İnsanların, toprak üzerinde ne kadar büyük bir yer kapladıkları ve gönüllerde nasıl bir taht kurdukları, ancak içinde yaşadıkları toplumdan ayrılmasıyla anlaşılabilir. Bu geçici bir ayrılış, hicret olabileceği gibi bu dünyadan öbür âleme irtihal de olabilir. Her ne kadar geçici yolculukların dönüşü mümkünse de, âhiret âlemine intikal edenlerin geri döndükleri vâkî değildir. Bu yüzden geride kalanlara düşen şey, sabr-ı cemîl ve o şahsın hayatından ibret ve hikmet devşirmektir.
Biz de muhterem büyüğümüz Doktor Dursun Aksoy beyefendiyi kaybetmenin derin teessürü içindeyiz. Onun hâli, tavrı, oturuşu, kalkışı, sohbeti, muhabbeti etrafındaki insanlarda büyük ve derin izler bırakırdı. Çünkü o, Allah Rasûlü’nü ve O’nun izinde giden Hak dostlarını kendisine misal almış ve onlardan öğrendiklerini hayatının her safhasına tatbik etmeye çalışmıştır. Şimdi size onun hâl ve evsâfından, ahlâk ve davranışlarından bir demet sunuyoruz. Hayırlara vesîle olması ümidiyle…
O temiz, sâde ve düzgün giyinirdi. Sakalı bir tutamı geçmezdi. Pek az yer, yemek yerken yalnız yememeye ihtima eder, sofrasında mutlaka bir misafiri bulunmasına dikkat ederdi. Yemeklerini tuzla başlar, tuzla bitirirdi. Kısa ve öz konuşurdu. Konuşmaları muhatapların seviyesine göre olurdu. Kimseyle çekiştiğini, münâkaşa ettiğini gören ve işiten olmamıştır. Kimsenin ayıbını yüzüne vurmaz, kırmadan, incitmeden ikaz ederdi. Son derece âbid bir zattı. Abdestsiz bulunmamaya gayret eder ve her abdest alışından sonra iki rekat şükür namazı kılardı. Kışın en soğuk zamanlarında ve hastalığının en şiddetli döneminde dahî bu sünneti terk etmez, yârenlerine de tavsiye ederdi. İsraf konusunda çok titizdi.
Öğle namazından sonra istirahate çekilir, kaylûle yapar; seher vakitlerine ise çok ehemmiyet verirdi. En şiddetli ağrılarının olduğu zamanlarda bile seher vaktini edâ etme heyecanını yaşıyordu.
Cenâb-ı Hak, kendisini cennetine kabul buyursun. Bizleri de onun bıraktığı hizmet kervanında ona lâyık talebeler eylesin. Âmin.
YORUMLAR