“Oruç” Kelimesi
Oruç, farsça “rûze” kelimesinden Türkçemize girmiştir. Rûze, kelime mânâsı itibariyle “günlük” demektir ve Farsçada da oruç tutmak hakkında kullanılmaktadır. Ecdâdımız, Arapça “savm” ve “sıyâm” kelimeleri yerine, Farsçada kullanılan bu kelimeyi tercih etmiş ve onu, kendi lehçelerine uyarlayarak “oruç” hâline döndürmüşlerdir.
Arapça’da “savm”, “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek ve oruç tutmak” demektir.
Fıkhî ıstılah (terim) olarak oruç ise, oruç tutmaya ehil olan kimselerin, niyet ederek, ikinci fecirden itibaren güneşin batışına kadar orucu bozan şeylerden korunmalarıdır. Kısaca oruç, belli bir süreyle, şuurlu olarak yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmaktır. (Bkz: Delilleriyle İslâm İlmihâli, Hamdi Döndüren, sh: 513)
Orucun Vakti
Fecr-i sâdıkın (ikinci fecrin) doğuşundan güneşin batışına kadar geçen süre, oruç tutma zamanıdır. Orucun başlangıç vaktine, “imsak” denir. İmsak, yatsı namazının vaktinin çıktığı, sabah namazının vaktinin de girdiği zamandır. İmsaktan itibaren tutulan oruç esnasında, orucun yasaklarından uzak durulur ve akşam namazının vaktinin girdiği zamana dek oruca devam edilir. Akşam namazının vakti ise, güneşin, ufukta batma zamanıdır. Bu vakit girince, oruç bozulur ve “iftar” edilir. Kısaca orucun vakti, imsak ile iftar arasıdır. Bu vakitler, âyet-i kerime ile tâyin edilmiştir. (Bkz: el-Bakara, 187)
Oruç, Önceki Ümmetlere de Farz Kılınmıştır
Kur’ân-ı Kerim, orucun, daha önceki ümmetlere de farz kılındığını haber vermiştir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:
“Ey îman edenler!.. Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de oruç tutmak farz kılınmıştır. Umulur ki, takvâya erersiniz! Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta olur veya yolculukta bulunursa, tutamadığı orucunu başka günlerde tutabilir. Oruç tutmaya güç yetiremeyenler ise, bir yoksul doyumluğu fidye vermelidirler. Daha fazlasını veren, kendisine daha fazla iyilik etmiş olur. Fakat yine de eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (el-Bakara, 183-184)
Oruç, Çok Mühim Bir İbâdettir
Oruç, İslâm’ın beş şartından birisidir.[1] Ramazan ayında oruç tutmanın farz olduğu hususunda bütün müslümanlar ittifak hâlindedirler.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- birçok hadîs-i şeriflerinde orucu ve oruç tutanları medhetmiştir:
“Ramazan ayı gelince cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapatılır ve şeytanlar zincire vurulur.” (Müslim, Sıyâm, 1-2)
“Kim îman ederek ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Savm, 6)
“Oruçlu için iki sevinç vakti vardır. Bunlardan biri, iftar ettiği vakit; diğeri ise, Rabbine kavuştuğu vakit!..” (Buhârî, Savm, 9)
“Oruç, sabrın yarısıdır.” (Tirmîzî, Deavât, 86)
“Oruç, bir kalkandır.” (Buhârî, Savm, 9; Tirmizi, İman, 8)
“Oruçlular, «Reyyân» denilen ve sadece oruçlulara tahsis edilmiş kapıdan girme hakkına nâil olurlar.” (Bkz: Nesâî, Sıyâm, 43; Müsned, V, 225)
“Oruç tutun, sıhhat bulun!..” (Ebu Nuaym, Kitâbu’t-Tıb, Ebû Hureyre’den)
“Ey gençler topluluğu!.. Sizden evlenmeye gücü yetenler evlensin. Çünkü evlenmek, gözü ve iffeti haramdan korur. Evlenmeye gücü yetmeyenler oruç tutsun. Çünkü oruç, koruyucu bir kalkandır.” (Buhârî, Savm, 10; Ebû Davud, Nikâh, 1; Nesâî, Sıyâm, 43)
Hadîs-i kudsîde de şöyle buyrulmuştur:
“Her bir iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar karşılık vardır; fakat oruç bunun dışındadır. Çünkü oruç, benim içindir ve onun karşılığını ben vereceğim.” (Buhârî, Savm, 2, 9; Müslim, Sıyâm, 30; Nesâî, Sıyâm, 42)
Oruç Çeşitleri
Ramazan orucu, farz oruçtur. Ramazanda özürlü veya özürsüz tutulmayan oruçların kazâ edilmesi de farzdır. Kefâret olarak tutulması gereken (Ramazan orucu kefâreti, zıhâr ve yanlışlıkla adam öldürme kefâreti vb.) oruçlar da farzdır.
Adak (nezir) orucu ve başlanmış bir nâfile orucun bozulması durumunda tutulacak oruç ise -Hanefî mezhebine göre- vâciptir. Eğer oruç tutmak, belirli bir gün için adanmışsa, orucun o adanan günlerde tutulması da vâciptir. Nâfile orucun kazası, Mâlikî mezhebine göre farzdır. Şâfiî mezhebine göre ise, nâfile oruçların kazâsı gerekmez.
Farz ve vâcip dışında tutulan oruçlara ise, nâfile oruçlar denir. Nâfile oruç, mübah olan bütün günlerde tutulabilir. Ancak bazı günlerde oruç tutmak, Peygamber Efendimiz tarafından bilhassa tavsiye edilmiştir. Meselâ Dâvud -aleyhisselâm-’ın yaptığı şekilde bir gün oruç, bir gün iftar etme tarzında tutulan oruç, her kamerî ayın 13, 14 ve 15. günleri (eyyâm-ı biyz), her hafta Pazartesi-Perşembe günleri, Şevval’de altı gün oruç tutmak, Arefe günü orucu, Zilhicce’nin ilk dokuz gününde oruç tutmak, (Muharrem’in 9, 10, 11. günlerine denk gelen) Aşûre orucu, Recep ve Şaban aylarındaki oruçlar sünnet-i seniyye ile talim ve tavsiye edilmiştir.
Ramazan Bayramı’nın birinci günü ve Kurban Bayramı’nın dört gününde oruç tutmak, tahrîmen mekruhtur. Çünkü bunlar, Allâh’ın insanların mutlu olmaları ve bayram edâsıyla geçirmelerini emrettiği günlerdir. Bu günlerde oruç tutan kimse, günahkâr olmakla birlikte orucu da geçerlidir.
Sadece Aşûre günü (Muharrem’in 9 veya 11. gününü kendisine birleştirmeden sadece 10. günde oruç tutmak), yine öncesi veya sonrasıyla birleştirmeden sadece Cuma veya yalnızca Cumartesi günü oruç tutmak da tenzihen mekruhtur. Şaban ayının son günü mü, yoksa Ramazan ayının ilk günü mü olduğu belli olmayan bir günde (“şek günü”, yani şüpheli gün) oruç tutmak da mekruhtur. Bu kerâhetin sebebi, Ramazan orucuna ilâve yapılması korkusudur. Başka bir oruç ile ilgisi olmaksızın nâfile niyetiyle şek günü oruç tutulmasında bir kerahat olmaz. (Tafsîlât için bkz: Delilleriyle İslâm İlmihâli, Hamdi Döndüren, sh: 523)
Oruç Kimlere Farzdır?
Oruç tutmak, müslüman, akıllı, ergen, oruç tutmaya gücü yeten ve mukîm (yerleşik olan, yolcu olmayan) kimselere farzdır.
Ramazan orucunu tutmamayı ve başlanmış bir orucu açmayı mübâh kılan özürler ise şunlardır:
1-Seferîlik (yolculuk): Zarar görmeyecekse, seferînin (yolcunun) oruç tutması daha makbuldür.
2-Hastalık: Bir kimse, oruç tuttuğu takdirde ölmekten veya hastalığının artmasından ya da uzamasından yahut aklının gitmesinden korkarsa oruç tutmayabilir. Orucun, hastanın sıhhati için bir tehlike teşkil edip etmediği hususunda müslüman ve uzman bir doktorun bilgisine müracaat edilmelidir. İyileşme ümidi olmayan ve bir daha aslâ oruç tutamayacak olan hastalar da, yaşlılar gibi oruç tutmazlar, tutmadıkları oruçları kazâ etmeleri de gerekmez. Sadece fakirlere, her gün için fidye verirler.
3-Hâmilelik ve çocuk emzirmek,
4-Yaşlılık: Oruç tutmaktan âciz olan çok yaşlı kadın ve erkeklerin oruç tutması gerekmez. Bunların, tutamadıkları oruçları kazâ etmeleri de gerekmez. Bunun yerine, tutamadıkları her gün için bir yoksulu doyuracak kadar fidye verirler. (Bkz: el-Bakara, 184)
5-Düşmanla savaş,
6-Zorlama ve korkutma altında oruç bozmak: Canına veya bir uzvuna yönelik bir zararla tehdid edilen kimse, orucunu bozabilir. Daha sonra bunu kazâ eder.
7-Kadının âdet ve loğusa olması,
8-İleri derecede açlık ve susuzluk: Açlık veya susuzluktan dolayı helâk olacağından, beden ve ruh sağlığının ciddî bir şekilde bozulacağından korkarsa veya böyle bir şeyin olması tecrübe ve tıb ilminin ölçüleriyle kuvvetle muhtemelse, orucunu bozması câiz olur. Bunu daha sonra kaza eder.
Orucun Fidyesi
İleri derece hasta veya yaşlılık sebebiyle hiçbir zaman oruç tutması mümkün olmayan kimseler, tutamadıkları farz oruçlar yerine fidye verirler. Fidye, bir fakirin bir günlük (sabah ve akşam olmak üzere iki öğünlük) yiyeceğini karşılamak demektir.
Oruç fidyesi, Ramazan’ın başında veya sonunda verilebilir. Otuz günün fidyesi, çeşitli yoksullara verilebileceği gibi, bir yoksula topluca da verilebilir. Fidyeyi ücret olarak yoksula vermek câiz olduğu gibi, bunun yerine fidye tutarı kadar yiyecek vermek de câizdir. Ancak böyle bir durumda her gün için bir yoksula, sabah ve akşam (iki öğün) doyacak kadar yemek ikrâm edilmelidir.
Yaşlılık veya ileri derecedeki hastalık sebebiyle fidye veren kimseler, oruç tutacak şekilde iyileşirlerse, fidyenin hükmü kalmaz. Oruç tutması ve geçmiş günleri de kazâ etmesi gerekir.
Orucun Geçerli Olabilmesi
Orucun geçerli olabilmesi için üç şart gereklidir: Âdetlilik ve lohusalık hâlinin bulunmaması, niyet etmek ve orucu bozan hâllerden uzak olmak.
Hayıs ve nifas hâlindeki kadının tutacağı oruç geçerli değildir. Böyle bir kadın, Ramazan ayında tutamadığı oruçları daha sonra kazâ eder. Cünüplükten temizlenmek ise, oruç tutmanın sıhhat şartlarından biri değildir. Yani cünüplük, oruca mani değildir. Ama cünüplerin, akşamdan veya sahurdan önce yıkanmaları daha faziletlidir.
Herhangi bir oruca kalben niyet etmek yeterlidir. Bir kimse, geceden ertesi günün Ramazan olduğunu ve kendisinin bu ayda oruç tutacağını kalbinden geçirirse ya da oruç için sahura kalkarsa niyet etmiş olur. Bu kalpteki niyetin, dil ile de tekrarlanması menduptur yani daha faziletlidir. Oruç ister farz, isterse nâfile olsun, bütün çeşitlerinde niyet şarttır. Niyet için en faziletli zaman, sabah vakti girmeden önce veya geceden niyet edilmesidir.
Oruçluya Müstehap Olan Şeyler
1-Sahur yapmak,
2-İftarı, akşam namazından önce acele yapmak,
3-Orucu duâ ederek açmak,
4-Oruçlu kimselere iftar ettirmek,
5-Cünüp olanın, hayız ve nifas hâli sona erenin, sabah orucun vakti girmezden evvel boy abdesti (gusül) alması,
6-Oruçlunun dilini boş ve lüzumsuz şeylerden koruması,
7-Ramazan ayında bol bol Kur’ân-ı Kerim okumak, duâ ve zikri çoğaltmak, eksik dînî bilgilerini tamamlamaya çalışmak, kazâ ve nâfile ibâdetlerle günlerini ve geceleri ihyâ etmek, mukabelelere iştirâk etmek,
8-Özellikle Ramazan’ın son on gününde îtikafa girmek.
Oruçluya Mekruh Olan Şeyler
1-Özürsüz olarak bir şeyi tatmak ve çiğnemek. Eğer çiğneyip tadarken boğaza kaçarsa oruç bozulur.
2-Oruçlunun önceden çiğnenmiş, şekerli olmayan, beyaz, parçalanmayan sakızı çiğnemesi de mekruhtur. İçine tatlandırıcı ve şeker ilâve edilmiş sakızları çiğnemek ise, orucu bozar.
3-Eşiyle öpüşmek ve sarılmak da mekruhtur. Çünkü bu davranış, insanı, orucu bozacak davranışa doğru götürebilir.
4-Damardan kan aldırmak veya hacamat yaptırmak, kişiyi hâlsiz düşüreceği için mekruhtur.
5-Dişlerin, su ile ıslatılmış misvakla fırçalanması mekruhtur. Kuru veya yaş misvakla diş fırçalamakta bir sakınca yoktur.
6-Serinlemek amacıyla ağza ve burna su almak mekruhtur.
Orucu Bozmayan Hâller
Unutarak bir şey yeyip içmek veya cinsel temasta bulunmak.
Unutarak yiyip içenler, oruçlarını bozmazlar ve devam ederler. Peygamberimiz, unutarak bir şey yiyip içenlere, bunu Cenâb-ı Hakk’ın ikram ettiğini haber vermiştir.
Orucu Bozup Sadece Kazayı Gerektiren Hâller
1-Beslenme veya tedâvi amacı taşımayan, insanların fıtraten (normalde) yemedikleri bir şeyi yeyip içmek. Meselâ çiğ hamur, un, fındık, badem ve cevizi kabuğuyla yutmak, cam ve tahta yemek gibi…
Kusma kasten yapılmadığı durumlarda orucu bozmaz. Kasten yapıldığında ise, ağız dolusu olması durumunda oruç bozulur.
Diş etlerinin kanaması durumunda, tükürüğe denk veya daha fazla olan kan, boğaza kaçsa orucu bozar. Daha azı bozmaz, çünkü bundan kurtuluş zordur.
Kulak veya buruna damlatılacak ilaç, boğaz yoluyla mideye ulaşabileceği için orucu bozar. Kulağa giren veya dökülen su ise, orucu bozmaz.
2-Oruçlu bir kimsenin bir gıda maddesini veya ilacı, bir özür sebebiyle alması yalnız kazayı gerektirir.
Hastalık, yolculuk, ikrâh (zorlama), hata, ihmal veya şüphe, şer’î özürlerdir. Bu durumlar sebebiyle bir şey yemek veya içmek yahut orucu bozacak şekilde ilâç kullanmak kazayı gerektirir, kefâret gerekmez.
3-Oruçlu kimsenin şehvetini cinsel birleşme dışında bir yolla tatmin etmesi de kazayı gerektirir, kefâret gerekmez.
Orucu Bozup Hem Kaza ve Hem de Kefâret Gerektiren Hâller
1-Yenilmesi mutad olan şeyleri, özürsüz olarak ve bile bile yiyip içmek,
2-Oruçlu iken cinsel ilişkiye girmek,
Oruç kefâreti, yalnız farz olan ve niyet ederek başlanmış bulunan Ramazan orucunun kasten bozulmasının bir cezasıdır. Bu yüzden kazâ, adak, sünnet veya nâfile oruçların bilerek veya bilmeyerek bozulması durumunda yalnız “her gün için bir gün” kazâ edilmesi yeterlidir. Ancak bu durumlarda da başlanmış bir ibâdeti yarıda bırakmanın eksikliği için Cenâb-ı Hak’tan mağfiret dilenmelidir.
Orucun kefâreti, âyet-i kerime ile tanzim edilmiş olan zıharın kefâreti gibidir. (Bkz. el-Mücâdele, 3-4) Zıhâr kefâretinde üç alternatif sunulmuştur.
1-Köle âzât edilebilir.
2-İki ay peşpeşe oruç tutulur.
3-Altmış yoksul doyurulur.
Bu alternatifler, belirtilen sıraya göre yapılır. Orucun kefâretinde de bu sıranın takip edilmesi, hadîs-i şeriflerle tayin edilmiştir.[2]
Kefâret orucu, peşpeşe iki ay (altmış gün) şeklinde tutulur ve arada hiç fâsıla verilmez. Bu iki aya, bir gün de bozulmuş olan günün kaza borcu olan oruç eklenir. Böylece toplam olarak 61 gün oruç tutulmuş olur. Bir Ramazan içinde iki-üç oruç kasden bozulmuşsa, bir kefaret borcu yeterlidir. Buna bozulan oruç miktarı kadar kaza borcu eklenir.
Ramazan orucuna bu kefâret cezasının tatbik edilmesinin sebebi, Ramazan ayına ve bu aydaki oruca gösterilen hürmetsizliktir. Dînî açıdan mâzeret teşkil edilen sebeplerle oruç bozmak, kefâreti gerektirmez, sadece güne gün kazâ edilir. Kefâret ödemekten âciz olan kimsenin üzerinden kefâret borcu düşmez. Hangi ödeme şekline gücü yeterse onu yapar.
Ramazan’da Mazeretsiz Oruç Tutmayan Kimse
Ramazan Ayı’nda özürsüz olarak oruç tutmayan kimse günahkâr olur. Çünkü Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Ruhsatsız (mâzeretsiz) olarak veya hastalık durumu olmaksızın Ramazan ayından bir gün oruç tutmayan kimse, başka günlerde ömür boyu oruç tutsa da o günün borcunu gerçekten ödemiş olmaz.” (İbn-i Mâce, Sıyâm, 14; Dârımî, Savm, 18)
Hanefî ve Mâlikîler’e göre, Ramazan orucunun kazası gibi, kefâret, adak veya başlanmış ve bozulmuş olan nâfile oruçlarında kazası gereklidir.
Ramazan orucunun kazasında peş peşe olma veya acele edilme şartı yoktur. Kişi, kazâ oruçlarının dilerse ayrı ayrı veya peş peşe günlerde tutabilir.
[1] Buhârî, İman, 34, Müslim, İman, 19-22; Tirmizî, İman, 3.
[2] Bkz: Buhârî, Savm, 30; Keffâret, 2-4; Müslim, Sıyâm, 81.
YORUMLAR