Güzel ahlâk, ilim, hayâ, takvâ, iffet… vb. ulvî hasletler hep tertemiz kalplerle sevilir. Peygamberleri ve Allâh dostlarını sevmek de bu kabildendir.
Âyet-i kerîmede:
“Şüphesiz ki Sen, yüce bir ahlâk üzeresin.” (el-Kalem, 4) buyrularak Peygamber Efendimiz’in ahlâkı yüceltilmiştir.
Allah Rasûlü de, bir hadîs-i şerîfinde dünyaya gönderiliş gâyesini şöyle ifade etmiştir:
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” (Muvatta’, Hüsnü’l-huluk, 8)
Allâh’ın ihsan ettiği nimetleri itiraf etmek sadedinde de şöyle buyurmuştur:
“Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi de pek güzel yaptı.” (es-Suyûtî, Câmiü’s-Sağîr, I, 12)
Demek ki, Peygamber Efendimiz’in ahlâkı, ilâhî imbikten süzülerek geçmiş yüce bir ahlâktır. Kendi ahlâkına, O’nun ahlâkından hisseler taşıyabilen de aynı nisbette ilâhî ve nebevî nûrdan nasiplenmiş demektir. O’nun yüce ahlâkını, onun gibi birer insan olan ashâbı ve yakınları dilleri döndüğünce şöyle ifâde etmişlerdir:
Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-:
“O’nun ahlâkı Kur’ân’dı. Kur’ân’ın rızâ gösterdiğine râzı olur, O’nun hoşlanmadığına da gadab ederdi.” (Bkz: Müslim, Müsâfirîn, 139; Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl, 2)
Daha küçücükken dedeleri olan Peygamber Efendimiz’i kaybeden Hazret-i Hüseyin Efendimiz, bir gün babası Hazret-i Ali’den mübârek dedesinin ahlâkını anlatmasını istemişti. Peygamber Efendimiz’in amcasının oğlu ve damadı olan Hazret-i Ali -kerremallâhu vecheh- de şu cevabı vermiştir:
“Rasûl-i Ekrem, güler yüzlü, güzel huylu, nâzik kalpli idi. Sert ve kaba değildi. O’nun ağzından hiçbir zaman edepsiz bir kelime çıkmazdı. Başkalarının hareket tarzını ayıplamazdı. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendi adına üç şeyden kaçınırdı:
1-Münâkaşa ve mücâdele,
2-Lüzûmundan fazla söz söylemek,
3-Kendisini ilgilendirmeyen işlerle uğraşmak.
Başkaları adına da üç şeye dikkat ederdi:
1-Kimseyi kırıcı mânâda tenkit etmezdi.
2-Kimseye hakaret etmezdi.
3-Başkalarının sırrını öğrenmek istemez, tecessüsten kaçınırdı.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in konu ettiği meseleler, halka fayda sağlayacak meselelerdi. Rasûlullah konuştuğu zaman bütün sahabîler susar, başlarını eğerek onu dinlerdi. Biri bir söz söylediği zaman Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onu dikkatle dinlerdi. İnsanlar güldüğü zaman O da güler, çoğunlukla tebessüm ederdi. Yabancı birisi O’na kabaca bir söz söyleyecek olursa, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, onu sabırla dinlerdi. O, kendisine övgüler düzülmesini sevmezdi. Biri gördüğü iyilikten dolayı O’na teşekkür edecek olursa, onun teşekkürünü kabul ederdi. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kimsenin sözünü kesmezdi. Kendisi son derce iyiliksever, özü sözü doğru, temiz ve yufka yürekli, hoş sohbet bir insandı. Kendisini ilk defa görenler, vakar ve mânevî heybeti karşısında titrerlerdi. Onunla arkadaşlık edenler, O’na hayran kalırlardı.” (Şemâil-i Tirmizî)
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in üvey oğlu Hind bin Ebî Hâle de Allah Rasûlü’nün huy ve tabiatını şöyle tasvir buyurur:
“O, yumuşak kalpli, halîm bir kimse idi. Hiç kimseyi mahcup etmek istemezdi. Birisi hakka karşı gelecek olursa, onunla bütün gece uğraşır, hakkı müdâfaa ederdi; fakat kendisine bir haksızlık yapılsa, hatadan dolayı hiçbir zaman kızmazdı. Kendi şahsına yapılan kötülüğün intikamını almazdı. Birine gücenecek olsa, bunu onun yüzüne vurmazdı.” (Şemâil-i Tirmizî)
YORUMLAR