Yıl içinde bütün mevsimleri ziyaret eden mübarek Ramazan Ayı’nı, bu sene de yaz mevsiminin başlangıcı olan uzun Haziran günlerinde misafir edeceğiz, inşâallâh. Rabbim sıhhat, âfiyet içinde kolaylıkla oruçlarımızı tutmayı nasip eyleyip, bu oruçlarımızı kabul buyursun.
Bu uzun Ramazan günlerinden nasıl istifade etmeli, oruçları nasıl tutmalı, iftarı ve sahuru nasıl yapmalıdır?
Her şeyden önce şunu belirtmekte fayda var ki, ülkemizde oruçla geçirilecek olan 16-17 saatlik bir zaman dilimi, her ne kadar bir günün yaklaşık üçte ikisini oluştursa da, mükemmel yaratılmış vücut sistemimiz için bu zaman, hiç de uzun değildir. Dünyanın çeşitli bölgelerine gidildiğinde Güneş’in doğuş ve batış saatleriyle alâkalı olarak orucun süresi de uzamaktadır. Lâkin insanı da, kâinatı da yaratan; oruç tutmayı kuluna emreden Allah’tır. O’nun âdeti, kullarına yapamayacağı işleri yüklememektir.
Aç durmamızın emredildiği zaman aralığı, bedenimizin tâkatinin üzerinde değildir. Günlük 1500-2000 kalori enerji ihtiyacı olan insanın, vücudunda depolanmış gıdaların yakılmasıyla açığa çıkan enerji, ona değil 16-17 saat; hiçbir şey yemese dahî günlerce yetecek miktardadır. Hoş, insandan istenen de zaten günlerce aç durması değildir. Hiçbir şey yiyip içmeden oruç tutmak yasaklanmış bir davranıştır. Burada mühim olan, orucu usûlü üzere tutabilmek; ne açlıkta, ne karnımızı doyururken sünnet-i seniyyeden ayrılmamak, aşırıya kaçmamaktır.
* * *
Uzun bir günde tutacağımız orucun hazırlığı, sahurdan başlamalıdır. Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız ki, sahurda ne kadar çok yersek, o kadar çabuk acıkırız. Yağlı, baharatlı ve ağır yemekler, kızartma ve hamur işleri, sindirim sistemine yüklenerek hem enerji sarfiyatı ile yorgunluğa, hem de birtakım hormonların salgılanmasıyla daha erken acıkmaya sebep olur. Lifli, protein muhtevası yüksek gıdalar, sebze, meyve, tahıllı ürünler, kuru baklagiller, kuru meyveler, yumurta, süt, peynir gibi kahvaltılıklar; çorba, sebze yemekleri, tahıllı ekmekler, gün içinde kan şekerini dengede tutan, yavaş hazmedilen, gıda değeri yüksek, kalorisi düşük yiyecekler olarak tercih edilmeli ve bol sıvı alınmalıdır. Kafeinli ve gazlı içecekler, idrar söktürücü tesiriyle sıvı kaybına sebep olduğundan, su, taze meyve suları, az şekerli kompostolar; hem sahurda, hem iftarda sıvı açığını kapatmak için idealdir.
Sahuru, akşamdan yiyip yatarak değil, gece uykuyu bölerek yapmalıdır. Yiyip yatmak, hem açlık süresini uzatır, hem de hazımsızlığa sebep olur. Hele mide rahatsızlığı olanlar, aslâ yiyip yatma usûlünü tercih etmemelidir. Reflü, gastrit vb. hastalığı olanlar, sahurda ilaçlarını alarak oruç tutmalıdır. Sahurdan sonra bir miktar uyanık kalmak, yenilenlerin boşalması için mideye zaman tanımak gerekir. Ayrıca ruh dünyasının imârı ve takviyesi için pek mühim olan ibadetlere de vakit ayırmalı, feyizli seher demleri uykuyla ziyan edilmemelidir.
* * *
Uzun bir günün ardından yapılan iftarda, gün içinde gösterilen sabır devam ettirilmeli; saatlerdir boş duran mideye, lokmalar birden boca edilmemelidir. Tevâzû ve şükür ile hafif bir iftar yapılmalı, lokmalar iyice çiğnenmeden yutulmamalıdır.
Su, hurma, zeytin ya da kuru meyveler, iftar için güzel bir başlangıç olacaktır. Hurma; mineral, lif, B grubu vitaminleri ve protein ihtiva eden, kabızlığa iyi gelen, kan şekerini dengeleyen mükemmel bir iftarlıktır. Yine zeytin de mineral, yağ ve yağda eriyen vitaminleri ihtiva ettiğinden ve hazmı kolaylaştırdığından iftar için tercih edilmelidir.
İftariyeliğin ardından kaynar olmayan bir çorba içmek, zeytinyağlı bir salata yemek ve 10-15 dakikalık bir aradan sonra yemeğe devam etmek; sindirim sisteminde ânî kasılma, kramp ve ağrılara engel olmaktadır. Özellikle uzun günün ardından yapılan iftarlarda görülen karın ağrıları ve mide spazmlarının sebebini oruç değil, hızla yapılan iftarlar oluşturmaktadır. Acele etmeden yapılan bir iftar ve akşam namazı için mola verilmesi, vücut sistemi için en ideal usûldür. Böylece hem sağlıklı bir şekilde iftar edilmiş olur, hem de tıka basa yemenin önüne geçilerek orucun rûhuna uygun davranılmış olur.
Ana yemekler de yavaşça yenilmeli, sebzeli, haşlama et tarzı gıdalar tercih edilmelidir. Et, mükemmel bir protein kaynağıdır, yavaş hazmedilir. Bu sebeple açlığa tahammülü az olanlar tarafından sahurda da tercih edilebilir.
Tatlı isteği, sütlü tatlılar, kuru meyveler, mevsim meyveleri, hurma ile giderilmeli; kızartmalı, bol şerbetli hamur tatlılarından kaçınmalıdır.
* * *
Oruç tutarken ağır işler yapmak uygun olmadığı gibi, tamamen hareketsiz kalmak da doğru değildir. İftardan sonra câmiye yürüyerek gitmek, terâvihi cemaatle kılmak, gündüz hayır faaliyetleri ve mukâbeleler için koşuşturmak; hem mâneviyâta iyi gelecektir, hem de hazımsızlık şikâyetleri olanlara…
Tiryâkilerin iftarla beraber hemen sigara yakmaları, zehirlerin kana daha kolay karışmasına sebep olur. Bu ay, irâdeyi bileyip, bağımlılıklardan vazgeçmek adına bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Vücudun adaptasyonu adına, Ramazan’a birden başlamak yerine, önceki iki ayı da bir fırsat demi olarak değerlendirmeli ve orucu artırmalıdır. Bu şekilde ilk günlerde görülen baş ağrısı, hâlsizlik, bitkinlik, sindirim sistemi rahatsızlıkları ortadan kalkmış olacaktır.
* * *
Ramazan ayı, bu sene okullar kapanmadan başladığından, sabrın yarısı olan oruç ibadetini öğrenciler okul sezonunda karşılamış olacaklar. Peki, öğrencilerin, hatta imtihana girecek olanların oruç tutması mahzurlu mudur? Oruç, zihnî fonksiyonları dumûra mı uğratır? Beynin en mühim enerji kaynağı, kandaki glukoz, yani şekerdir. Bu; yediğimiz gıdaların hülâsasından birtakım kimyevî reaksiyonlar neticesinde elde edilerek kana verilir.
İnsan, saatlerce bir şey yemese de vücutta devreye giren mekanizmalarla kan şekeri dâima dengede tutulur ve beynin ihtiyaç duyduğu enerji buradan temin edilir. Bu durum, uzun oruç günlerinde dahî böyledir. Ayrıca oruçlu iken, iftar ve sahurda olmak üzere, günde iki defa yemek yenir. Dînimiz, oruç tutandan günlerce aç durmasını istememektedir. Hattâ iftarı acele yapmak, sahuru geciktirmek tavsiye edilmiş; günlerce yemeden içmeden oruç tutmak yasaklanmıştır. Hem zannedilenin aksine, bir miktar açlık, zihnî fonksiyonlar için zararlı değil, faydalıdır. Açlık, beyni uyararak birtakım hormonları salgılattırır ve insanda zihnî aktiflik ve uyanıklık meydana getirir. Mide tıka-basa dolduğunda ise, fikir uyuşur, dikkat dağılır, uyku hâli gâlip gelir. Medreselerde ilim okutulduğu eski zamanlarda açlıktan ve oruçtan faydalanılması, zamanımızda ise işyerlerinde en çok kazaların meydana geldiği saatlerin, öğle yemeğini takip eden saatler olması da bunu doğrulamaktadır. Hâsılı oruç, bir öğrenci için; çalışmaya ve sorumluluklarını yerine getirmeye sabretmektir.
* * *
Günümüzde yaygın bir şekilde uygulanan “açlık oruçları”, sıkça sorulan konular arasında yer almaya başladığından, bu ay vesîlesiyle mevzû ile alâkalı bir-iki cümle söylemek gerekirse; öncelikle sağlıkta genel geçer bir kural vardır:
“Tıpta hastalık yok, hasta vardır.”
Yani hekimlerin yıllarını vererek okuduğu, hattâ ezberlediği hastalıkların genel kuralları dahî kişiye göre değişkenlik gösterir. Aynı hastalık çocukta farklı, yetişkinde farklı seyreder; bu sebeple aynı hastalığın tedavisi de kişiden kişiye değişir. Hekimlik zaten burada devreye girer. Yoksa insanlar hastalığını öğrendiğinde ilâcını alıp kendi kendini tedavi edebilirdi. Bu yüzden açlık oruçlarının her türden hastalığa ve her yaştan hastaya uygulanması, ayrıca bu oruçta, mûtad oruç gibi iftar ve sahur olmaması, konuya ihtimamla yaklaşılmasını gerektiriyor. Büyük ameliyatların öncesi ve sonrasında ya da yoğun bakımda yatan pek çok hastaya yiyecek verilmez. Bu hastalara âdeta oruç tutturulur. Ancak bu durumda dahî hastalar, serumla damardan beslenirler ki, enerji açığı meydana gelerek başka sıkıntılı tablolar ortaya çıkmasın.
İnsan bir makine ya da robot olmadığından, bu nevî açlıklar bünyede birtakım değişikliklere sebep olabilir. Hastalıklarla ilgili alternatif tedavî metotlarından faydalanırken de ehil bir hekime danışmak faydalı olacaktır. Dervişlerin çilehânelerde yaptıkları riyâzatların durumunu buna kıyaslamamak gerekir. Zira her şeyden önce bu, mânevî terbiye için yapılır. Ayrıca bunun kontrolü de işin uzmanı; tâbir-i câizse mânevî hekim olan mürşid tarafından yapılmaktadır.
* * *
Mâlum, Ramazan orucu, yılda bir ay tutulur. Sâir zamanda farz oruç yoktur. Bu sebeple bir yıl hiç oruç tutmamış bir bünye, bütün sistemleriyle kilometresini doldurmuş bir araç gibi, bu ayda bakıma girmektedir. Mideden karaciğere, böbreklerden bağırsaklara, sinir sisteminden savunma sistemine kadar bütün vücut sistemleri oruç ayında bu revizyondan payını alır. Oruç, bedeni zararlı maddelerden tasfiye eder; sıhhat, zindelik ve tazelik kazandırır. Bu orucun peş peşe bir ay süre ile tutulması da ondan elde edilecek fâydanın maksimum olmasını sağlar.
Hekimlerin çoğunluğunun obezite ve aşırı yeme davranışıyla ilgili hastalıkların tedavisi ile uğraştığı, katkılı gıda tüketimin arttığı, zararlı alışkanlıkların ve bağımlılıkların çocuk yaşlara kadar indiği, paylaşımın azalıp, tüketimin, israfın ve hodgamlığın arttığı, yediden yetmişe antidepresanların leblebi gibi tüketildiği asrımızda, orucun ehemmiyeti daha da büyüktür. Zira oruç, sadece yeme-içme ile ilgili davranışlarımızı tanzim eden bir ibadet değildir. Mideye gıdanın giriş-çıkışını belli saatlere bağlayan bu ibadetin zâhirî şekli belki boğazı tutmaktır, ancak lokmanın en yüce iradeye boyun eğerek ağza alınmaması, hem bedeni terbiye edip düzene sokar, hem de insanın kâinata bakış açısını değiştiren mânevî bir yenilenmeye vesîle olur. İbadet mekânlarının bu ayda daha bir dolu olması, okunan mukâbeleler, verilen iftar dâvetleri, zekât ve sadakalar için bu ayın tercih edilmesi, paylaşmanın ve içtimâîleşmenin artması, yine bu ayda kavgaların, suç işleme oranlarının, bağımlılıkların, hattâ intiharların azalması; orucun sadece insanın sindirim sistemiyle alâkalı bir ibadet olmadığını anlatmaya yeter.
* * *
Oruç sadece gündüz yememeye-içmemeye sabretmek değil, iftar sofrasında da aynı sabrı devam ettirebilmek, îtidalli yemeyi başarabilmektir. Oruç aynı zamanda harama bakmamaya, harama gitmemeye, haramı söylememeye ve işitmemeye de sabretmektir. Oruç, zararlı alışkanlıklardan, insanın boynuna bağlı ağır kayalara benzeyen her türlü bağımlılıktan vazgeçebilmektir. Bir öfke anında:
“-Şüphesiz ben oruçluyum!” deyip ağzına gelen kem sözleri yutabilmek, kavga etmemek; evli ise âilesine, evlât ise ebeveynine, ana-baba ise evlâdına, işveren ise işçisine, öğretmen ise öğrencisine vb. gönül kıran kimselere bir lâf etmemeyi başarabilmektir.
Açlığı bu uzun günlerde daha iyi idrâk ettiren oruç, açların hâlini de düşündürmeli!.. Sadece kendi karnımıza girecek lokmaların hazırlığıyla geçmemeli bir Ramazan gündüzü; açların sofrasına da lokma taşıyabilme gayretini kuşanmalı oruç tutan... Paylaşmanın hazzını yaşamalı, veren el olabilmeli… Oruç ayı, her türlü nefsânî arzularımıza karşı durabilme ayı olmalı, sabır ve iyilik ayı olmalı…
Lokma yememeye sabrederken; kâmil bir mü’min olabilmek için, takvâya erebilmek için, ilâhî emir ve yasaklara da sabırla, aşkla, boyun eğmeli; “elest bezmi”nde verdiğimiz ahde vefâ göstererek yaşamalı, Ramazan’da gösterdiğimiz kulluk gayretini, bütün bir yıla taşımalıyız… Hattâ bütün bir ömre… Ki ömrümüzün son anı da bir bayram sabahı olabilsin, inşâallâh…
YORUMLAR