Peygamberimizin Hayatından Nur Hüzmeleri

Torunu Omzundayken

Ebû Katâde el-Ensârî -radıyallâhu anh- şöyle diyor:

“Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kızı Zeyneb’in Ebu’l-Âs’tan olma Ümâme adlı kızını omzuna alarak namaz kılardı. Rükûa varınca, çocuğu tutup yere bırakır, rükû ve secdesini yapar, ayağa kalkarken çocuğu tekrar omzuna alırdı.” (Buhârî, Salât, 106; Müslim, Mesâcid, 41; Ebû Davud, Salât, 164)

 

Âilesinin Hizmetinde

Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle diyor:

“Bir gün bana, «Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- evde ne yapardı?» diye sordular. Ben de şu cevabı verdim: «Âilesinin hizmetinde bulunurdu. Elbisesini yamar, ayakkabısını tamir ederdi. Namaz vakti gelince de namaza giderdi.»” (Buhârî, Ezan, 44; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 121, 260)

 

Her Elin Vazifesi Ayrı

Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle anlatmaktadır:

“Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- her işe mümkün olduğu kadar sağdan başlamayı severdi; temizlenirken, saçını sakalını tararken, ayakkabısını giyerken hep sağdan başlardı. Sağ elini, temizlik ve yemek için kullanırdı. Sol elini de tuvalette temizlenmek ve benzeri işler için kullanırdı.” (Buhârî, Vudû, 31; Müslim, Tahâret, 66; Ebû Dâvud, Tahâret, 18; Tirmizî, Cum’a, 75; Nesâî, Tahâret, 90)

 

Namaz, Peygamberin Kontrolünden Geçerse

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Bir gün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- mescide girdi, bir köşeye oturdu. Biz de O’nun etrafında oturuyorduk. O sırada birisi gelip namaz kılmaya başladı. Adam farkında değildi, ama Rasûl-i Ekrem, onu gözleriyle tâkip ediyordu. Namazını kılıp bitirdikten sonra Rasûlullâh’ın yanına geldi, selâm verdi. Onun selâmını alan Peygamber Efendimiz:

“-Dön, bir daha namaz kıl; çünkü sen namaz kılmış olmadın!” buyurdu.

Adam geri döndü, biraz önce kıldığı gibi namazı tekrar kıldı. Sonra Allah Rasûlü’nün huzuruna gelip selâm verdi. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yine:

“-Dön, yeni baştan kıl; çünkü sen namaz kılmış olmadın!” buyurdu.

Bu durum, üç defa tekrarlandı. Sonunda o adam:

“-Seni gerçekleri ortaya koymak üzere gönderen Allâh’a yemin ederim ki, başka türlüsünü yapamıyorum. Bana doğrusunu öğret!..” dedi.

Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ona şunları söyledi:

“-Namaza durduğun zaman tekbir al. Sonra Kur’ân’dan kolayına geldiği kadar âyet oku. Ardından rükûa var, bütün organların tamamen hareketsiz kalıncaya kadar öylece dur. Sonra başını kaldır, ayakta iyice doğruluncaya kadar dur. Ardından secdeye var, bütün organların tamamen hareketsiz kalıncaya kadar secdede öylece kal. Sonra başını kaldır, bütün organların tamamen hareketsiz kalıncaya kadar otur. Namazın bütün rekâtlarında bunu böyle yap.” (Buhârî, Ezan, 95; Müslim, Salât, 45; Tirmîzî, Salât, 110; Nesâî, İftitah, 7; İbn-i Mâce, İkamet, 72)

 

Namazlardan Sonra Ne Okumalı?

Muaz -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Bir gün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve elimi tuttu ve:

“-Muâz! Vallâhi seni gerçekten seviyorum!” buyurdu.

Ben de O’na:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü!.. Vallahi ben de seni seviyorum.” dedim.

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sözüne şöyle devam etti:

“-Muâz! Her namazdan sonra şu duâyı mutlaka okumanı tavsiye ediyorum: «Allâh’ım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, Sana lâyık şekilde ibâdet etmek için bana yardım eyle!» (Ebû Dâvud, Vitr, 26; Nesâî, Sehv, 60)

 

Evden Çıkarken Yapılacak Duâ

Ümmü Seleme -radıyallâhu anhâ- Annemiz şöyle demiştir:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- evden çıkarken gökyüzüne bakarak şöyle duâ ederdi:

«Allâh’ın adıyla çıkıyorum, Allâh’a güveniyorum. Allâh’ım! Doğru yoldan sapmaktan, saptırılmaktan, günaha düşmekten, günaha düşürülmekten, haksızlık yapmaktan, haksızlığa uğramaktan, câhilce davranmaktan, câhilce davrananlarla karşılaşmaktan Sana sığınırım.»” (Ebû Davud, Edeb, 102; Tirmîzî, Deavât, 34; Nesâî, İstiâze, 32; İbn-i Mâce, Duâ, 18)

 

Elleri ve kokusu

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Ben Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ellerinden daha yumuşak ne bir atlasa, ne de bir ipeğe dokundum. Hayatımda O’nun kokusundan daha hoş bir râyiha koklamadım.” (Buhârî, Savm, 53; Müslim, Fezâil, 81, Tirmîzî, Birr, 69)

 

Bir Defa Bile

Enes ibni Mâlik -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Medîne’ye hicret ettiğinde bir hizmetçisi yoktu. Üvey babam Ebû Talha, elimden tuttu, beni Allah Rasûlü’ne götürdü ve O’na:

“-Ey Allâh’ın elçisi!” dedi. “Enes, zeki bir çocuktur, sana hizmet etsin!”

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sefere gittiği zaman da, gitmediği zaman da, tam on yıl süreyle O’na hizmet ettim. Bana bir defa bile “Öff!” demedi. Yaptığım bir şeyden dolayı “Niye böyle yaptın?” demediği gibi, yapmadığım bir şey sebebiyle “Şöyle yapsan olmaz mıydı?” da demedi. (Buhârî, Vesâyâ, 25; Ebû Dâvud, Edeb, 1; Tirmîzî, Birr, 69)

 

Duymadınız mı?

Câbir ibn-i Abdullah -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

“Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bulunduğu yerden, yüzüne damga vurulmuş bir eşek geçti. Onu gören Allâh’ın Rasûlü:

“Hayvanların yüzünü damgalayan veya onların yüzüne vuran kimselere lânet ettiğimi duymadınız mı?” diye çıkıştı.

Peygamber Efendimiz, yüze vurmayı, hayvanı yüzünden dağlamayı yasakladı.” (Ebû Dâvud, Cihad, 52; Müslim, Libâs, 106)

 

Mahlûkâta Merhametli Olmak

Abdullah ibn-i Mesud -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

“Bir yolculukta Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile beraber bulunuyorduk. Allah Rasûlü, abdest bozmak için yanımızdan ayrıldı. O sırada iki yavrulu küçük bir kaya kulu gördük ve yavruları aldık. Ana kuş, yavrularını kurtarmak için tepemizde çırpınmaya başladı. Derken Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- geldi ve:

“-Yavrularını alıp da bu kuşu kim tedirgin etti? Verin ona yavrularını!” buyurdu.

Allah Rasûlü, bir defasında da yaktığımız karınca yuvasını gördü ve:

“-Bunu kim yaktı?” diye sordu.

“-Biz yaktık.” dedik.

“-Şunu iyi biliniz ki, ateşle azab etmek, sadece ateşi yaratanın yapacağı şeydir!..” buyurdu. (Ebû Dâvud, Cihad, 112; Edeb, 164)

 

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Tâziyede

Kurre ibni İyas -radıyallâhu anh- şöyle anlatmaktadır:

Rasûlullâh bir yere oturunca, arkadaşları etrafını çepeçevre kuşatırlardı. O sahabîlerden biri, nereye gitse, arkasında gelen küçük oğlunu önüne oturtarak Rasûl-i Ekrem’i dinlerdi. Bir gün bu çocuk öldü. Babası:

“-Oğlumu hatırlayarak üzülüp etrafı rahatsız ederim” diye Rasûlullâh’ın meclislerine gelmez oldu. Allah Rasûlü, onun yokluğunu hissedince:

“-Falanı aranızda niçin göremiyorum?” diye sordu.

“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Her zaman onun yanında gördüğünüz oğlu öldü.” dediler.

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- o sahabîyi bulup çocuğunu sordu. Dertli baba, yavrusunun öldüğünü söyleyince, Rasûl-i Ekrem, ona başsağlığı diledi, sonra da kendisini şöyle tesellî etti:

“-Söyle bakalım!.. Vefât eden çocuğunun, yaşadığın müddetçe hep senin yanında bulunmasını mı, yoksa yarın Cennet’in hangi kapısına gidersen, onun senden önce koşup kapıyı açarak, «Buyur babacığım!» demesini mi isterdin?” O sahabî:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Elbette onun benden önce koşup Cennet’in kapısını açmasını isterdim.” deyince, Rasûl-i Ekrem:

“-Öyleyse istediğin olacak!..” buyurdu. (Nesâî, Cenâiz, 120)

 

İki Kişilik Istırap

Abdullah ibni Mesud -radıyallâhu anh- şöyle demektedir:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hastalanıp da vücudu sıtmanın ateşiyle yanarken huzuruna vardım. Elimle vücuduna dokunarak:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü!.. Sıtma nöbetinden dolayı çok ıstırap çekiyorsunuz!” dedim.

“-Evet, sizden iki kişinin çekebileceği kadar ıstırap çekiyorum.” buyurdu.

“-Herhâlde bu, iki kat sevap kazanmanız içindir.” dedim.

“-Evet, öyle!.. Allah, müslümanın ayağına batan bir diken veya başına gelen daha büyük bir sıkıntıdan dolayı onun günahlarını bağışlar. O müslümanın günahları, ağaç yaprakları gibi dökülür.” buyurdu. (Buhârî, Merdâ, 3; Müslim, Birr, 45)

 

İşte bu, o elbise!

Tabiûn neslinden Ebû Bürde el-Eş’arî anlatıyor:

Âişe -radıyallâhu anhâ- bize giyile giyile yıpranmış, yamalı bir elbise gösterdi ve şunu söyledi:

“-Vallâhi, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ruhunu, işte bunların içinde teslim etti.” (Buhârî, Humus, 5; Müslim, Libâs, 35; Ebû Dâvud, Libâs, 5; Tirmîzî, Libas, 10)

 

Ben, Müminlerin Velîsiyim

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e borçlu olarak ölen birinin cenâzesi getirildiğinde:

“-Borcunu ödeyecek bir şey bıraktı mı?” diye sorardı. Borcuna yetecek bir mal bıraktığı söylenirse, onun cenâzesini kılardı. Borcunu karşılayacak bir şey bırakmadığı söylenirse, o zaman müslümanlara:

“-Arkadaşınızın cenâze namazını kılınız!” derdi.

Fetihler yapılıp da maddî bakımdan rahatlayınca, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle demeye başladı:

“-Ben, mü’minlere kendilerinden daha ileriyim. Geride borç bırakarak ölen mü’minin borcunu ödemek bana âittir; bıraktığı mallar ise, vârislerinindir.” (Buhârî, Kefâlet, 3; Müslim, Ferâiz, 14-16; Ebû Dâvûd, Harac, 14, 15; Tirmîzî, Cenâiz, 69)

 

Yolcuyu Uğurlarken

Abdullah ibni Ömer -radıyallâhu anhümâ- anlatıyor:

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yolculuğa çıkacak biriyle vedalaşırken onun elini tutar, o adam elini çekmedikçe Allah Rasûlü de elini çekmez ve ona şöyle duâ ederdi:

“Dinini koruman, emânetlerini îfâ etmen ve amellerini hayırla sonuçlandırman için seni Allâh’a emânet ediyorum.” (Tirmîzî, Deavât, 43; Ebû Dâvud, Cihad, 73; İbn-i Mâce, Cihad, 24)

 

Utangaçlığı (Hayâsı)

Ebû Said el-Hudrî -radıyallâhu anh- şöyle diyor:

“Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha utangaçtı. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde, bunu yüzüne bakınca anlardık.” (Buhârî, Menâkıb, 23; Müslim, Fezâil, 67; İbn-i Mâce, Zühd, 17)

 

Yatarken

Berâ bin Âzib -radıyallâhu anhümâ- anlatıyor:

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana şöyle buyurdu:

“Yatağına yatmak istediğin zaman, namaz abdesti gibi abdest al. Sonra sağ yanına yat ve şöyle duâ et:

«Allâh’ım! Kendimi Sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi Sana ısmarladım. Sırtımı sana dayadım. Ümit bağladığım Sen, korktuğum yine Sensin. Senden kaçıp sığınacak ve Senin elinden kurtulacak bir yer varsa yine Sensin. İndirdiğin kitabına, gönderdiğin nebîne (peygamberine) îman ettim.»

Sonra Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sözlerine şöyle devam etti:

“Eğer o gece ölürsen îmanlı olarak ölürsün; ölmez de yaşarsan, büyük sevap kazanırsın. Yalnız bu duâ, senin o geceki son sözlerin olsun.”

Ben, hadîsi ezberlemeye çalışırken “gönderdiğin nebîne” diyecek yerde, “gönderdiğin rasûlüne” deyince, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- eliyle göğsüme vurarak:

“-Hayır, «gönderdiğin nebîne» diyeceksin!” diye düzeltti. (Buhârî, Vudû’ 75; Müslim, Zikr, 56-58; Ebû Dâvud, Edeb, 98; Tirmîzî, Deavât, 16)

 

Duâlarından Bir Tanesi

Zeyd ibni Erkam -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle duâ ederdi:

“Allâh’ım! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, ihtiyarlayıp da ele güne muhtaç olmaktan ve kabir azâbından Sana sığınırım. Allâh’ım! Nefsime, Allâh’a karşı gelmekten sakınma (takvâ) duygusunu kazandır. Onu günahlardan arındır. Çünkü onu en iyi arındıracak olan Sensin. Nefsimin sahibi ve efendisi Sensin. Allâh’ım! Faydasız ilimden, ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten ve kabul olmayacak duâdan Sana sığınırım.” (Müslim, Zikr, 73; Nesâî, İstiâze, 13, 65)

 

Kimseye Vurmazdı

Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle diyor:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- savaş hâli dışında, bir kadına, bir hizmetçiye, kısacası hiç kimseye eliyle vurmadı.” (Müslim, Fedâil, 79; Ebû Dâvud, Edeb, 4; İbn-i Mâce, Nikâh, 51)

 

Sana Sığınırım, Allâh’ım!..

Enes ibni Mâlik -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çok defa şöyle duâ ederdi: «Allâh’ım! Üzüntüden, kederden, âcizlikten, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, borç altında ezilmekten ve zâlimlerin başa geçmesinden Sana sığınırım!..»” (Buhârî, Deavât, 36)

 

O’nun Yüce Ahlâkından

Abdullah ibni Ebî Evfâ -radıyallâhu anh- şöyle anlatmıştır:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Allâh’ı çok zikreder, boş söz söylemezdi. Namazı uzun kılar, hutbeyi kısa tutardı. Yardıma muhtaç ve fakir kimselerle birlikte yürür, onların ihtiyaçlarını görmekten kaçınmazdı.” (Nesâî, Cum’a, 31; Dârimî, Mukaddime, 13)

 

Suyu Üç Nefeste İçmenin Faydaları

Enes ibni Mâlik -radıyallâhu anh- demiştir ki:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- suyu üç nefeste içer ve şöyle buyururdu:

«Suyu üç nefeste içmek, hem insanı suya kandırır, hem mideye daha faydalıdır, hem sağlığa daha uygundur.»” (Müslim, Eşribe, 123; Ebû Dâvud, Eşribe, 19; Tirmîzî, Eşribe, 13)

 

Not: Bu yazının hazırlanmasında, Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir’in “Hayatımıza Peygamber Modeli” (Zafer Yayınları, İstanbul, 2005) adlı eserinden istifade edilmiştir.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle