Pamuk Dedem

İlkokula gittiğim sıralarda, sıcak geçen o güzel bahar günlerinin birinde okula doğru yola çıkmıştım. Annemin “taşıyamazsın, ağır olur” îkazlarını pek dinlemeyerek, her zamanki gibi çantama lâzım olabilir diye aklıma gelen tüm kitaplarımı doldurmuştum. Yolum uzundu. Koşturmaktan yanaklarım al al olmuştu. Sırtımdaki çanta da gittikçe ağırlaşıyordu ve artık taşınmaz olmuştu... Eski konakların bulunduğu yola gelince durup, derin bir nefes aldım. “Ah!” dedim. “Annemin sözünü dinlemezsem böyle yorulurum işte!..” Durup nefeslenirken bir taraftan da etrafı çocukça seyre daldım.

Kocaman bir mahalleydi burası. Belli ki, bir zamanların en şa’şaalı mahallesiydi. Yolun her iki tarafı da eski konaklarla doluydu. Konakların hepsi, yıkık-dökük, eski ev görüntüsüne bürünmüştü. Sanki hayata küsmüş gibi bir hâlleri vardı.

Gözüm, ilk yolun karşısındaki eski, tek katlı evin küçük bahçesinin yüksek kapısı önünde ufacık bir iskemlede oturan yaşlı amcaya takıldı. Tatlı tatlı tebessüm ediyordu. Başındaki beyaz takkesi, pamuk sakallarıyla bir nûr yumağını andırıyordu. 

Hayran hayran baktım ona. Nedense dedeye karşı farklı, güzel bir sıcaklık hissetmiştim. Sanki her öğle vakti, beni okula uğurlamak için kapının önüne oturuyordu. İsmini “Pamuk Dede”  koymuştum. 

Her defasında gidip tanışmak istiyordum ama hepsinin sonu, utanıp vazgeçmekle bitiyordu. Yine “hadi, git tanış” dedi içimden bir ses. Biraz heyecanlanır gibi oldum. Gidip “dedeciğim, sizinle tanışabilir miyim” diye sorsam bana ne der acaba diye düşünerek yolun karşısına geçtim. Ona doğru yaklaşıyordum… Ama… Yine cesaret edemedim. Çünkü dedem tebessüm etmiyordu bugün. Ellerini önünde birleştirmiş, gözlerini yerde bir noktaya sabitlemiş öylece duruyordu. Kaşları çatıktı. Üzgündü sanki. Onu üzgün görmek istemediğim için bu hâlini iyiye yorarak: “Herhalde güneşten gözlerini açamıyor. Kaşları da o yüzden çatık gibi duruyor.” dedim içimden. Yine de içim burkuldu ve bir şey söylemeden hızlıca geçtim yanından. “Yine beceremedim” dedim. “Neden utanıyorum ki?..” İsmini bilmesem, beni tanımasa da o benim Pamuk Dede’mdi.

Dersin başlamasına bir hayli zaman olsa da, okula bir an önce gidip benim gibi erken gelen arkadaşlarımla oyun oynama heyecanıyla yine koşturmaya başladım.

* * *

Birkaç gün sonra, akşam üzeri okul dönüşü, aynı yerden arkadaşlarımla bakkaldan aldığımız o enfes kurabiyeleri yiyerek eve dönüyorduk. O eve yaklaştıkça geçen seferki cesaretsizliğim aklıma geliyordu. Evin yanına gelmiştik. Duvarlarla çevrili küçük bahçesinden sesler geliyordu. Ama bahçenin yüksek duvarlarından içeriyi göremiyordum. Bir hanımın sesi geliyor, “Yeter artık, uğraşmak istemiyorum, nedir bu çektiğim…” diye bağırıyordu. Evi tam geçiyorduk ki, birkaç adımcık gerimde kalan tahta bahçe kapısı açıldı. Benim Pamuk Dedem çıktı kapıya ve bir el onu arkasından yola doğru itti. O an neye uğradığımı şaşırmıştım. Galiba dedem ağlıyordu. Minicik yüreğim kaldıramadı bunu. Gönlümdeki okyanus kabardı kabardı ve gözlerimden boşalmaya başladı. Çok şaşkındım. Ne yapacağıma karar verene kadar Pamuk Dedem ters istikamette, omuzları her zamankinden daha bir çökmüş hâlde, yavaş adımlarla ilerledi. Hava iyice kararmıştı. “Annem merak edecek!..” diye düşünüp ilerleyen arkadaşlarıma yetişmek için koşmaya başladım. Eve geldiğimde aklım hâlâ Pamuk Dedemdeydi. Sonra, aklıma gelen düşünceler iç dünyamı yerle bir etti. “Dedem ya evine geri dönmezse, o zaman bu gece nerde kalır, ne yer, ne içerdi? O hanım kimdi? Neden öyle davranmıştı? Birgün kendisinin de yaşlanacağını hiç düşünmemiş miydi? Yaşlı bir insana böyle davranılır mıydı?” 

Tüm gece o dedemi gördüm rüyamda. Sadece ağlıyordu. Ben de ağlıyordum onunla. 

* * *

Ertesi gün okul vaktinin gelmesini dört gözle bekledim. Vakit geldiğinde önlüğümü giyip, çantamı aldığım gibi yine koşmaya başladım. Oldukça heyecanlıydım. Acaba dedem yine aynı yerinde oturuyor muydu? Yine birçok zaman yaptığı gibi bana bakıp tebessüm edecek miydi? Kim bilir, belki de bu sefer gidip tanışırdım kendisiyle. Boş yere çekinip utanıyordum. O mahalleye gelince heyecandan ve koşmaktan kalbim yerinden fırlayacak gibiydi…

Evin önüne geldiğimde her zamanki gibi bahçe kapısının önünde oturan Pamuk Dedemi göremedim. Gözümün önünde dünkü hâli, o kapıdan çıkışı canlandı yine… Başımı önüme eğdim. Yüreğim yandı sanki. İçime çektiğim nefese ıztırap yükledim… Ve o günden sonra Pamuk Dedemi bir daha hiç göremedim.

Aradan çok uzun seneler geçti. Hâlâ o dedemi bir kez daha görmenin ümidiyle hep o mahalleden geçerim. Sonra gözüm hep o bahçe kapısına takılır. Kapının önünde yine küçük bir iskemle ararım, bir tebessümüyle sevdiğim Pamuk Dedemi bir daha görecekmişim gibi. Ama her defasında gönlüm yine burkulur, boğazıma bir yumruk oturur. 

Ve… Gönlüm yine taşar gözlerimden…

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle