gösterelim. İkrâm edelim, hediyeleşelim, affedelim, gönül alalım, helâlleşelim. Komşularımızı, akrabalarımızı dâvet edelim, dâvetlerine icâbet edelim. Soframızda sadece zenginlere değil, fakirlere de yer açalım. Onları da himaye edelim. Yakın komşularımızdan başlayarak gönlümüzün ulaşabildiği her yere, Allâh’ın bize ikrâm ettiği gibi ikrâm da bulunalım.
Oruç tutarken bilerek, bilgilerimizi tazeleyerek oruç tutalım. Yediğimiz içtiğimiz şeyleri, oruç hatırına azalttığımız ve gün içinde terk ettiğimiz gibi, Ramazan hatırına kötü alışkanlıklarımızı ve günahlarımızı da terk edelim. Sadece ağzımıza değil; gözümüze, kulağımıza, velhâsıl bütün organlarımıza oruç tutturalım.
İftar ve sahurlarda îtidali kaybetmeden, lüks ve israfa kaçmadan yiyelim, yedirelim. Orucun aynı zamanda muhtaçların hâlini anlamak olduğunu düşünerek gündüzleri “acıkacak şekilde” yiyelim. Birkaç saatlik bir açlıkla kimse ölmez; fakat açlığı hissederek, açların hâlini anlayarak pek çok insan hayır ve selâmete kavuşur.
Ramazan ayı, duâ, infak, hayır-hasenât ve ibadet ayıdır. Rabbimiz her kuluna çeşit çeşit nîmetler ihsan eylemiştir. Mühim olan bu binbir nîmetin bizim için ne gibi sorumluluklar yüklediğinin farkına varmaktır. Nerede bulunuyorsak, hangi yaşta veya hangi imkânda olursak olalım, Allâh’a ulaştıran bir güzellik ve hayır-hasenât yolu bulmak mümkündür. Allâh’a ulaşan yollar, mahlûkâtın nefesleri adedincedir. Yeter ki, bu şuurda ve gayrette olalım.
Satırlarımıza şu âyet-i kerîmelerle son verelim:
“Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse, ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını bu dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız. Kim de âhireti diler ve bir mü’min olarak ona yaraşır bir gayret ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.” (el-İsrâ, 18-19)
“…Elbetteki âhiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür.” (el-İsrâ, 21)
YORUMLAR