“Efendimsin, cihanda itibarım varsa Sen’dendir” Şeyh Gâlib
Bu yazımız, inşâallah bu konuda yazmayı düşündüğümüz yazıların bir dîbâcesi, yani önsözü olsun. İslâm Âlemi’nin farklı coğrafya ve dillerinden, Peygamber Efendimize duyulan muhabbet ve yakarışları dilimiz döndüğünce bu köşemizde tekrar etmeye, anlamaya ve anlatmaya çalışacağız. Rabbimiz, bizi ve yazdıklarımızı, O “İki Cihanın Efendisi”ne lâyık eylesin. Bizi ve okuyucularımızı, O’nun ümmetinden olma şerefiyle şereflendirsin; şefaat ve Kevser Havuzu’ndan nasibdâr eylesin. Âmin.
Naʻt’ın Târifi
Naʻt, Arapça menşeli bir kelime olup lügatte; “tavsif etmek” mânâsında masdar, “sıfat” ve “vasıf” mânâsında da isim olarak kullanılır. Edebiyatta ise naʻt; “Hazret-i Muhammed Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in vasıflarını dile getirip övmek ve bu vesileyle O’ndan şefaat dilemek gâyesiyle yazılan kaside”lere verilen addır. Bazen nesir/düz yazı hâlinde yazılmış (mensur) eserlere “naʻt” kelimesi kullanılsa da, naʻt deyince asıl kastedilen, manzum, yani şiir şeklinde olanlardır.
Edebiyatımızda ölen kimselerin ardından onları övmek ve yâd etmek için yazılan türe “mersiye” veya “ağıt” denilirken; Peygamber Efendimizi öven yazılar ise O’nun muhabbetinin ve varlığının nâmütenâhî bekâsına delalet eden, O’na has bir isimle “naʻt” olarak adlandırılmıştır. Ki, dünyada bu şekilde tek bir şahsa tahsis edilmiş başka bir edebî tür yoktur. Bu, sadece O’na ve O’nunla ilgili birkaç duruma ait kullanılan özel bir kavramdır ve Ümmet-i Muhammed’in Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e duymuş oldukları muhabbet ve bağlılığın açık bir tezâhürüdür.
Peygamberimize Muhabbet
Peygamber Efendimize muhabbet, îmânın bir şartı ve meyvesidir. Allâh’ı sevmeye götürecek yol, Peygamber Efendimiz’e muhabbet ve itaatten geçer. Bu husus, âyet-i kerîme ile te’yid edilmiştir. Rabbimiz şöyle buyurur:
“(Rasûlüm!) De ki: «Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana tâbî olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve merhametlidir.” (Âl-i İmrân, 31)
Peygamber Efendimiz, meziyyet ve şeref olarak insanların, hattâ bütün yaratılmışların en üstünüdür. Çünkü “Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nûruyla Hazret-i Âdem’den önce, cismâniyetiyle bütün peygamberlerden sonra zuhûr etmekle, nübüvvet takviminin ilk ve son yaprağı olmuştur. Yâni risâlet takvimi, varlığın ilki olan «Nûr-i Muhammedî» ile başlamış, son yaprağı da «Cismâniyet-i Muhammedî» ile nihâyet bulmuştur. Dolayısıyla O, zaman itibâriyle son, yaradılış itibâriyle ilk peygamberdir. Bütün mevcûdâtın varlık sâikı, Nûr-i Muhammedî olduğundan, Cenâb-ı Hak, Hazret-i Peygamber’i «Habîbim» hitabına mazhar olacak bir liyâkatte yaşatmıştır. Rabbimiz, O’nun müstesnâ ve mûtenâ hayatını zâhiren ve bâtınen en güzel bir şekilde terbiye ederek, bütün insanlığa bir armağan olarak lutfetmiştir.”[1]
İşte bu muhabbeti gönlünde duyan, îman aşk ve heyecanıyla bunu terennüm eden kimseler, naʻt edebiyatının doğuşunu hazırlamışlardır.
Tarihte Naʻtlar
İlk naʻtlar, daha Peygamber Efendimiz dünyayı teşrif etmeden asırlar önce yazılmaya başlamıştır. Çünkü O’nun nübüvvet ve fazileti, ilk insan olan Hazret-i Âdem’den itibaren bütün insanlara haber verilmiştir. Tarihte şu anki bilgilerimizle ulaşabildiğimiz ilk naʻt, Esʻad Ebû Kerîb el-Himyerî’nin yazdığıdır. O, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gelmeden asırlar evvel, Peygamber Efendimiz’e ilk naʻtı kaleme almıştır.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hayattayken bir îman ve muhabbet halkası olarak O’nu kuşatmış olan Ashâb-ı kirâm da, Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e duydukları muhabbeti, kelimelerin dar kalıplarına sığdırmaya çalışmışlardır. Bazen hata ve pişmanlıklarını dile getirerek Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den af dilemek için “Bâned-Suâd (Sevgilim uzaklaştı.)” diye başlayan bir şiir yazan Ka’b bin Züheyr’ler olduğu gibi, bazen de Hassan bin Sâbit, Ka’b bin Mâlik, Enceşe ve Abdullah bin Revâha -radıyallâhu anhüm- gibi, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bir tebessüm ve iltifatına mazhar olmak isteyen şâir sahabîler ortaya çıkmıştır.
Bunlar arasında Hazret-i Fâtıma -radıyallâhu anhâ-’nın durumu çok özeldir. Çünkü o, canından çok sevdiği muhterem babasının âhirete irtihâli üzerine gönülleri yaralayan duygu dolu bir “mersiye” söyleyerek tarihe geçmiştir. Ayrıca: Molla Câmi, Feridüddin Attâr, Sâdi-i Şirâzî, Hâkim Senâyî, Fuzûlî, Şeyh Gâlib, Goethe, Puşkin, Bismarck ve Rilke gibi doğudan batıya dünyaca meşhur birçok şair de Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e na’t yazarak sözlerine bu fani cihanda itibar kazandırmışlardır.
Naʻt-ı şerifler, bir “muhabbet manzûmesi” başlığı altında toplanabilecek eserler bütünüdür. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, insanlığın yaratılışından itibâren ruhlara dercedilmiş bir şekilde nüfûz eden “Nûr-i Muhammedî” hakikatiyle ifade edebileceğimiz üstünlüğü, ümmetine çok düşkün (raûf) olması, mahşerde de bütün peygamberlerin “nefsî” dedikleri anda “ümmetî” diyerek muhabbetini izhar etmesi; “şefaat yetkisi” (Makâm-ı Mahmûd), “istişfâ” (şefaat dileme), “istimdâd” (yardım taleb etme) ve aslî “ilticâ merciinin kaynağı” olması O’nun naʻt-ı şeriflerde yâd edilen faziletlerinden bir kısmıdır.
Divan edebiyatındaki âşık-maşuk ilişkisini en güzel şekilde temsil eden bir hüviyette bulunması hasebiyle de, Peygamber Efendimiz’in bu şahsiyet ve faziletleri çok benimsenmiş ve naʻt türünde eser vermek, âdeta bir ruhî ihtiyaç mesabesinde görülmüştür.
Divan edebiyatında dîvanların hemen hemen bütün bölümlerinde ve neredeyse bütün nazım şekillerinde naʻtlar yazılmış ve bazı divanlar doğrudan na’tlarla başlamış, hatta sadece naʻtlardan mürettep divanlar kaleme alınmıştır.
Ashâb-ı kiramın Kur’ân’la yeşermiş mânevî âleminden hayat bulup gelişen bu şiir ve gönül mîrası, dilden dile, asırdan asra intikal ederek günümüze kadar ulaşmıştır. İslâm coğrafyasının her karışında ve tarihin her dönemindeki Müslüman şâirler, en güzel şiirlerini Peygamber Efendimiz ile ilgili yazmaya çalışmışlardır. Başta Arapça olmak üzere, Müslümanların konuştuğu Farsça, Urduca, Türkçe; İngilizce vb. birçok dilde pek çok naʻt yazılmıştır. Bu naʻtlerin bir kısmı, gönüllerde yer bulmuş, unutulmamış, nesilden nesle geçerek sadırlarda ve satırlarda hayatiyetini devam ettirmiştir.
[1] Osman Nūri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları, İst. 2002, s 14.
YORUMLAR