Çaycı, elindeki çay tepsisini çevirirken, gözümde dünya dönüyor. Bir mevlevînin semâ’ında elektronlar, dünya, güneş, gezegenler, galaksiler ve kâinât dönüyor. İtme ve çekme kuvvetinin muazzam dengesinden başım dönüyor.
Sürûrları, hüzünler takip ederken, çerh-i felek dönüyor.
İnsanın bir günü bir gününe uymuyor. Kaderimiz bir daire çiziyor. Dünyayla yörüngemiz birleşiyor. Gündüzler ve geceler birbirine dönerken, kıyametimiz yaklaşıyor.
“Leylî yâr”lar bir libas gibi bizi örterken, gün oluyor kıyâmetimiz olup kusurlarımızı ortalığa döküyor. Düşman nefsimiz, en candan dostumuz olabiliyor.
İnsanın toprağına otuz dokuz yıl hüzün, bir yıl sürûr yağmurları yağmış. Bundanmış; insanın gözyaşı çok, mutluluğu azmış.
Hep bundanmış; senelerin özlemi, bir tek âna sığarmış. Zorluklardan sonra hep kolaylık varmış. Ölümden sonra hayat, zindandan sonra sultanlık, sürgünden sonra saltanat, haraplıktan sonra ihyâ olmak hep aynı sırrı taşırmış. Süleyman -aleyhisselâm-, Yusuf -aleyhisselâm-, Mûsâ -aleyhisselâm-, Üzeyir -aleyhisselâm-daki sır da; «âşk»mış…
Rabbimiz, bir daire çiziyor kaderimize, giderek «O’nu bulalım» diye, uzaklaşırken yaklaşalım, sonda «O’na kavuşalım» diye…
Direncimiz, mesafeyi arttırıyor, hicranlı geceleri, uzatıyor. Ondan asıl merkezimizden uzak düşürüyor bizi. Halbuki bir meczup olsak, bir tek O’nun çekimine kapılan, O’nda yok olacağız, nihâyet aslımızı bulacağız.
“– Her şey aslına rûcu eder (döner).” derler.
Nûr, nûra karışır, zulmet zulmete… Aslı nûr olanlar, dünyadaki imtihanlarla sonunda, «Nûr»a dönerler. Aslı zulmet olanlar ise; isyanları arttıkça nâra dönerler. Cennet nûrdur. Ona ancak nûr olanlar girebilir. Bundandır cehennemde yanmak... Zirâ, ateş iledir arınmak…
Mevlânâ hazretlerinin buyurduğu gibi:
“– Ya dünyada nedâmet (pişmanlık) ateşiyle yanacaksın, ya da âhirette cehennem ateşiyle yakılarak arınacaksın!..”
Şâir ne güzel söylemiş:
Her şeyi aslına döndüren bir ateş; âşk ve nâr…
YORUMLAR