Kozmetik ürünler, günümüzde raflarda başköşeleri doldurdu. Bu ürünler üzerine koca bir pazar oluştu ki, bu durumu, çeşit çeşit kozmetik ürün satış alanları açılmasından da anlıyoruz. Rengârenk solüsyonlar, parıltılı ambalajlarda, özellikle hanım tüketicilerin beğenisine sunuldu. Bu câzibeli ürünler karşısında hayranlığını gizleyemeyen biz hanımlar, kozmetik ürün tüketim çılgınlığının içinde gönüllü yerlerimizi aldık.
Bir yandan “güzelliğimizi korumak” (“güzelleşmek” kelimesini kullanmak istemiyorum. Çünkü her kadının güzel olduğuna, sadece görmeyi bilmek gerektiğine inanıyorum.) maksadıyla bir dolu kozmetik ürünler edinerek ve bunu yaparken de çılgın harcamalarda bulunarak; bu kimyevî ürünler ile bozulan ciltlerimizi düzeltmek için yine kozmetik ürünlere sarılarak maalesef ki tüketim çarkının kısır döngüsüne kapıldık.
Buyurun, hep birlikte kozmetik dünyasında küçük bir gezinti yaparak, kimyasalların kozmetik ürünlerde kullanım sahaları ve tesirlerine, yani parıltının arkasındaki karanlığa bir göz atalım.
Güneş kremlerinde eskiden avobenzon kullanılıyor, ancak kararlı bir yapısı olmadığı için uzun süreli koruma sağlamıyordu. Ona alternatif oksibenzon, oktinoksat ve son olarak oktokrilen adındaki kimyevî maddeler, UV koruyucu olarak kullanılmaya başlandı. Son çalışmalar, oktokrilen’in yüksek konsantrasyonları zararlı dense de (% 10) serbest radikal oluşumuna sebep olup cilt kanseri riskini artırdığını; suya dayalı ortamlarda su canlılarının bünyelerinde rastlandığını ve canlılarda DNA hasarına sebep olduğunu gösteriyor.[1]
Paraben ilâç, kozmetik ve gıda sektöründe bakteri ve mantar üremesini önleyerek, ürünün raf ömrünü uzatmak amacıyla kullanılıyor. Etil Paraben (E214), metil paraben (E218), propil paraben (E216), bütil paraben gibi çeşitleri mevcut. Düşük mâliyeti sebebiyle oldukça tercih ediliyor. Islak mendiller, şampuan, koltuk altı jeli, koltuk altı rollonları, deodorant, cilt bakım ürünleri, diş macunu, nemlendiriciler gibi pek çok kozmetik üründe bulunabiliyor. Ayrıca salata sosları, ketçap, mayonez, hazır reçeller, hazır meyve suları, dondurulmuş gıdalar gibi gıdaların içeriğinde de paraben olabildiğini de söylemeden geçmeyelim.
Paraben konusunda bilim insanları ikiye ayrılmış durumda... “Zararlı!” diyen kesim, parabenin egzama, kaşıntı, kızarıklık, alerji, erken yaşlanma gibi deri hastalıklarının yanı sıra kana karışarak böbrekler dâhil bütün vücuda tesir ettiğini, hattâ meme kanseri yapıp, hormon üretimine zarar verdiğini iddia ediyor.
Diğer grup ise, paraben maddesinin vücutta toksik (zararlı) tesir oluşturacak ölçüde biriktiğini gösteren ve insanlarda doğrudan kanser oluşturmasına yönelik kanıtlanmış bilimsel veri bulunmadığını belirterek, yapılan bilimsel çalışmalarla konunun bilim dünyası tarafından yakından takip edildiğini vurguluyor.
Alüminyum, terden koruyucu deodorant ve koltuk altı ürünleri, bazı diş macunları gibi kozmetik ürünlerde kullanılıyor. Kozmetik sanayiinde alüminyumun zararlı olup olmadığı konusu, bilim dünyasında maalesef tam neticeye ulaşamamış durumda. Kimileri “zararlı” derken, kimileri “Alüminyum dermal yoldan (deri yoluyla) vücuda alınmaz!” fikrini savunmakta... Ancak alüminyum zehirlenmesinin beyne verdiği tahribat sebebiyle depresyon, bipolar bozukluk, şizofreni gibi psikiyatrik rahatsızlıklar ile alzheimer, demans, parkinson, sürekli hissedilen yorgunluk, adale ağrısı, nefes darlığı, unutkanlık, konsantrasyon bozukluğu, bağışıklık sisteminde zayıflama, kemik erimesi, böbrek ve karaciğerde hasar, mide ağrısı ve gaz, kabızlık, mide-bağırsak ülseri, bebeklerde zekâ geriliği, çocuklarda öğrenme bozukluğu, alerjik reaksiyonlar, kanser gibi pek çok hastalığa sebebiyet verdiği de bilinmekte...
Alüminyuma, sadece kozmetik ürünler ile mâruz kalınmadığını, bunun yanı sıra alüminyum folyo, tek kullanımlık kâseler, konserve yiyeceklerle de alüminyuma mâruz kalındığını da burada belirtelim. Alüminyumun idrar ve gaita yoluyla vücuttan atılımı çok az olup, gerçek atılımı ter ile olmakta... Bu sebeple spor yapmaya ayrı bir özen gösterelim.
Mikro plastikler, yüz yıkama jeli, diş macunu gibi günlük kullandığımız kozmetik ürünlere eklenen 5 mm’den küçük plastik parçacıklardır (polietilen, polipropilen ve polistiren). Atık su arıtma tesislerinde filtrelenemeyecek kadar küçük olup hem denizlerimize hem de denizlerde yaşayan canlılara zarar vererek gıda zincirine katılırlar. Meselâ yediğiniz balıkla birlikte bu plastikleri de yiyoruz. Son yapılan bir bilimsel çalışma, kuşların % 90’ının midesinde plastik izine rastlandığını gösteriyor.[2] Mersin Körfezi’nde km2’de 7 milyon adet mikro plastik olmasına rağmen bu kirlilik çoğunlukla gözle fark edilememekte…
Son yapılan çalışmalar, mikro plastiklerin birçok gıda maddesinde bulunabileceğini bildiriyor. Bunlardan en bilinenleri, sofra tuzlarıdır. Bunun yanında midyelerde, pet şişe sularında, konserve balıklarda ve plastik ambalaj ile kaplanmış birçok gıda maddesinde mikro plastiklere rastlanmaktadır.[3]
Son zamanlarda bazı duyarlı firmalar, internet sitelerinde mikro plastikleri kullanmadıklarını ve bunun yerine doğal maddeler kullandıklarını belirtmektedir.
Ayrıca bu kimyevî maddelere ilave olarak deodorantlarda kullanılan, ozon tabakasının incelmesine ve sera tesiri neticesinde küresel ısınmaya sebep olan CFC (Kloroflorokarbon), durulanan kozmetik ürünlerde kullanılan sentetik parfüm, nemlendiricilerde siloksan, cildi kötü bakterilerden arındırmada triklosan maddeleri kullanılmaktadır.
Bu kimyevî maddeleri, sayfalarca sıralamak mümkün olsa da bu kadarıyla yetinerek, parıltının arkasındaki karanlığı atlamadan, tercihimizi sağlıklı kalmaktan yana kullanalım. Tabiî ürünlerle cildimizi buluşturalım. Sağlıcakla kalın.
[1] https://stream2sea.com/the-triple-threat-oxybenzone-octinoxate-and-now-octocrylene/ (Erişim: 14.07.2020)
[2] https://www.yesilodak.com/plastik-mikro-tanecikler-nelerdir-ve-neden-yasaklanmalilar (Erişim: 14.07.2020)
[3] http://www.mikroplastik.org/index.php/tr/mikroplastik/mikroplastik-nedir-1.html (Erişim: 14.07.2020)
YORUMLAR