Özellikle ekonomik sebeplerden dolayı, kaya tuzları yüksek basınç ve yüksek ısı (650 derece) altında rafine edilir. Rafine edilirken tuzun içerisinde bulunan sodyum ve klorür dışında, bütün elementler ve iz elementler, fizikî ve kimyevî süreçten geçirilerek ayrıştırılırlar. Neticede sadece sodyum ve klor elementinin kaldığı maddeye iyot ve üç ayrı katkı maddesi ilâve edilir. Bunlar; daha parlak görünmesi, nem tutmaması ve akışkan olabilmesi için katılan kalsiyumkarbonat (CaCO3), magnezyumkarbonat (MgCO3), alüminyumsilikat ve alüminyumhidroksit (AlCOH3) gibi kimyevî maddelerdir. Özellikle alüminyum elementinin “Alzheimer” hastalığına yol açtığını, artık hemen hemen herkes bilmektedir.
Netice itibariyle diyebiliriz ki, rafine tuzun tabiî tuzla hiçbir alâkası kalmaz. Bundan dolayı sofra tuzunun insan vücuduna faydasından çok zararı vardır. Çünkü sofra tuzu, insan vücudu için agresif ve dışarı atılması gereken bir maddedir.
Vücut, rafine tuzu saldırgan bir zehir olarak algıladığı için tüketilen rafine tuzu kendini korumak amacıyla bir an önce atmak ister ve bu sebeple de tüketilen aşırı miktarda tuzun süzülmesi ve atılması, başta böbreklerimiz olmak üzere bütün boşaltım sistemi üzerinde önemli bir yük ve baskı oluşturur. Vücut, her zaman aşırı tuzun kendisine vereceği zararı engellemek için tuzu izole etmeye çalışır. Bunu yaparken de hücre suyu moleküllerini kullanarak tuzu kaplar ve sodyum kloridi, “sodyum” ve “klorid” olarak iyonize ederek nötrleştirir.
Ve ne yazık ki, bunu yaparken hücre suyu tamamen biten hücreler de ölmektedir. Vücudun 1 gr rafine tuzu (sodyum klorid) atabilmek için kullandığı hücre suyu miktarı, bunun tam 23 katıdır. Bu durumda rafine tuz, vücudun hiç de ihtiyacı olmayan yüksek miktarda asidik ödemlere veya doku içinde aşırı su birikimlerine sebep olmaktadır ki, kadınların en önemli şikâyetlerinden biri olan selülitin temel sebeplerinden biri de budur. Vücuttan atılamayan rafine tuz ise, tekrar kristalleşerek direkt olarak eklem ve kemiklerde depolanır ki, bu artrit, gut gibi değişik türdeki romatizma hastalıkları ile safra kesesi ve böbrek taşı oluşmasının önemli sebeplerindendir.
Tuz neden rafine edilir?
1) Sodyum klorürün yüksek kimyevî reaksiyon yeteneğinden dolayı. Saf sodyum klorür, hemen her türlü madde ile kimyevî tepkimeye girebilmektedir. Bu yeteneğinden dolayı özellikle plastik, cam, boya ve ilaç endüstrisinde çok fazla kullanılır
2) Tuz üretiminin % 97’si endüstride tüketildiğinden dolayı. Endüstrinin farklı alanlarında tuz üretiminin % 97’si kullanılmaktadır. Tuz üretiminin yalnızca % 3’ü gibi, aslında çok az bir kısmı sofra tuzu olarak sofralarımıza gelmektedir. Endüstri için gerekli olan saf sodyum klorürdür. Bundan dolayı doğal tuzda bulunan diğer elementler ayrıştırılarak dışarı atılır.
3) Üretim kolaylığından dolayı. Eskiden tuz, el emeğiyle, kazma kürekle çıkarılırdı. Bugün modern tuz tesislerinde; tuz ocaklarına su motorlarıyla su pompalanır. Bir süre sonra tuz, suda çözüldüğünden, doymuş çözelti olarak tekrar geri çekilir. Tuzla birlikte kireç, balçık, toprak, fosil kalıntıları, sıkışmış bitki kalıntıları gibi maddeler de yukarı çekilir. Yukarı çekilen bu tuzlu su; yüksek sıcaklık ve ayrıştırma basıncı altında sudan alınıp ayrıştırılarak yeniden kristalleştirilir. Farklı kimyevî ayrıştırmalardan geçirilerek, tabiî tuzdan diğer elementler çıkarılır. Bu şekilde 1 litre tuzlu sudan 200-350 gram saf sodyum klorür elde edilir.
Günlük alınması gereken tuz miktarı
Tuz’un % 40’ını sodyumlar oluşturur. Türkiye’de sodyum alımı, ortalama olarak hesap edildiğinde bazen 7.000 mg ve bazen de 10.000 mg şeklinde yansımaktadır. Sucuklu yumurta yediğinizde 1.000 mg, 1 paket çubuk kraker’de 500 mg, 2 dilim salatalık turşusunda 400 mg, 2 dilim tuzlu peynirde 600 mg, 25 gram salamura zeytinde 1.200 mg şeklinde sodyum bulunur. Bir gün içerisinde yemeklerinize hiç tuz atmasanız bile, bunları tüketmekle günlük 3.700 mg sodyum almış olursunuz. Salatalara ve yemeklere atılan tuzlarla beraber ortalama 10.000 mg’ı bulmak hiç de zor olmuyor. Ülkemizde insanlar yemeğin tadına bakmadan hemen tuza yönelmektedirler. Ne yazık ki normalde tüketilmesi gereken tuz miktarının 3,5 katı kadar fazla tuz tüketiyoruz. Yapılan araştırmalarda, Türkiye’de erkekler günlük 19.3 gram, kadınlar ise 16.8 gram tuz tüketiyor.
ABD’nin tuz için tavsiye ettiği miktar ise günde 2.4 gramın (2,5 silme çay kaşığı kadar; tepeleme değil) aşılmaması... Amerikan kalp topluluğunun sınırı ise, 1,5 gram. Ama maalesef her iki kuruluş da tuzun rafine edilmiş olup olmamasından hiç bahsetmiyor.
Uzmanlar, 100 gram yiyecek içinde 500 mg’dan fazla sodyum olmaması gerektiğini söylüyorlar. Ama salam ve sosis gibi işlenmiş et ürünlerinin 100 gramında 800 mg kadar tuz var!
Eğer rafine tuz tüketiliyorsa, günlük miktarı 1.500-2.000 mg’a kadar kısıtlamak en uygun olanıdır. Ama sağlıklıysanız rafine edilmemiş (tabiî) tuz tüketimini 3.000 mg’a, hattâ daha fazlasına kadar artırabilirsiniz. Bu arada günlük su tüketiminin 2 litreden daha az olmaması gerekmektedir. Kaya tuzu veya rafine olmamış deniz tuzu kullanırsanız, yemek ve salatalarınıza rahatlıkla tuz atabilirsiniz. Çünkü kaya tuzu içerisinde birçok element ve mineral, sodyumun maksimum düzeyde kullanılmasını ve vücutta birikip zarar vermesini engeller.
Kullandığınız tuzun tabiîliğini anlamak için şu testi yapabilirsiniz: Yarım çay bardağı üzüm sirkesi içine 1 tatlı kaşığı tuz atın. 5-10 dakika kadar bekleyin. Sirke yeni açılmış gazlı içecekler gibi aşağıdan yukarı doğru köpürmeye başlıyor ve bir süre sonra bulanıklaşıyorsa, o tuz tabiî değildir.
Tabiî tuzun, insan sağlığında başka kullanım alanları var mıdır?
Bir küvet su içinde 0.5-1 kg kristal tuzu eritiyor ve ortalama sıcaklığı ortalama vücut sıcaklığına getiriyor ve bu suyun içinde en az 20 dakika yatıyorsunuz. Daha sonra duş alarak durulanmadan sadece havlu ile kurulanıyorsunuz. Bu suyun detoksife edici, nemlendirici, kaşıntıyı azaltıcı, yorgunluğu alıcı ve sâkinleştirici bir tesiri vardır. Tıpkı deniz suyu gibi...
Tuz eriyiği kullanın!
1 silme çay kaşığı (1 gram) tuz, 1 standart çay bardağı suyun (100 ml) içinde eritilir. Bu karışım, fizyolojik serumunkine yakın. Bu suyu burnunuza çekip burun ve sinüslerinizi yıkayabilirsiniz. Aynı işlemi tahriş olmuş gözlerinize de uygulayabilirsiniz. Zaten eczanelerde satılan deniz suyu da bu hazırladığınız suyun aynısıdır. Üstelik çok daha ucuzdur. Bu eriyik ile gargara yaptığınızda boğaz ağrınızı azaltabilirsiniz.
Tuz Lambaları ve Faydaları
Kristal tuz, tuz kayasının benzersiz tabiî biçimi ve kristal yapısını elde etmek için dikkatli bir şekilde elle oyulur. Kristal tuz lambaları, eksi iyonlar üreterek havanın kalitesini artırır. Tuzun titreşim frekansı, aynı bizim bedenimizin frekansı gibidir. Meselâ bizim beynimizin elektriğini ölçtüğümüzde 8 hertz civarındadır. Aynı frekansı, kristal tuz lambaları da verir. Televizyon seyrederken 100-160 hertz civarında frekanslara mâruz kalınır. Bu yüzden uzun süre televizyon seyrettiğimizde sinirli olmamız kaçınılmazdır.
Bedenimiz televizyon ve bilgisayarla doğal elektriğinin 20 misli frekansa mâruz kalır. Bunların yaptığı tahribâtı, tuz lambaları ile azaltmak mümkün olmaktadır. Artık bugün sadece tuz kristalin yapısından dolayı radyasyonu nötralize etmek mümkün olduğunu biliyoruz. Meselâ; atom çöpü olan radyasyon artıkları, tuz depolarında saklanır. Bu da tuzun sırrında, bu sır da onun geometrik şeklinde saklıdır. Kaya tuzu, tabiî iyonlaştırıcıdır. Bu yüzden tuz lambaları eksi iyonlar (hava vitaminleri) üreterek tesirli bir şekilde havanın kalitesini artırmasıyla bilinirler. Ayrıca bu lambaların kullanımı günümüz ürün ve cihazlarının elektrik yüklü sisinden oluşan artı iyonların zararlı tesirlerini de azaltır. Tıbbî bir cihaz olmamasına rağmen kristal tuz lambaları yorgunluğu, stresi, astım nöbetlerini, alerjileri, baş ağrılarını, cilt rahatsızlıklarını, havadaki nemi ve kokuyu hafifletmekle bilinir ve rahat bir uyku imkânı verirler. Bu lambaların birçok çeşidi tansiyonu, rûhî ve psikolojik problemleri olan hastalara yardımcı olur.
Eksi iyonlar, havayı şu unsurlardan temizler: Toz, polen (çim, yabânî ot ve ağaç poleni), toz zerrecikleri, hayvan tüyleri, küflü sporlar, duman… Ayrıca bu eksi iyonlar, saman nezlesi, astım, koku azaltıcı, depresyon ve kronik yorgunluğu gidermeye yardımcı olurlar.
Lambaların serin oldukları zaman bile faydalı tesirleri var, ama yandıklarında ürettikleri az miktardaki ısı, daha fazla miktarda iyonu içine çeker. Piyasadaki birçok iyonlaştırıcı insan yapımı makineler iken, kristal tuz lambaları hava kalitesini artırmak için Allâh’ın tabiatla bize sunduğu güzel, daha az masraflı, bakım gerektirmeyen bir alternatiftir.
Türkiye’de Tuz Üretimi
Ülkemiz, tuz üretimi için çok elverişli şartlara sahiptir. Deniz tuzu rezervleri sonsuz olmasına rağmen, üretim, havuzlama tesislerinin kapasitesine ve iklim şartlarına bağlıdır. Ülkemizde deniz tuzlası olarak, Ayvalık ve Çamaltı tuzlaları işletilmekte olup, bölgemiz tabiî tuz kaynakları bakımından oldukça zengindir. Göl tuzlaları bakımından çok büyük bir potansiyele sahiptir. En bilinen göl tuzlaları, Tuz gölü çevresinde bulunan Yavşan, Kaldırım ve Kayacık tuzlalarıdır.
Çankırı, Iğdır ve Kastamonu gibi illerimizde tuz mağaraları bulunuyor ve buralardan çıkan kristal kaya tuzları, tabiî tuz olarak tarif edilip en çok aranan gıda tuzlarıdır. Meselâ, Çankırı Tuz Mağarası, yaklaşık 5.000 yıldır istifade edildiği tahmin edilen Türkiye’nin en büyük kaya tuzu rezervlerinin bulunduğu bir yerdir. Yurt dışında buraya benzer mağaralar astım, depresyon, rûhî ve psikolojik bazı rahatsızlıklar, tansiyon vb. birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır.
YORUMLAR