PARÇA PARÇA
Parça parça gelir hep imtihanı ve cezası
Bu dahî rahmetinin eşsizliğinin edâsı!
Öyleyse, dedim, ben de bu yazıda fikirleri ve hisleri birbirinden bağımsız, parça parça yazayım. Yazdıranın murâdı vardır; tek tek okuyup evvelâ kendim anlayayım. Sonra, hadi buyrun siz de alın ve hep birlikte müstefîd olalım.
* * *
Hayır ve bereket, Allah’tandır. O’nun yasakladığı işler; ister insâniyet, ister siyâset, ister riyâset nâmına yapılsın, hayrın ve bereketin önüne dikenli bir set çekmek gibidir. Tâvizler, hayırlı maksada ancak zarar verir. Haram olan ve harama yol olan hiçbir fiilden medet umma.
* * *
Kiminden uzak, kimine yakın iken huzur bulur insan… Mesâfeni iyi ayarla.
* * *
Ders dinle, ders anlat; fakat sakın, dinlemekten ve anlatmaktan, dersin gereğini yapmaya vakti kalmayan bir nasipsiz olma.
* * *
Dışarıdan baktığın, tecrübe etmediğin, hakkında teknik ve pratik olarak bir bilgiye sahip olmadığın, yani anlamadığın hiçbir iş hakkında ahkâm kesme. Çünkü bunu ancak, boş konuşmayı seven ukalâlar yapar. Sen, hakikaten bildiğin bir iş varsa, ona koyul da kabrine hazırlanmaya bak.
* * *
Kimse dostuna saldırmaz. Bu sebeple şeytan ve avenesi, îmansızların, zâlimlerin ve gâfillerin değil, var gücüyle, Hakk’a hizmet eden mü’minlerin ayağına dolaşır. Müslümanın muvaffak olması elbette zordur. Çünkü aynı anda şeytanla, nefisle, nice zorluk ve habisle mücâdele etmesi gerekir. Bunu bil ve sakın yılma!
* * *
Güzel gönüllü insanlar da hata yapar. Bir insan hakkında, tek bir fotoğrafa bakarak hüküm verip yanılma.
* * *
Kendi gölgesinden bile korkanlar çoğaldı. Paranoya arttı. Güvensizlik kol gezdi. Buna sebep olan bütün unsurlar, îmanla gelen huzûru zedeledi. Böl, parçala, yut sistemi devredeydi ve tarih tekerrür etti. Lâkin bütün bu olanlar ancak birer elekti. Allah, elbette imtihan edecekti. Kazanabildin mi, ona bak.
* * *
Allah bir insandan utanmayı ve akletmeyi almışsa, en büyük belâyı da vermiştir. Bir toplumda utanma ve akletme zayıfladıysa, o toplum gelecek her cezaya hazır hâlde bekliyor olmalıdır.
* * *
Bir nefsi palazlandırmak, allamak, pullamak, kayırmak için değil; kendini ve haddini bilmek için yaşa, gözünü seveyim! Biri için değil, sadece Allah için yaşa! Ve iyisi mi gel, ihsânını palazlandır; edeple allan, secdeyle pullan, hakkı kayır. Yoksa, maâzallah düşersin, yol bayır!..
* * *
Hani, şu, güyâ ahâli salgına karşı kuvvetli kalabilsin deyû, Ramazan orucunun tutulmaması ve Ramazan’ın ertelenmesi(!) gerektiğini dile getiren “Kör cehâlet” var ya, vallâhi biz onun böyle atıp tutarak musallat olmasından pek bıktık. Neyse ki o ne vakit ağzını açsa “İllâllah!” diyoruz, ibretimizi alıp geçiyoruz.
* * *
Ben ham bir cevherdim. Evvelâ iyi niyetler beslemek, ardından şefkat âbidesi mâhir bir üstâdın himmetiyle işlenmek nasip oldu. Ben hiç, bir başına ben olmadım. Nice yardım edenim, nice yük çekenim, nice emek verenim oldu. Her biri Rabbimin lûtfuyken, bencilce “Ben!” demek, bana haram oldu.
* * *
Bir ekmekte kaç kişinin hakkı var? Dinlediğimiz her nağmede, okuduğumuz her yazıda, seyrettiğimiz her filmde de işte öyle, bazen onlarca, bazen yüzlerce halkadan oluşan bir zincirin hakkı var. Her hakkın bir bedeli var. Dikkat edelim de yarın mahşerde, kul hakkı olup ayağımıza dolanmasın.
* * *
En iyi niyetli insan da olsanız değişmez: Usûlsüzlük, vusûlsüzlüktür.
* * *
Çalıntı malla sadaka dağıtmaya kalkanlar görürsün. Bunlar öyle de arsızdır ki, îkaz ettiğin vakit döner; senden çaldığını kendisinin gibi sunmakla kalmayıp bir de seni hırsız îlân eder. Bir sözü ya da eseri kaynak belirtmeden kullanan her kişi, bu hasta tiplere malzeme vermiş olur.
* * *
Bugün insanların birçoğunu, birilerinin hakkını yiye yiye semizleşmiş; emek vermeden, hazıra konarak, beleşçi ve bencil bir yürüyüşle, nice hak sahibinin hakkını çiğneyerek yükselmiş görürsün. Hâlbuki onlar, yorgunluk çekene hakkını vermedikleri sürece, ancak ve ancak zarardadır.
* * *
Medeniyet; açık da olsa, yasak olan zamanda, yasak olan kapıdan girmemektir. Bir toplulukta ne kadar çok medenî insan varsa, o kadar az asma kilit vardır.
* * *
Kimse boşa ağlamasın. Sağda-solda suçlu aramasın. Aklı olan herkes açsın, Şûrâ 30’u okusun. Tevbeye dursun. Toparlansın.
* * *
Köküne sımsıkı tutunduğun sürece, yerin başların üstüdür. Yıkanırsın, taranırsın, bakılırsın, ismin “Sırma saç” olur. Ne vakit zayıflayıp kökünden kopar ve yerlere düşersin, o vakit üstüne basılıp geçilirsin; çöpe atılırsın veya en iyi ihtimalle toprağa gömülürsün. Üstelik ismin de “Kıl” olur. Anlatabildim sanırım.
* * *
Müslüman nezdinde ölüm: Kalana ballı ibret. Gidene cemâl, cennet... Âmîn.
* * *
Yalnız değilsin... Hepimiz hata ettik. Hepimiz bazen kaybettik. Hepimiz başaramadık bazen bir şeyleri... İnsandık ya, her birimize öğretti Allah “acze düşmek” denen şeyi. Olsun... Oldurana şükürler olsun! Duâ edelim, olanlar, bizi oldursun.
* * *
İçini, kendi hatanı görüp tevbe etmek ve Rabbinden af dilemek kadar rahatlatacak başka bir şey arama. Affedilmeyi beklerken, affetmeyi de öğrenebilirsen, işte o, aliyyü’l-âlâ.
* * *
Sakın insanlara kızıp biricik Rabbine küsme. Her ne yaşadıysan hep, kemâle yaklaş, diye.
* * *
Şaşarım, âhirete îmân ettiğini söyleyip de hâlâ ölümden korkana! Şaşarım ölümün geleceğini bilip de hâlâ tembel tembel yatana! Şaşarım dünyanın, âhiretin tarlası olduğunu duyup da hâlâ tohum saçmayana! Dirilin yahû! Paha biçilmez kıymette fırsat günleri bunlar!
* * *
Delinin biri, bir kuyuya taş atıyor, akıllılar da o taşı çıkarmaya çalışıyor. İlâhî! Başka işiniz mi yok? Bırakın deliyi taşıyla; atsın, tutsun, oyalansın. Siz, işinize bakın. Zira onca alâka delide, “kendini matah bir şey sanmak” gibi yeni bir hastalığa yol açıyor.
* * *
Pişireceğimiz ekmeğin üzerine bir bıçakla “Elif” çizmekten, örgü örerken her ilmekte “Esrağfirullah!” çekmekten, yola çıkacak siparişleri hazırlarken, meselâ, etiketi kesen makasın her bir hareketinde “Allah!” demekten bahsediyorum. Bunu herkes yapabilir. Hayat, müslümanın tesbîhidir.
* * *
Kederin seni aşıp dışına taştığında, gayr-i ihtiyârî yüzün asılıp gözlerinden gam aktığında; kimilerini “ne kadar da suratsız” biri olduğunla alâkalı dedikodu ederken, kimilerini de sana, tebessümün sünnet olduğunu tebliğ ederken bulursun. Sen azın azı ol, bilir bilmez ahkâm kesip akıl veren değil, derman bulan, yüz güldüren ol.
* * *
Mevcûda şükretmeyenin hakkı, ona hasret bırakılmaktır. İnsan olduğunu unutup ilâhlık taslayanın hakkı, aczi yüzüne çarpılmaktır. Bir anda helâk edebilecekken, yine de nanköre şükrü, kibirliye aczi öğrenme fırsatı veren ve bütün dünyaya bir virüsle haddini bildiren Allâh’a hamd olsun.
Bu da bu yazıda son parça olsun.
YORUMLAR