Peygamber Efendimize Muhabbet

Mü’min kalbinin sermayesi, muhabbet ve merhamettir. Kalbinde muhabbet ve merhamet bulunmayan insan, îmanın lezzetini alamaz.

Mü’min kalbinde, Allâh’a duyulan muhabbet, diğer bütün varlıklara duyulan muhabbetin başı ve zirvesidir. Biz, mâsivâullâhı (Allah dışındaki bütün varlıkları), Allah için ve O’nun müsaade ettiği nisbette severiz.

Zira Rabbimiz, âyet-i kerîmede mü’minin kalbindeki muhabbeti şöyle târif etmiştir:

“İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allâh’a denk tanrılar edinir de onları Allâh’ı sever gibi severler. Îman edenlerin Allâh’a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır…” (el-Bakara, 165)

Sevgi, kalbin amelidir. İnsan çoğunlukla gayr-i irâdî sever. Ancak onun sevgisine yön veren, duygu ve düşünceler vardır. Meselâ câhiliye döneminde, Peygamber Efendimize azılı düşman olan Ebû Süfyan’ın hanımı Hind, Mekke’nin fethini müteâip müslüman olunca şöyle bir îtirafta bulunmuştur:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Allah şâhit ki, şu kapıdan girinceye kadar, yeryüzünde en çok nefret ettiğim kimse Sen idin. Fakat şu an, Seni dünyadaki her şeyden daha çok seviyorum!”

Demek ki, îman, öyle bir iksirdir ki, bütün duygu ve düşünceleri kökten değiştirebilir.

Biz, mü’minler olarak, Allâh’ı, Allah Teâlâ’nın sevmemizi emrettiği her şeyi, “O’nun için” sever; ancak bu sevginin “şirk” boyutuna ulaşmamasına, Allâh’a denk ve ortak hâle gelmemesine dikkat ederiz. Bu vesileyle, Rabbimiz, peygamberlere îman etmemizi, onlara itaat etmemizi emretmiş ve bilhassa Peygamber Efendimize karşı son derece muhabbet ve hürmetle bağlanmamızı esasa bağlamıştır. Nitekim âyet-i kerîmelerde bu husus şöyle vurgulanır:

“(Habîbim) de ki: “Eğer siz Allâh’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...” (Al-i İmran 31)

Peygamber, onlara kendi nefislerinden daha çok yakındır…” (el-Ahzâb, 6)

 “Allâh’a ve âhiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allâh’a ve Rasûlü’ne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, îman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. (…) Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır...” (el-Mücâdele, 22)

Hazret-i Ömer bin Hattab’ın rivâyet ettiğine göre, Allah Rasûlü, ona, kendisini ne kadar sevdiğini sormuştu. O da bütün samimiyeti ile:

“-Allâh’a yeminle söylerim ki, (yâ Rasûlallâh) canım hâriç, Sen, bana her şeyden daha sevgilisin!..” diye cevap vermişti.

Bunun üzerine Rasûlullâh şöyle buyurdular:

“-Sizden biriniz, beni kendi nefsinden, atasından, babasından, evlatlarından ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe, tam anlamıyla îmân etmiş olamaz!..”

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- yaptığı hatayı derhal telâfî etti ve:

“-Sana Kur’ân’ı gönderen Allâh’a yemin ederim ki, Sen, bana canımdan daha sevgilisin!”

Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Ey Ömer!.. Şimdi tamam oldu!..” buyurdular. (Buharî, İman, 8; Müslim, İman, 70.)

Rabbimiz, bizi muhabbeti yerli yerinde kullanarak îmanını kemâle erdirmiş bulunduğu ve kendisinden râzı olduğu mü’min kullarından eylesin. Âmin.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle