Rabia Gülcan Kardaş Hakkında

“Madem bu dünyadan bir defa geçeceğiz, o zaman yavaşla!” diyordu. Kemal Sayar, son çıkardığı kitabının başında..

İşte hayatını yavaş, sessiz ve gösterişsiz, mütevazi adımlarla yaşayan bir Râbiamız vardı. Yüzüne bakıldığında Allâh’ı hatırlatan…

Vefat ettiği haftanın başında karşılaştık Râbia kardeşimle… Gayet sağlıklı ve her zamanki gibi mütebessimdi. Ayak üstü biraz sohbet ettik. Bizim kiracı olarak oturduğumuz ve memnun kaldığımız eve, iki ay evvel onlar taşınmıştı.

“-Hocam evimizden de ev sahibimizden çok memnunuz. Teşekkür ederiz vesîe olduğunuz için… Bir gün âilece de misafir etmek isterim.” demişti.

Kısa ve neşeli sohbetimiz, bir daha görüşmek duâsı ile bitiverdi. İkimiz de nereden bilebilirdik, 4 gün sonra aslî vatanına gideceğini ve bizim onunla sohbetimizin son görüşmemiz olduğunu...

 Kursa derse geçerken içimden şöyle geçirmiştim:

“-Ne güzel bir insan; yüzü her zaman mütebessim. Hiç kızgın, dargın ve yorgun bir hâlini görmedim.”

Öğrencim olduğu zamanlarda da öyleydi; sessiz, üretken ve iş bitirici… Şebnem Dergisi’nin ilk sayılarında o da ilk yazılarını bizim dergimizle paylaşmıştı. Sonra yazı hayatına çocuk dünyasından bir yol çizerek devam etmişti. Ardında güzel sadaka-i câriyeler ve geçmişe bakılınca gıbta olunacak bir müslüman kimliği bırakarak yürüdü Hakk’a doğru… Ama bu defa yavaş değildi. (Halime Demireşik)

* * *

30 Ekim 2021 Cumartesi akşamı, rahmet-i Rahman’a yolcu ettiğimiz Râbia Gülcan Kardaş kardeşimizle ilgili dostalarından birkaçının vefâ satırları:

Râbia, tam bir gönül insanı idi. Derviş gönüllü, kanaat sahibi, nâzik, zarif ve oldukça vakur biri idi. İçten gelen bir motivasyon ve disiplini vardı, yapmaya karar verdiklerini istikrarla devam ettirirdi.

Vakur görüntüsünün ardında çocuksu bir neşe taşırdı. Sohbet ettiği her çocuk, onu çok severdi. Gençler, Râbia Abla ile sohbet ederken kendilerini özel hissettiklerini söylerlerdi. Arkadaşları, dostları, herkes meşrebine göre onunla her türlü konuyu konuşabilir, paylaşabilir, ondan fikir ve destek alırlar idi.

Teknoloji, edebiyat, çocuk ve yetişkin psikolojisi, dünya siyaseti, hava durumu, ayın halleri, tasavvuf, dînî ilimler, minimalizm, kitaplar ve daha birçok konuda size perspektif verir, yeni fikirler sunardı.

Ön saflarda bulunmaktan hoşlanmaz, her zaman edep ve nezaket çerçevesinde hareket etmeyi severdi. Belki de hayatının en fazla sadaka-i câriye bıraktığı, sürekli kitaplar yazdığı bu döneminde Rabbine kavuştu.

Sinirlendiği, öfkelendiği, birinin kalbini kırdığı görülmemiş, daima mütebessim bir çehre ile hareket eden eşine az rastlanır bir kişilikti.

Sükûnetli hâli çevresinde dikkat çekerdi. Gayreti, çalışkanlığı, bilgisi, kültürü, entellektüel birikimi daima takdire şâyân idi. Hâtırat okumaya önem verir; edep ve zarafet konularında hassasiyet gösterir, hayatın ince güzelliklerine hassas dokunuşlarda bulunurdu.

Her gün bir sayfa okuyarak Mesnevî’yi bitirmiş, her gün bir hadîs-i şerîf okuyarak Riyâzü’s-sâlihîn kitabını tamamlamıştı.

Şimdilerde yedi ciltlik Hadislerle İslâm adlı eseri okumaya başlamış iken, Peygamber Efendimizin dizi dibinde hadis sohbetlerine iştirak etmeye gitti, niyazındayız.

20 yıllık arkadaşlığımızda ona doyamadığımızı, ondan dünyevî olarak ayrılınca çok daha iyi anladık.

Cennet’te buluşuncaya kadar onu Rabbimize emanet ediyor, çok kıymet verdiği Peygamber Efendimiz ve Allah dostları ile Cennet’in en güzel yerinde bulunmasını niyaz ediyoruz. (Fatma Vesile Erol)

 

Bir Râbia Gülcan, Geçti Bu Hayattan

Râbia Gülcan Hocam, ilk önce bir insan olarak güzel bir kuldu. Rasûlullah âşığı, edepli bir dervişti. Kendinizi sorgulamadan hâlinizi arz edebileceğiniz bir dosttu. Kendisiyle görüştüğünüzde her türlü konuyu çok rahatlıkla konuşabilirdiniz, onunla çocuklaşabilirdiniz

Onunla hasbihal ettiğiniz bütün yollar Hakk’a ulaşırdı. Hangi konuyu konuşsanız, muhakkak ki o konuyu İslam çerçevesi içersinde konuşurduk. İçinde küçük bir kız çocuğu vardı, yazdığı hikayelerde “Çocuk Râbia”dan gülücükler bulunurdu.

 O güzel bir kuldu. Bu sıfatını hayatının her ânına yansıtmıştı.

Râbia Hocam, duygu ve düşüncelerini hem konuşarak hem de kaleme dökerek dile getirmekte çok başarılı idi. Bunda belki de çok küçük yaşlardan itibaren okumaya-yazmaya merakının olması etkili olmuştu. Çok okurdu. Kendini geliştirmeye sürekli devam ederdi. Kendisiyle sohbet ederken veya istişare için gittiğimizde bize konuyla ilgili pek çok kaynak sıralayıverirdi.

Kendisini devamlı geliştirmesi sebebiyle günümüz çocuklarının dünyasıyla da ortak bir dil geliştirdi. İlgilenenler bilir, çocuklara hitap eden eserler yazmak, sanıldığının aksine çok zordur, çok emek ister. Râbia hocam, bu işi hakkıyla yapmak için büyük bir sorumluluk gösterir, çocukların dünyasına girip onları hayır ve güzellikler istikametinde sevk etmek için çok emek sarf ederdi.

Sadece çocuk edebiyatı ile ilgilenmez, ciddi bir şekilde hadis ve fıkha merakı vardı. Tam bir Mesnevî sevdalısıydı. Kalemini Mesnevî’ye ayna olarak tutuyordu.

Çok düzenli çalışırdı. Yaptığı işleri tamamlamaya gayret ederdi. Hoca kimliğinin içersinde insanı sarıp sarmalayan bir abla kimliği de vardı.

O güzel konuşan bir hatip, çocukların hoşça vakit geçirmesine sebep olan bir abla ve samimi bir arkadaştı.

Râbia Hocam, güzel olan her şeyi severdi. Yaptıklarını güzelleştirmeyi de bilirdi. Birlikte kanaviçe işleyip, suluboya resim yapmaktan çok keyif almıştık. Bir ara yine birlikte şan dersleri almıştık; nefes almayı diyaframı çalıştırmayı öğrenmek için… Zira Râbia hocam çok güzel kitap okurdu. Yaptığı bütün işleri mükemmel şekilde yapmak için elinden gelen gayreti gösterirdi.

 Râbia Hocam, bütün bunların yanında çok güzel bir dervişti. Birçok kişiye hoca, yazar veya dost diyebilirsiniz. Ama derviş demek çok daha zordur. Dervişlik çok farklı bir kimlik... Bir iddia değil, bir hayat tarzı ve haldir. Evet, Râbia kardeşim kelimenin tam mânâsıyla güzel bir dervişti. Zaten şu son yıllarda hayatında sadeleşme üzerine çalışıyordu.

Sadeleşmeyi şöyle özetlemişti: Haftada bir, iki yıldır hiç kullanmadığı bir eşyayı çıkarır, bunlar birkaç parça olunca arkadaşlarına getirir, “İhtiyacı olan varsa buradan alabilir!” derdi. Zamanla bunu her gün yapmaya başlamıştı. Hattâ zamanda, okuduğu kitaplarda, insanlarda sadeleşmeye gitmişti. Sadeleştikçe öncelikli yapmak istediği çalışmalara daha fazla zaman kazanmış oluyordu.

Öğrendiklerini kendine saklamazdı paylaşırdı, yapabileceğine inandıklarına teşvik ederdi. Kanaatkârdı, zarifti, mütebessimdi, tevekkül ehliydi. Mâneviyata istidatı çoktu, gönül ehliydi. İşte böyle güzel bir Râbia geçti, bu hayattan... 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle