Oruçtaki Eğitimin Dereceleri

 

Dünya hayatında yapmış olduğumuz ibâdet ve tâatlerin gâyesi, Allah Teâlâ’nın emrine itaatin yanında; terbiye olmak, eğitilmek, edep ve güzel ahlâkla tezyin olmaktır. Bir meslek erbâbının, bir üstâdın yıllarca tâlim ve terbiye alarak belli bir makama gelmesi gibi, Âlemlerin Rabbi de cennete dâvet edeceği mü’min kullarını arındırmak, terbiye etmek, edep ve ahlâkla süslemek istemektedir.

 Oruç ibâdeti, bu ilâhî eğitimin en başta gelenlerindendir. Nitekim oruç ibâdetinde kalbî eğitimin yanında, bir de açlık ve susuzlukla terbiye vardır. Hiç şüphesiz bu, nefsi tezkiye eden en önemli âmillerdendir. Allah Teâlâ, bu yüzden oruç ibâdetini medheder ve bir hadîs-i kudsîde şöyle buyurur:

“Âdemoğlunun işlediği her hasene/hayır ve ibâdet, on mislinden yedi yüz misline, Allâh’ın dilediği sayıya ka­dar artırılır. Fakat oruç böyle değildir. Çünkü oruç benim içindir. Onun mükâfatını Ben veririm…” (İbn-i Mâce, IV, 518)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise, oruç ibâdetinin mükâfâtı hakkında şöyle buyurur;

“Allah katında oruç kadar sevaplı hiçbir ibadet yoktur.” (Neseî, Sıyâm, 43)

 “Oruç, nefsinin arzuladığı yiyecek ve içeceklerden kimi alıkoyarsa, Cenâb-ı Hak, onu cennet meyvelerinden yedirip, cennet ırmaklarından içirir.” (Kenzu’l-Ummâl, III, 328)

“Oruç tutan, helâlinden rızkını temin ettiği zaman âhirette hesaba çekilmez.” (Kenzu’l-Ummâl, III, 328)

Takdir edilmelidir ki, oruç ibâdetinde aranan kıstas, yalnızca mide açlığı değildir. Şehevî arzular, dil, hased, başkasına zarar verme gibi menfî istek ve arzular da perçinlenmeli, bunlara da oruç tutturulmalıdır. Hâsılı, vücudumuzun bütün organları, Allah için, nefsî arzularını terk etmeli, Allah için kendini sınırlamalıdır. Yalnız oruçta büyük bir kolaylık vardır. Şöyle ki; insandaki bütün nefsânî istek ve arzuların temelinde çok yemek bulunduğundan, mide aç tutulduğunda, diğer uzuvlar daha kolay terbiye edilmektedir. Nitekim Ramazan aylarında suç ve şiddetin azalması, bunun yanında yardımlaşma ve infâkın artması, bunun en güzel örneklerindendir.

Binâenaleyh arzulanan eğitim ve terbiyesinin ilk dersi, “çok yemeyi terk etmek” olmalıdır. Nitekim başta Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- olmak üzere âlimlerimiz, üstadlarımız dâimâ az yemiş ve az yemeyi tavsiye etmişlerdir. Âriflerimiz, mideyi, kalbin altında kaynayan bir kazana benzetmişler, kazan kaynadıkça buharının kalbe doğru çıkıp kalbi rahatsız ettiğini ve kararttığını bildirmişlerdir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise, hadîs-i şerîflerinde çok yemeyi şöyle zemmetmektedir:

“Bu ümmete peygamberlerinin vefatından sonra gelen ilk belâ, çok yemek ve hırstır. Çünkü bir kavmin karnı doyunca bedenleri kuvvetlenir, kalpleri zayıflar ve şehevî duyguları artar.” (et-Tergîb ve’t-Terhîb, IV, 367)

“Hikmetin (yerli yerince konuşup hareket etmenin) nûru; fazla yememektir. Dînin başı; dünyaya kul-köle olmayı terk etmektir. Allâh’a yakınlaşmanın yolu; garipleri sevmek ve onlara yakınlaşmaktır. Allah’tan uzaklaşmanın yolu ise; insanın günahta güçlü kılacak kadar çok doymasıdır. Karınları aşırı şekilde doyurmayın, yoksa göğüslerinizdeki hikmetin nûru söner…” (Kenzu’l-Ummâl, 4/472)

Çok yemenin âfetlerinden, gündüzleri bolca oruç tutularak kurtulmak mümkündür. Fakat iftar ve sahurlarda sınırı aşmamak gerekir. Övülen ve yenilmesi tavsiye edilen iftar ve sahurları, zemmedilen firavun sofralarına benzetmekten titizlikle sakınmalıdır. Unutulmamalıdır ki; az ve sade yemek, yalnızca belirli zamanlarda geçerli değildir. Dünya hayatının bütününde; darlıkta ve bollukta, seferde ve hazerde, sahurda ve iftarda da emredilmektedir. Hasan-ı Basrî -rahmetullâhi aleyh- şöyle tavsiye eder:

“-Oruç tutun, ama orucunuzda haddi aşmayın!”

“-Oruçta haddi aşmak nedir?” diye sorulunca, şu mukabelede bulunur:

“-Bir adamın «Yarın oruç tutmak istiyorum, benim için şunu şunu hazırlayın.» demesidir.” (Kitabü’z-Zühd, Ahmed bin Hanbel, 1528)

İmâm-ı Gazâlî -rahmetullâhi aleyh- çok yemenin zararlarını şöyle açıklar;

 

1-Basîretin körelmesi

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Çok yiyip içmekle kalplerinizi öldürmeyin. Çünkü kalp çok yiyip içmekten ölür; tıpkı çok sulanan ekinlerin öldüğü gibi.” (Sirâcüt’t-Tâlibîn, I, 485)

 

2-İbâdetin azalması

Bir gün Yahya -aleyhisselâm- İblis ile karşılaşır. Elinde birtakım çengeller görünce:

“-Onlar nedir?” diye sorar. İblis:

“-Bunlar şehvetlerdir, onlarla insanları avlar yoldan çıkarırım!..” der. Yahya -aleyhisselâm-:

“-Onda beni avlayacak bir şey var mı?” diye sorar. İblis:

“-Hayır, fakat bir gece karnını iyice doyurmuştun, bu yüzden namazda sana biraz ağırlık verdik!” der. Yahya -aleyhisselâm- bunun üzerine:

“-Öyleyse ben de bundan sonra doyasıya yemem!..” der.

 

3-Anlayış ve ilmin azalması

Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle buyurur:

“Dünya ve âhirete ait bir ihtiyacının yerine gelmesini istiyorsan, bu murâdın yerine gelinceye kadar açlığa devam et. Çünkü çok yemek, aklın husûsiyetine zarar verir.”

 

4-Fitneye ve lüzumsuz işlere sürüklenmek

Ebu Câfer -rahmetullâhi aleyh- şöyle der:

“Mide öyle bir organdır ki, eğer o aç ise, diğer organların hepsi toktur; yani bütün organlar sâkin bir hâldedir ve senden bir şey istemezler. Eğer mide tok ise, diğer organların hepsi açtır.”

 

5-İbadet zevkini kaybetmek

Ebubekir Sıddîk -radıyallâhu anh- kat ettiği mesâfenin sırrını şöyle açıklar:

“-Rabbime ibâdetin zevkini alabilmek için, müslüman olduğumdan beri karnımı tıka basa doyurmadım. Yine müslüman olduğumdan beri Rabbime kavuşma iştiyâkından dolayı kana kana su içmedim!..”

 

6-Haram ve şüpheli tehlikesi

Peygamber Efendimiz- sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Allah korkusu her hikmetin başıdır. Günâh ihtimali olan şeylerden sakınmak (verâ) ise; amellerin en soylusudur.” (Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, II, 387)

 

7-Kalp ve beden meşgûliyeti

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur ki:

“Bütün hastalıkların başı hazımsızlık; yani çok yemekten bedenin ağırlaşması, bütün devâların başı da az yemek, yani perhizdir.” (Süyûtî, I, 140)

 

8-Ölüm ânında ve âhirette sıkıntı

Ebû Cuhâfe -radıyallâhu anh- anlatır:

“Bir gün et ve ekmekten yapılmış bir tirit yedim. Sonra da Peygamber Efendimiz’in yanına geldim ve geğirmeye başladım. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana şöyle buyurdu:

“-Ey Ebû Cuhâfe! Geğirtini bizden uzak tut. İnsanların dünyada en çok doyanları, âhirette en çok aç kalanları olacaklardır.” (Tirmizî, 2478)

 

9-Sevâbın azalması

Dünyada çok yiyen kişilerin âhirette sevapları eksik olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“…(Onlara şöyle denir): Dünyadaki hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı alçaltıcı bir azap göreceksiniz.” (el-Ahkaf, 20)

Bir gün Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- çok susar ve içmek için su ister. Hurma nebizi yapımında kullanılan matara gibi bir kapla birisi ona su verir. Ömer -radıyallâhu anh- kabı ağzına yaklaştırınca, suyun çok tatlı ve soğuk olduğunu fark eder ve içmez. Adama:

“-Al bunu!..” der. Adam:

“-Vallâhi suyun en tatlısını sana vermekte bir kusur işlemedim, ey Müminlerin Emîri!..” deyince, Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:

“-Zaten suyu içmeme engel olan da bu! Eğer âhiret kaygım olmasaydı, ben de sizin yaşantınıza ortak olur, sizler gibi yaşardım!..” diye cevap verir.

 

10-Kıyamet günü hapis, hesap, ayıplanma ve kötülenme

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- dünyalıkları çok olan kişiler hakkında şöyle buyurur:

“Dünyada sahip olduklarınızdan helâl olanlar için hesap, haram olanlar için cezâ, ziynet olanlar için hüsran vardır!..” (İhyâ, III, 220)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle