Peygamber Efendimizin Mûcizeleri

Mûcize, insanı, benzerini ortaya koymaktan âciz bırakan şey demektir.

Cenâb-ı Hak, insanlara gönderdiği peygamberlerini nübüvvetlerini desteklemek üzere “mûcize”lerler desteklemiştir. Bu mûcizelerin pek çoğu, o peygamberi inkâr eden topluluklar önünde ve bizzat kendilerinin de şâhid olacakları şekilde ortaya çıkmıştır. Mûcizeler, ekseriyetle peygamberlerin duâ ve istekleri ile ortaya çıkmakla beraber peygamberler, her istedikleri zaman, istedikleri mûcizeye ulaşamazlar. Bu hususta mûcize, tamamen Allâh’ın irade ve iznine bağlıdır.

Daha önceki peygamberlere bu özelliklerde mûcizeler gönderildiği gibi, Peygamber Efendimize de pek çok mûcize ihsan edilmiştir. Bu mûcizelerle Peygamber Efendimiz o devrin insanlarına hitap etmiş, hasımlarını susturmuş, mü’minlerin îmanını te’yid ve takviye etmiştir. Peygamber Efendimizin mûcizeleri içinde bir tanesi vardır ki, onun îcâzı, kıyamete kadar devam edecektir. O da Kur’ân-ı Kerim mûcizesidir.

 

Kur’ân-ı Kerîm

Peygamber Efendimizin nübüvvetini isbat eden en kat’î delil, şüphesiz Kur’ân-ı Kerîm’dir.

1-O, 23 senede indirilişi ile mûcizedir. Farklı zamanlarda, farklı hâdise ve insanlar hakkında indirilmiş geçmiş, hâl ve geleceğe dâir âyetler, baştan sona bir bütünlük ve tutarlılık göstermektedir. Şâyet Kur’ân-ı Kerim, Allah tarafından indirilmemiş olsaydı, birbirini tutmayacak pek çok ifade yer alırdı.[1]

2-Aynı zamanda o, üslup ve muhtevâ itibariyle de mûcizedir. Kur’ân-ı Kerim’in hem şiire, hem de nesire benzeyen bir üslubu vardır. Konuların bıktırmayan bir sûrette tekrar tekrar işlenmesi, seslerin âhengi, Arapça bilmeyenlerin bile Kur’ân-ı Kerîm’in okunuşundaki ilâhî mûsikîden haz alması, her seviyede insanın mânâ itibariyle Kur’ân-ı Kerim’den alacak nasibi oluşu, lafzının ve mânâsının ilâhî oluşu, az söz ile çok mânâ ifade etmesi, fesahat ve belâğâti, kolayca ezberlenip akılda kalışı vb. pek çok özellik, Kur’ân’ı mûcize kılmaktadır.

3-Geçmiş, gelecek ve insanla ilgili en doğru “gayb” bilgilerine sahip oluşu ile mûcizedir. İlk indirildiği günden itibaren onun söylediklerine güvenenler kazanmış, onu yalanlayanlar mahcup olmuştur.[2] Aynı şekilde kendi kitaplarından öğrendikleri geçmiş havadisleri, Peygamber Efendimize sorarak O’nu mahcup etmek isteyen Ehl-i Kitab’a, Kur’ân-ı Kerim’in (el-Kehf sûresinde olduğu gibi) verdiği cevaplar da onun Allah katından indirildiğini gösteren en büyük delillerdendir.

4-Kıyâmete kadar Allâh’ın özel muhafazasında[3] olması ile mûcizedir. Arabistan Yarımadası’nda, okuma-yazmanın hemen hemen hiç gelişmediği bir toplumda inmesine rağmen Kur’ân-ı Kerim, hem ezber ve hem de yazılmak sûretiyle koruma altına alınmıştır. İslâm dünyasının çeşitli zamanlarda toplu olarak işgal ve istilâya uğradığı dönemlerde bile Kur’ân-ı Kerim’e bir zarar gelmemiştir. İslâm’ı yok etmek isteyen, bunun için içten ve dıştan saldıran düşmanların ilk hedefi, Kur’ân-ı Kerim ve onun derin mânâları olduğu hâlde, İslâm Dünyası, asırlar boyunca Kur’ân’ın saf, nurlu ve apaçık yolundan emin bir şekilde[4] Allâh’ın birliğine (tevhide) ulaşmaya devam etmiştir.

5-İnsanların benzeri bir kitabı[5], on sûreyi[6] ve hatta bir sûresini[7] taklid etmekten âciz kalmaları ile mûcizedir. Kur’ân-ı Kerim, bunu “tahaddî” yani bir meydan okuma şeklinde ilân eder. Ellerinden gelse, Peygamber Efendimizi, O’nun temsil ettiği dâvâyı ve Müslümanları bir kaşık suda boğmak isteyen o günkü müşrik toplumuna ve aynı yolda devam eden günümüz inkârcılarına, Kur’ân-ı Kerim açıkça şu dâveti yapmaktadır:

“Yoksa «Bunu uydurdu» mu diyorlar? Şöyle de: «Eğer doğru söylüyorsanız, onun bir sûresinin benzerini de siz ortaya koyun. Hattâ Allah’tan başka yardıma çağırabileceğiniz kim varsa, onları da çağırın.»” (Yûnus, 38)

Fakat bu dâvetin muhatapları, ne o devirde, ne de tarih boyunca bu meydan okumaya karşılık verebilmişlerdir.

 

DİĞER MÛCİZELER

Bugün bizim de bir şâhidi olduğumuz Kur’ân-ı Kerim mûcizesinin yanında Peygamber Efendimize, yaşadığı dönemdeki insanların şâhid olduğu pek çok hissî (beş duyu ile görünebilen) mûcizeler verilmiştir. Gerek İslâm Tarihi ve gerekse Hadis külliyâtında bolca mevcud olan bu mûcizeleri kısa kısa zikretmekle yetineceğiz:

1-İsrâ ve Mîrac Mûcizesi: Kur’ân-ı Kerim’in İsrâ Sûresi’nde de haber verilen bu mûcize, Peygamber Efendimizin bir gece Mekke’den alınıp Kudüs’e, oradan da semâvât âlemine beden ve ruh ile yolculuk etmesini konu alır. Peygamber Efendimiz, pek çok hadîs-i şerifinde bu esrarlı yolculuğun tafsîlâtını, bizim anlayacağımız şekilde anlatmıştır.

2-Ayın ikiye yarılması: Kamer sûresi, 1 ve 2. âyet-i kerimelerde işaret edilen bu mûcize de, ashâb-ı kirâmın pek çoğunun şahid olup naklettiği bir hâdisedir. Bir gece vakti, Peygamberimiz mübârek işâret parmağı ile ayı ikiye bölmüştür. Gökyüzünde iki ayrı parça hâlinde bir kısmı bir dağın üzerinde, diğer kısmı da beride olmak üzere bir müddet bekleyen ay, daha sonra tekrar birleşmiştir.[8]

3-Güneşin batmaktan alıkonması: Peygamberimiz, bir defasında Hazret-i Ali’nin dizinde dinlenirken kendisine vahiy gelmeye başlamıştı. Hazret-i Ali de bu sebeple güneş battığı hâlde ikindi namazını kılamamıştı. Onun ikindi namazını kılmadığını öğrenen Peygamberimiz, güneşin geri dönmesi için duâ etmiş ve bu hâdise gerçekleşmişti.[9]

4-Hayvanların ve taş, ağaç gibi cansız varlıkların Peygamber Efendimize hitap etmeleri, onunla konuşmaları, tesbihte bulunmaları: Bazen ağaçlar, köklerini sürüye sürüye gelip teslimiyet arz etmiş[10], bazen müşriklerin elindeki taşlar O’nun peygamberliğini terennüm etmiş, bazen kendi elindeki taşlar Allâh’ı tesbih etmiş[11], bazen de geçtiği yerlerdeki ağaç ve taşlar kendisine selâm vermiştir.

5-Bir bulutun, hayatı boyunca Peygamber Efendimizin üzerinde gezip O’nu güneşin harâretinden koruması

6-Hurma kütüğünün ağlaması: Medîne-i Münevvere’de kendisine yaslanarak hutbe okuduğu bir hurma kütüğünün, yeni bir minder yapılmasının ardından Peygamber Efendimizden ayrılacağını hissederek uzun uzun ağlamış, bunu o ân mescidde bulunan herkes duymuştur. Peygamber Efendimiz, onun yanına giderek kendisini teselli etmiş, okşamış ve bunun üzerine o da ağlamayı kesmiştir.

7-Az miktardaki yiyeceklerin, Peygamberimizin duâsıyla pek çok kişiye yetecek kadar artıp bereketlenmesi. Bu mûcize de Peygamber Efendimizin hayatında pek çok kereler ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde Peygamber Efendimiz, bir kaba elini sokmuş, parmakları arasından çıkan su ile 300’den fazla kişi abdest almıştı.[12] Hudeybiye Antlaşması gününde ise, benzer bir hâdisede 1.500 kişi aynı sudan abdest almıştır.[13]

8-Çeşitli hastalık ve musibetlere mâruz kalan ashâbının dertlerine derman olmuştur. Savaş esnasında gözü çıkan Katâde bin Nûmân’ın gözlerini yerine takmış, Katâde -radıyallâhu anh-, eskisinden daha iyi görmeye başlamıştır.[14] Başka bir âmâ, gözlerinin açılmasını talep ettiğinde, Peygamber Efendimizin tavsiye ettiklerini yapmış ve gözleri görmeye başlamıştı.[15] Hayber savaşında gözü çok şiddetli bir şekilde ağrıyan Hazret-i Ali’ye duâ etmiş, tükürüğü ile gözlerini tedâvî etmiş[16] ve ağrının hemen kesilmesinin ardından eline sancağı vererek onu Hayber’in fethine me’mur etmiştir. Bunun dışında Peygamberimizin tükürüğü ile başka sahabîlerin dertlerine derman olduğuna dair de rivâyetler vardır.[17] Ezber kabiliyetinin zayıf olduğu şikâyetiyle gelen Ebû Hureyre gibi bazı kimselere de husûsî duâlar etmiştir.

9-Müşriklerinin ve düşmanlarının her türlü hile, saldırı ve baskınına rağmen Allâh’ın O’nu koruyacağına dâir vaadinin[18] yerine gelmiş olması mûcizesi…

10-Düşmanlarının kalbine bir aylık mesâfeden korku salma mûcizesi[19]

11-Cisimlerin, O’nun elinde şekil alması. Uhud savaşı esnasında, Hazret-i Ukkâşe’ye bir dal vermiş, “Al bununla savaş!” buyurmuş ve bu dal parçası, bir anda uzun, bembeyaz ve son derece keskin bir kılıca dönüşüvermiştir.[20]

Not: Burada sadece bazılarının isimlerini zikretmekle iktifâ ettiğimiz bu mûcizelerin teferruatı için bilhassa Kadı İyaz’ın “Şifâ-i Şerîf” adlı eserin “Rasûl-i Ekrem’in Mûcizeleri” bahsine bakılabilir. (Bkz: Tahlil Yayınları, I. Cild, sayfa 529’dan II. Cild, 273’e kadar)

 

[1] “Eğer o Kur’ân, Allah’tan başkasının sözü olsaydı, onda pek çok çelişki bulurlardı.” (en-Nisâ, 82)

[2] Meselâ Rûm Sûresi’nde haber verilen Bizans’ın İran’a gâlip geleceği haberi, o günün şartlarında imkânsız bir hâdiseydi. Çünkü Bizanslılar, İran ordusuna daha çok kısa bir zaman önce fecî bir şekilde mağlup olmuşlardı. Kur’ân-ı Kerim’in haber verdiği kısa bir süre içinde tekrar toplanıp İranlılar’ı yenmeleri, neredeyse imkânsızdı. Ama gelecek günler, Kur’ân’ı haklı çıkardı. Böylece Mekkeli müşriklerle iddiaya girmiş olan Hazret-i Ebûbekir, bu iddiayı kazanmış oldu.

[3] el-Hicr, 9.

[4] “Kur’ân’a hiçbir yönden bir noksanlık erişmez. O, her işi yerli yerince yapan ve her türlü övgüye lâyık olan Allah tarafından indirilmiştir.” (el-Fussilet, 42)

[5] el-İsrâ, 88.

[6] Hûd, 13.

[7] El-Bakara, 23-24.

[8] Buhârî, Menâkıb, 27; Tefsîr, 54/1; Müslim, Kıyâmet, 43; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 1, 413.

[9] Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, XXIV, 147-152; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, VIII, 297.

[10] Dârimî, Mukaddime, 4; Tirmizî, Radâ, 10; İbn-i Mâce, Nikâh, 4.

[11] Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, V, 179.

[12] Bkz: Buhârî, Vudû, 32; Menâkıb, 25; Müslim, Fezâil, 7.

[13] Buhârî, Menâkıb, 25; Megâzî, 35; Buvaz gazvesinde benzer olay için bkz: Müslim, Zühd, 74.

[14] Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, VI, 113; ayrıca bkz: Müslim, Cihad, 132.

[15] Tirmizî, Daavât, 119; İbn-i Mâce, İkame, 189.

[16] Buhârî, Cihad, 102; Müslim, Fezâilu’s-Sahabe, 34.

[17] Buhârî, Megâzî, 38.

[18] el-Mâide, 67.

[19] Buhârî, Teyemmüm, 1; Müslim, Mesâcid, 3.

[20] Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, sh: 613.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle