Oyun kelimesini duyduğunda gözleri parlamayan, oyun oynama teklifine koşarak gelmeyen çocuk yoktur. Taze akan gözyaşlarını bile, o kelimeyi duyar duymaz kolunun ardıyla silerek küçük bir tebessümle oyun teklif eden kişiye ışıltılı bakışlarını ikram eder çocuk...
Oyun, bir çocuk için yemek yemek, uyumak, tuvalet ihtiyacını gidermek gibi tabiî ve aslî bir ihtiyaçtır. Çocuk için, eğlenceden çok daha fazlasıdır. Oyunu oyun yapan şeyler; hayâlî olması, zorunlu olmaması, neticesinin bağlayıcı olmamasıdır.
Oyunun birtakım faydalarına değinecek olursak:
Sosyalleşmektir, oyun sayesinde çocuk büyük-küçük bütün insanların duygularını anlamaya ve onlarla iletişim kurmaya başlar.
Fizikî gücünü ve kontrolünü sağlar; bedenini geliştirir, esnetir, kavrama yeteneği gibi daha sayamadığımız birçok özelliği küçük yaştan itibaren kullanmayı ve geliştirmeyi temin eder.
Çocuğun duygusal zekâsını geliştirir ve kendini ifade etme kapasitesini artırır.
Zihnî idrâk bakımından hayal kurar, dikkati artırır, organize eder, oyundaki kıvamı ayarlamak için çeşitli metotlar geliştirir. Meselâ saklambaç, büyük bir strateji oyunudur, arka planında ciddî bir zihnî faaliyet vardır.
Oyunun çocuğa yönelik faydalarının yanında, ebeveynler için de çocuğu tanıması, anlaması ve dinlemesi için büyük bir fırsattır. Bu sebeple son zamanlarda “oyun terapisi” adıyla anılan bu ilim dalı, uzmanlar tarafından ciddî bir şekilde kullanılmakta ve müthiş neticelere ulaşılmaktadır.
Çocuğun karşımıza geçip yetişkin bir fert gibi neden tırnağını yediğini, neden altını ıslattığını anlatmasını bekleyemeyiz. Çocuğun konuşma ve kendini ifade etme dili, oyundur. Oyun oynama imkânı elinden alınan bir çocuk, ağzı bantlanmış gibi hissettiği için zamanla kendini gergin, sinirli ve tahammülsüz hissetmeye başlar.
Son zamanlarda şehirleşmenin verdiği tesirle çocukların ellerinden oyun alındı. Bu tabiî terapi ellerimizden kayıp gitmek üzere... Oyunda kazanılan becerilerin birçoğu okullarda eğitim ve etkinlik adı altında verilmeye çalışılıyor, ancak eve döndüğünde çocukların beyinleri yeniden telefon ve tabletlerle süngere dönüyor. Zamanla tabiî süreçlerinden çıkarak yörüngeyi kaybediyorlar ve çocuk dertleri ortaya çıkmaya başlıyor.
Bazı anneler, “Çocuğumun derdini öğrenmem için pedagog yardımı almam gerekir mi?” diye soruyorlar. Bana kalırsa her anne oyun gibi bir vasıtayla çocuğuna yoğunlaştığında, çocuğunun derdini derinlemesine kavrayacak, tabiî bir sevk ile çocuğunun hislerini anlayacak ve yardım edecektir. Ancak bu bahsettiğim; ev içinde küçük analizler için geçerlidir, daha büyük travmalarda mutlaka bir uzmandan yardım alınmalıdır.
Burada birkaç oyunda psikanaliz yapma yol ve usûllerinden misaller verelim: Öncelikle oynanacak oyunu, mutlaka çocuk seçmelidir. Çocuk en fazla ne oynamaktan hoşlanır?
Afrika’da yetim kalmış bir çocuk, kırk dakikalık bir oyun sürecinde sürekli ev yapıp ev bozuyordu. Kırk dakika boyunca evi yeniden yapma ve bozma işlemini tekrarlamıştı. Bu çocuk, babasını yeni kaybettiği için yuvamız ayakta kalacak mı, evimiz dağılacak mı kaygılarını içinde büyütmüş olduğu için, baskın olan bu duygusunu oyunda ifade etti.
Araba oynarken sürekli arabaları çarpıştıran bir çocuk, içinde ya da evde bir çatışma ortamına mâruz kalıyor olabilir. Bebeklerine banyo yaptırırken yüzünü ekşiten bir çocuğun su ile ilgili bir travması olabilir. Çocuk oyunda korku üzerine kurgu yapıyorsa, aklında sürekli korku duyduğu bir şey vardır. Ya da oynarken bir şeyleri sürekli saklıyorsa, hayatında üzerini örtmeye çalıştığı, utanç duyduğu bir şeyler olabilir.
Oyun, çocuk için deşarj olma, duygularını yeniden yoluna koyma yeridir. Bazen o bile sıkıntısının ne olduğunu bilmez.
Dünyanın her yerinde bebeklikten itibaren her çocuk oyun oynar. Bir maden faciasında babasını kaybeden bir çocuğa, annesi, babasının öldüğünü söyler. Bunun üzerine çocuk dışarı çıkıp oyun oynamak istediğini belirtince, annesi onu ciddiye almadığını düşünerek yüzüne bir tokat atar. Hâlbuki çocuk, oyun oynama talebiyle; “Duygularımla ve öfkemle baş edemiyorum. Dışarı çıkıp oyun oynayarak onları dışarı atmam, böylece çözüp hâlletmem gerekiyor!” demektedir.
Yine birçok ilk çocuk, kardeşi olduktan sonra saatlerce kendi başına oyun oynar. Bu içindeki olumsuz duyguları atma ihtiyacından gelir. Şimdi oyun oynamanın çocuk dünyasındaki vazgeçilmez ve hayatî değerini az çok anladığımıza göre, artık rahatlıkla:
“-Çocuğun elinden oyunu almak onun dilini bağlamaktır, zulümdür!” diyebiliriz.
Zor değil. Mükemmel şekilde yaratılmış olan insan beyni, çocukla oynarken bu yorumla bakar ve analiz yapmaya çalışırsa zamanla buna alışacaktır. Siz daha düşünme için gayret sarf etmeden o dokümanları sizin önünüze sunacaktır. Yapmanız gereken, odaklanarak detayları ve çocuğunuzun duygularını ince bir elekten süzmek… Bu mûcizevî işleyişin kusursuzluğu karşısında siz de hayranlıkla şükredeceksiniz.
YORUMLAR