Vakıflar Genel müdürlüğünde kayıtlı, Osmanlılar devrindeki 26.000 vakfın, 2.309 tanesi hanımlar tarafından kurulmuş olması da, câlib-i dikkattir. (Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, c: 5, s: 51)
Bunların en meşhurlarından,
Nûr Bânû Vâlide Sultan, İstanbul’un Anadolu ve Rumeli yakasında birçok eserler yaptırmıştır. Üsküdar Toptaşı’ndaki Atik Vâlide Câmii, imâreti, medresesi, dâru’ş-şifâsı ve çifte hamamı onun hayrâtıdır.
Mâhpeyker Kösem Vâlide Sultan, Yeni Câmii’nin temelini atmış, Üsküdar Çinili Câmii ve yatırına mekteb, çeşme, dâru’l-hadîs, çifte hamam ve sebil ile Anadolu Kavağı’ndaki câmîyi inşâ ettirmiştir. Onun, yetim kızları muhâfaza ve onları evlendirme vakfı da meşhûrdur. Bundan başka daha birçok eser ve hayrâtı vardır. Son derece dikkat çekicidir ki, vâlide sultanlar arasında celâletiyle tanınan Kösem Sultan’da dahî merhamet ve şefkat bir tabîat-ı asliyye hâlindeydi.
Hatice Turhan Sultan, temeli atılan Yeni Câmii’nin inşâsını tamamlatıp ibâdete açmıştır. Bunun yanında mekteb, medrese, imâret, kütüphâne ve çeşme hayrâtları yapmıştır. Ayrıca Yeni Câmii vakfiyesinde dikkati çeken bir husus da, kandil ve Ramazan gecelerinde bazı çeşmelerden bal şerbeti akıtılması ve bunun namazdan çıkan cemâate ikrâm edilmesinin düşünülmesidir. Balın kalitesi dahî vakfiyeye tescîl edilmiştir. O zamanın en vasıflı balı, Atina balı idi. Vakfiyedeki balın kalitesi hakkındaki ayrıntı şu şekildedir:
“Atina balından gayrı bal alınmayıp her ne kadar pahalı olursa olsun yine Atina balı alına! Her kapı için 33 okkalık baldan şerbet yapıla! Senelik sarfiyat için otuz bin okka bal te’mîn edile!”
Hatice Turhan Sultan, bırakmış olduğu vakfiyelerin yaşaması için zengin gelir kaynakları da hibe etmiştir. Yaptığı vakfiyelerin sıhhatli vazîfe yapabilmesi için de 116 kişi vazîfelendirmiştir.
Pertevniyâl Vâlide Sultan, İstanbul Aksaray’daki Vâlide Câmii ile Yâ Vedûd Mescidi’ni inşâ ettirmiş, ayrıca kütüphâne, çeşme ve mekteb yaptırarak vakfetmiştir.
Edirnekapı’da ve Üsküdar’da birer selâtîn câmî inşâ ettirmiş olan Mihrimâh Sultan, vaktiyle Hârun Reşîd’in hanımı Zübeyde’nin Bağdad’dan Arafat’a getirttiği su yollarının bozulduğunu ve bu sebeple hacıların Arafat günü şiddetli su sıkıntısı çektiklerini duymuştu. Bunun üzerine derhal babası Kânûnî Sultan Süleyman’ın huzûruna çıkarak sahibi bulunduğu bütün mücevheratı bu yolda sarf etmek için müsâade istedi. Mîmâr Sinan’ın da bu işe me’mûr edilmesi talebinde bulundu. Ayrıca bu hayrâtının da dâimâ gizli kalmasının te’mînini istirhâm eyledi. Süleymaniye Câmii’nin temelleri atıldıktan sonra Mîmâr Sinan’ın uzun bir müddet ortadan kayboluşu vardır ki, bunun sebebi pek bilinmez. Umûmiyetle câmînin temelinin oturması için böyle hareket ettiği söylenir. Halbuki bu müddet zarfında Sinan, Hârun Reşîd’in hanımı Zübeyde’nin yaptırmış olduğu su yollarını Mihrimâh Sultan’ın servetiyle yeniden tâmir edip Arafat’a bol su getirmiştir. Bu suyun hâlâ “Ayn-ı Zübeyde” ismiyle anılması, Mihrimâh Sultan’ın bu hayrını gizlemiş olmaktaki hassâsiyetinin bir neticesidir.
Vâlide sultanların içinde hayrât bakımından en meşhûrlarından biri de, Bezmiâlem Vâlide Sultan’dır ki, asırlarca hizmet veren ve târihe mâl olan pek çok hayır hizmetleri yapmıştır. Yaptırdığı câmîlerin en büyüğü Dolmabahçe sarayı karşısındaki Vâlide Câmii’dir. Meşhur Galata Köprüsü de onun vakfiyesidir. Bu köprü ilk zamanlar ücretsiz idi. Daha sonraki senelerde tâmir masraflarını karşılayacak kadar bir meblağın te’mîni dolayısıyla birkısım geçişlerden ücret alınmıştır.
Vâlide Sultan’ın Şam’a kurduğu bir vakıf da çok mühimdir. Öyle ki vakıf şartı:
-Şam’ın tatlı suyunu hacılara ulaştırmak,
-Hizmetkârların kırdığı veya ziyan verdiği eşyâları, onların haysiyet ve şahsiyetleri rencide olmasın diye tazmin etmektir.
Hayır eli çok uzaklara kadar uzanan Vâlide Sultan’ın hizmetlerinin en büyüklerinden biri de şahsî servetini vakfederek yaptırdığı Gurabâ-i Müslimîn Hastahânesi’dir. Bu büyük eser, câmî ve çeşmesiyle 1843 yılında hizmete açılmış olup o günden beri ümmet-i Muhammed’in fakirlerine şifâ dağıtmıştır.
Onlar elindeki imkanları, dünya zevk ve safalarını arttırmak üzere kullanmayıp, âhireti tercih etmişlerdir. Geride bırakmış oldukları sadaka-i câriyeler vasıtasıyla vefat ettikten sonra da amel defterlerinin açık kalmasını temin etmişler, bize yaşayarak örnek olmuşlardır. (Kaynak: Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Osman Nuri Topbaş, Erkam)
YORUMLAR