Cenab-ı Hakk’ın, “Andolsun ki, Rasûlullah’da sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için bir
«üsve-i hasene: en güzel örnek» vardır.” (Ahzab, 21) diye takdim etmiş olduğu bir insan hakkında, sû-i zanda bulunmak ve hatta iftiralar atmak cahillikten öte, kötü niyet ve dinden uzak bulunmanın alâmetidir.
Zira Rabbimiz, bize sevgili Peygamberimizi her hususta örnek kılmıştır. Bunların en başında ve en önemlisi aile hayatıdır.
Bilindiği üzere Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- çok evlilik yapmıştır. Ama her bir evliliğinin pek çok sebep ve hikmeti bulunmaktadır. Biz burada Peygamberimizin evlilik hayatının bütün safhalarını ve bütün annelerimizi anlatacak durumda değiliz. Bu bir beşer olarak bizim sınırlarımızı aşacağı gibi, satırlarımız da bunun için kâfî gelmeyecektir.
Ancak bu evliliklerin belli başlı vasıflarını sayacak olursak, herhalde yeterli bir bilgiye ulaşabiliriz.
*Efendimizin gençlik devresiyle ile ilgili iffet ve namustan öte bir şey bilinmemektedir. Bu Mekkelilerin takmış olduğu “el-Emîn” isminden de rahatça anlaşılabilir. Yine onu karalamak için fırsat kollayan müşrikler, Peygamber olduğunu söylediği andan itibaren vefat edene kadar, hiçbir zaman Allah Rasûlü hakkında böyle yakışıksız bir iftirada bulunmamışlardır.
*Peygamber Efendimiz, Mekke devri boyunca bir defa evlenmiştir. Hazret-i Hatice validemizle vukû bulan bu evlilik esnasında Peygamberimiz 25 yaşında, Hazret-i Hatice annemiz de 40 yaşında, dul ve çocuk sahibiydi. 25 yıl süren bu evlilik hayatı boyunca, Allah Rasûlü başka bir kadınla evlenmedi. Halbuki örf ve gelenekler başka kadınlarla evlenmesine müsaitti.
*Ancak Hatice annemizin vefatından sonra ev işlerini görmek ve çocuklarının bakımı için, yine yaşlı ve dul bir kadın olan Hazret-i Sevde ile evlendi. Hazret-i Sevde’nin eşi Habeşistan hicretinden sonra orada vefat etmiş ve Hazret-i Sevde yalnız başına ortada kalmıştı. Akrabaları da o müslüman olduğu için baskı yapıyorlardı. Yalnız kalan bu muhtereme hanımın taltîf edilmesi için, Peygamber Efendimiz bu hanımla evlenmiştir.
*Medine devri’nin başlamasından itibaren yepyeni bir dönem oluşmaktaydı. O -sallallâhu aleyhi ve
sellem-, bir Peygamber olmanın yanı sıra yeni kurulan devletin başkanı, bir komutan ve çağlara ve bütün insanlara mesajını en güzel şekilde ulaştırması gereken bir eğitimciydi. Evliliklerine de bu vasıfların yansıması çok rahat bir şekilde fark edilir. Onun evlilikleri dînî, içtimâî, iktisâdî ve ahlâkî bir çok sebep ve hikmete dayanmaktaydı.
*Hazret-i Âişe: Peygamberimizin hanımları arasında yalnız Hazret-i Âişe genç ve bakire idi. Yaşı oldukça küçük olmasına rağmen, oldukça zeki ve anlayışlı olan Âişe validemiz sayesinde hanımlara ait fıkıh yerleşecek, peygamberimizin vefatından yaklaşık elli-altmış yıl sonraya kadar bu fıkhî meseleler birinci ağızdan ashâb-ı kirama, onların hanım ve kızlarına, hatta torunlarına ulaştırılacaktı. Peygamberimiz
-sallallâhu aleyhi ve sellem-, “Dininizin yarısını Aişe’den öğrenin” buyurmak sûretiyle bu gerçeğe işaret etmiştir. Nitekim Peygamber Efendimizden en çok hadis rivayet eden (muksirûn) 7 şahıstan biri olan Hazret-i Âişe, 2210 hadis rivayet etmiştir. (Anahatlarıyla Hadis, İsmail Lütfi Çakan, s: 99) Bunlardan 194’ü hem Buhârî, hem de Müslim tarafından birlikte (müttefekun aleyh) rivayet edilmiştir. (Peygamberimiz, Zekai Konrapa)
Ayrıca, Peygamber Efendimiz bu evlilik sayesinde dostluğu çok eskilere dayanan Hazret-i Ebûbekir ile akrabalık bağı da tesis etmiş olacaktı.
*Aynı şekilde Hazret-i Ömer’in kızı Hazret-i Hafsa ile de evlenen Peygamberimiz bu akrabalık bağını gözetmiştir. Eşi, Bedir’de yaralanıp sonra da şehid olan Hafsa validemiz, Hazret-i Ömer tarafından sırasıyla Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Osman’la nikahlanmak istenmiş, fakat onlar bu teklifi karşılıksız bırakınca Hazret-i Ömer hüzünlenmişti. Nihayet hicretin üçüncü senesinde Peygamberimiz Hazret-i Hafsa’yla evlendi. Ve bu evlilik, eski dostların arasını da düzeltmişti.
*Peygamberimizin Hazret-i Zeyneb ile evliliği ise en çok tartışılan ve pek çok hikmetlerle dolu bir evliliktir. Zira Peygamberimiz, halasının kızı olan Zeyneb’i, Zeyneb validemizin çok fazla gönüllü olmamasına rağmen kendi azatlı kölesi Zeyd ile evlendirmiş ve böylece “zengin-fakir, asil-köle” ayırımını yıkmış, insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduğunu en yakınları vasıtasıyla göstermiştir. Daha sonra bu evlilik, Zeyneb validemizin ve akrabalarının ısrarlarıyla dayanılmaz hale gelmiş, kocası Zeyd’in Peygamberimize olan boşanma müracaatları da sonuçsuz kalmıştır. Nihayet Zeyd bu hâle dayanamamış, Zeyneb’i boşamıştı.
Daha sonra inen âyetlerle (Ahzâb, 37), halasının kızı Zeyneb’le Peygamber Efendimizin nikahı emredilmiştir. Böylece cahiliye devrinin “evlatlığın hanımı ile evlenme yasağı”nı, Peygamberimiz tatbikatıyla kaldırmış ve “öz evlat” ile “evlatlık”ın birbirinden farkı ortaya çıkmıştır.
Bu olay hakkında, “Hazret-i Peygamber Zeyneb’in güzelliğine hayran kalıp da onunla evlenmiştir.” şeklinde ileri geri konuşanlar, şu hususları görmezden gelmektedirler:
- Zeyneb, Peygamberimizin halasının kızıdır. Çocukluğundan beri onu defalarca görmesi mümkündür.
- Peygamberimiz, Zeyd ile evlendirmeden önce evlilik teklif etse, Zeyneb validemiz bunu seve seve kabul ederdi ve evlenmesine de herhangi bir mani yoktu. Aksine Peygamberimiz, onu elleriyle başka birisiyle evlendirmiş ve Zeyd’in boşanma taleplerini de defalarca reddetmiştir.
Kısacası bütün bu hâdiseler olacaktı ki, İslam’da bir “hukuk” meydana gelebilsin.
*Hayber’deki Yahudi liderinin kızı Safiyye validemiz ile evliliği ise Yahudilerle mevcut münasebetleri düzeltmek içindir.
*Bir kabile reisinin kızı olan Cüveyriye -radıyallahu anha- ile evliliği de binlerce harb esirinin aynı anda özgürlüğe kavuşmasına ve bu vesileyle hidayetlerine sebep olmuştur.
*Ebu Süfyan’ın kızı Ümmü Habibe ile evliliğinde ise Ümmü Habibe’yi taltif etme (ödüllendirme) durumu sözkonusudur. Zira Ümmü Habibe, eşi Habeşistan’da irtidad ettiği ve kendisi çok zor şartlar altında kaldığı halde dinini müdafaa etmiş ve o sırada Mekke’nin lideri olan babası müşrik Ebû Süfyan’a müracaat etmemişti. Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- onu himayesine alıp, kendisiyle evlenmiş ve onu ortada kalmaktan kurtarmıştı. Aynı zamanda bu evlilikle Mekke müşrikleri arasındaki soğukluk da azalmaktaydı.
Rasûl-i Ekrem, sırf şehvet yüzünden evlenmiş olsaydı, Medine’de Muhâcirler ile Ensâr’ın çok güzel kızları vardı. Herhangi bir Müslüman, kızını Peygambere vermeyi şeref sayar, kızlar da “Peygamber zevcesi” ve “müminlerin annesi” olmaya can atardı. Fakat Peygamberimiz bu yola hiç müracaat etmemiştir.
İşte bütün bu ve benzeri bir çok siyasî, dînî ahlâkî ve içtimâî sebeplerden ve bilhassa İslam hukukunda kadınları ilgilendiren konularda yeterli sayıda bilgili, tecrübeli, yetişmiş insan bırakmak gayesiyle Allah Rasûlü, Cenab-ı Hakk’ın izni ve emriyle bir çok hanımla evlenmiştir.
Zira bazı fıkhî meselelerde yalnız bir kadının görüşü kifayet etmeyebilirdi. Bütün iklim, tarih ve zamanları içine alacak olan İslam’ın, özellikle kadın ve aile ile ilgili hukuk anlayışı bir kişiden tam anlamıyla bize kadar gelemeyebilirdi. Üstelik o kadının Peygamberimiz
-sallallâhu aleyhi ve sellem-‘den önce ölmeyeceğini de kimse garanti edemezdi. Bu ise İslam kadın hukukunun ihmal edilmiş olmasına kadar götürebilirdi.
Öyle bir çok mesele vardır ki, hanımlar bunu erkeğe sormaktan utanıp haya edebilir. Fakat aynı meseleyi bir hanıma rahatlıkla sorabilir. Bu sebeple İslam cemiyetinin yetişmiş, bilgili, müslüman hanımlara ihtiyacı vardır.
Acaba Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte yaşayan ve bizzat meseleleri ondan öğrenen, iltifat ve nazarlarına muhatab olan zevcelerinden daha bilgili bir kadın düşünülebilir mi?
Bütün bunların ötesinde, onların tamamı yaşadıkları zühd ve takva hayatlarıyla bize ve çocuklarımıza en güzel örneği vermişlerdir.
Kısaca, Peygamberimizin evliliklerinin hikmetlerini şöyle özetleyebiliriz:
- Peygamberimizin aile hayatı hakkında ümmetin öğrenmesi gereken bütün hususlar, çok farklı ve muhterem kimseler tarafından ümmete intikal ettirilsin. Böylece “üsve-i hasene” olan bir zâtın hiçbir hâli gizli kalmasın. Nitekim, Hazret-i Hatice hariç bütün vâlidelerimizden hadis rivâyet edilmiştir. (Özellikle Hazret-i Âişe)
- Dinin tamamı en mükemmel bir şekilde öğrenilsin ve öğretilsin.
- Himayeye muhtaç, dine hizmeti geçmiş hanımlara “mü’minlerin annesi” olma şerefi verilsin. (Hazret-i Sevde, Huzeyme kızı Zeyneb, Ümmü Seleme, Ümmü Habîbe, Meymûne)
- Çeşitli kabile ve cemaatlerle tesis edilen akrabalık sebebiyle düşmanlıkları hafiflesin ve dine meyletmeye başlasınlar. Hidayete vesile olsun. (Hazret-i Cüveyriye, Hazret-i Safiyye, Mariye)
- Dinin ahkâmı otursun. Allah Rasûlü yeni hükümleri bizzat kendisi tatbik ederek veya akrabalarına tatbik ettirerek, cahiliye geleneklerini yıkmış ve İslâm nizamını oturtmuştur.
- Çocuklarının bakım ve terbiyesi aksamadan devam etsin. Bu sayede ümmete örnek insanlar yetişsin.
- Çok yakın ve eski dostluklar, akrabalık bağlarıyla güçlensin ve kalıcı olsun. (Hazret-i Aişe, Hazret-i Hafsa, Cahş kızı Zeyneb)
Değerli okuyucularımız, mâlumunuz olduğu üzere, geçen sayımızda İslâm’ın erkeğe hangi şartlarda birden fazla (yani dörde kadar) evliliğe izin verdiğini açıklamaya çalıştık. Bunun müslüman erkekler için bir emir mâhiyetinde değil, bazı zarûrî durumlarda (hastalık, savaş vb.) adâleti gözetmek şartıyla ruhsat (izin) olduğunu gördük.
Şimdi ise Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin, birden fazla evliliklerini, hangi dînî, içtimâî ve siyâsî sebeplerle yaptığını gördük.
Bugün bazı beylerin, âilelerinden ve toplumdan gizli olarak gûyâ Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in sünnetini îfâ etmek (!) gâyesiyle, herhangi bir zarûret olmadan ve adâlet hassâsiyeti gözetmeksizin yaptıkları evlilik, sizce hiç Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin evliliklerine benziyor mu?
Eğer illâ Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin bir sünnetini yapmak isterlerse, Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- daha pek çok hususta sünnetleri vardır. Onlara yönelsinler.
Peygamber Efendimizi -sallallâhu aleyhi ve sellem- bahâne edip, böyle bir işe tevessül edeceklerine; kendilerine yıllarını vermiş âilelerine ve daha önemlisi herhallerinden mesûl oldukları çocuklarına yakınlaşıp onları topluma kazandırmak için çabalasınlar.
Tabiî hanımlara da bu hususta biraz daha fazla gayret düşüyor. Zevcelerine gereken ilgi ve muhabbeti gösterip, onların duygu ve düşüncelerinin dışarıya yönelmesine mâni olmalıdırlar.
Velhâsıl, güzel bir toplumun oluşabilmesi güzel insanlarla olur. Bu da başkasını suçlamaya başlamadan önce kendini güzelleştirmekle mümkündür.
YORUMLAR