O'nun Gelmesi İle Azerbeycan Çiçek Açtı -3-

Halime Demireşik: Solmaz Özkul Hanımefendi ile Mülâkât

Hapishanelere de gitmeye başladığınızı söylemiştiniz. Buna neden ihtiyaç hissettiniz?

Hapishanelere gitmek, hiç aklımızda değildi, açıkçası… Ama hapishane görevlilerinden birisi, eşimi aramış:

“-Burada otuz küsur hanım mahkûm var. Onlara dağıtmak için bize bisküvi, çikolata vs. verebilir misiniz?” diye sormuş. Eşim de:

“-Neden?” diye sorunca görevli:

“-Mahkûmların çocukları ziyarete geliyor. Onlara verecek hiçbir şeyimiz yok. Mahkûmlar, ekmekleri kurutup saklıyor. Ziyarete gelen çocuklarına veriyorlar. Çünkü çocukların yiyecek hiçbir şeyleri yokmuş.” demiş. (Burada ağlamaktan konuşamadık.)

Sonra valilikten izin alıp onlarla görüşmeye gittim.

“-Niçin hapishanedesiniz?” diye sordum.

Çoğunluk, kaçak yollarla yurt dışına çıkmaya çalışırken yakalanmış ya da DEAŞ üyesi olan adamın karısı hapiste… Adam, eşinin telefonu üzerinden yapmış yapacaklarını… Bu tür sebeplerle hapishanedeler... Onlarla konuştum, hepsinin hikâyeleri içler acısı… Mahkûm hanımın biri ağlıyor:

“-Ben hapisteyim. On dört yaşında kızım dışarıda kaldı. Kendisinden hiç haber alamıyorum.” diyor. Kimisi:

“-İki çocuğum İdlib’de kayıp… Ne olur, onları bulun!” diyor.

Oradaki gardiyan hanım da:

“-Siz bu mahkûmların kaybolan çocuklarını bulsanız, onlara en büyük yardımı yapmış olursunuz. Bir mahkûmun on beş, on yedi yaşındaki kızları ortada kalmış, nerede kalıyorlar bilmiyor. Ağlayıp bize yalvarıyorlar, ne olur yavrularımızı bulup onlara sahip çıkın!” diyorlar.

 

Gerçekten hangi bir acıya yansın bu hanımlar, kaybolan yavrularına mı, savaşa mı, yalnızlıklarına mı?

Kadın, her yerde kadın… Hele bir de anneyse, acıları kat kat… Bizden giymek için kıyafet istediler. Bir de yemek yapmak için erzak… Yemek çıkıyormuş, ama kültür farkı var ne de olsa… Yemek yiyemiyorlarmış. Oradaki Diyanet görevlisi de bunları rica etti. İnşâallâh en kısa zamanda götüreceğiz. Kaybolan çocuklar için de görevlilerden bilgi alacağız inşâallâh...

Hüdâyî çatısı altındaki kurslarımızda, hocalarımız yardım parası toplamış, göndermiş. Hocamız, “Bizzat kamplardaki hanımların eline verilsin!” dediği için yarın kamplara gidip hanımlara dağıtacağım inşâallâh…

 

Sahanın içinden bir anne, bir hanım gözüyle baktığınızda, oralarda en âcil nelere ihtiyaç var?

Her şeye ihtiyaç var. Aklınıza ne gelirse… Hayata tutunacak hiçbir şeyleri yok! Çadırda yiyecek yok, giyecek yok. Banyo yok, ısınma yok. Sadece çadır var. O da yağmurda, karda hükmünü kaybediyor; içeriye su doluyor! Birçok kimsede çadır da yok!

Bir âileyi gördük yağmurda, bir zeytin ağacının altına sığınmışlar. Çünkü çadır bulamamışlar. Çoğu soğuğa dayanamıyor ve ölüyor. Her sabah çadırlardan donan çocukların cenazesi çıkıyor. Bazıları gece yatarken:

“-Sabaha, inşâallah ölmüş olurum!” diye duâ ediyormuş.

“-Allâh’ım, bir an önce ecelimizle ölüp kurtulalım. Rabbimiz daha merhametli, daha adâletli!” diyorlar.

Böyle cümlelere cevap vermekte âciz kalıyorum. Çünkü oradaki hâli anlatmaya kelimeler yetmiyor. Orayı görmeyen insan için orayı anlamak, anlatmak çok zor… Biz o yokluğu görmediğimiz için tam olarak anlamıyoruz. Hepsi, ölene kadar Allâh’a teslim bir şekilde bekliyorlar.

 

Yokluk, savaş; onların inanç dünyalarında yara açmış mı?

İnanılmaz bir şey, ama Allâh’a inançları, teslîmiyetleri çok kuvvetli!.. Hiç isyan eden birisi ile karşılaşmadım. Sadece şu şikâyeti duydum:

“-Müslüman kardeşlerimiz bizi görüp duymuyorlar mı? Bu şartlarda bir insan yaşayabilir mi?” diyorlar.

Müslümanların sessizliği onları çok üzüyor. Burada şunu da eklemek istiyorum. Sık sık sosyal medyadan bana şu soru geliyor:

“-Solmaz Hocam, bu insanlar, bu kadar yokluk-savaş içindeler… Neden çok çocuk doğuruyorlar?”

Eskiden ben de çok sorardım bu soruyu… Ama onların içine girince onları anladım. Bu insanlarda âile ve akrabalık çok önemli… Bir sülâle ne kadar kalabalık olursa, o kadar güçlü oluyorlar. Bir de birbirlerine sahip çıkıyorlar. Bir de şöyle düşünün, hayata tutunacak hiçbir şeyleri yok! Çocukları da mı olmasın? O çocuklara bakıp hayata tutunuyorlar. Çocuklarının bir gülüşü onlara umut oluyor. Bence onların da tek gerçekleri ve ellerinde kalan tek hazineleri, çocukları!.. Bunu da onlara çok görmeyelim, derim.

 

Peki, gelecekleri geçim kaygısıyla zâyî olmuş gençliğin kamplarda durumu nasıl? Onlar için neler yapılıyor?

Gençler arasında okuma oranı çok az… Savaş, onların her şeyini aldığı gibi okuma hayallerini de almış. En âcil yoldan para kazanmanın derdindeler… Bunun için radikal gruplara kayıyorlar maalesef… Günlük beş yüz TL için, PKK, DEAŞ ve benzeri örgütlere mecbûren katılıyorlar. Çünkü annesini, kardeşlerini geçindirmek zorundalar. Yardımlar çoğu zaman yetmiyor. Bir zaman alabilseler, uzunca bir zaman sıra gelmiyor çünkü...

Kız çocuklarının durumu çok acı… Çok erken yaşlarda evlendiriliyorlar. Kültürlerinde ve savaşın getirdiği mecburiyetlerle çok evlilik çok yaygın… Âileler kızlarının hem başına kötü bir şey gelmesin diye, hem de geçim sıkıntısı sebebi ile ilk fırsatta evlendiriyorlar. 13-15 yaşlarında evleniyor, birçoğu… Hayata dair tek kurtuluş umutları ve hayalleri, evlilik… Başka ümit de çare de yok…

İnşâallâh vakfımız, üniversite okuyan kızlarımız için bir birim açma hazırlığında… Yine çok az sayıda da olsa, üniversiteli kızlarımız var. Bunların çoğu küçük yaşta evlendikleri için içlerinde şehid hanımı olanlar da var. Türkiye Diyanet Vakfı ile ortaklaşa bir tanışma çayı gerçekleştirdik. Bu kızlarımızı, hanımlar için kuracağımız kültür merkezimizde toplayıp biraz eğitim vererek sahaya hizmete göndereceğiz inşâallâh... Okuma-yazma bilmeyen birçok kadın ve çocuk var. İleride kreş ve okul öncesi eğitim plânlarımız da var inşâallâh...

15 kişi, üniversite okuyan kızımız var. Bunlar İdlib’den Azez’e gelmiş, bir ev tutmuşlar. Ev kirasını ödeyebilmek için ısıtıcı kullanmıyorlar. Hattâ aç kalmayı bile göze almışlar. Biz vakıf olarak bu kardeşlerimizi tespit ettik, destek olacağız inşâallâh... Yine vakfımızın açtığı İmam Hatip okullarında gençlerimizi yetiştirip hayata hazırlamak istiyoruz. Âilelerine de maddî destek vereceğiz inşâallâh…

 

Her gün eşinizle birlikte mültecî kamplarındasınız, türlü türlü acı hikâyelere şâhit oluyorsunuz. Akşam evinize döndüğünüzde, muhtemelen onları da zihninizde ve kalbinizde getiriyorsunuzdur. Bu hizmetin âilenize yansımaları nasıl oldu?

Benim hizmetteki en büyük destekçim, eşim... O olmasa, bu duyguların ağırlığını kaldıramaz veya böyle zorlu hizmetler yapamazdım. Allah kendisinden râzı olsun. Eskiden çocuklarımız küçükken de bana çok destek olurdu. Hiçbir zaman:

“-Niye yemek yok, niye şu eksik?!” demedi.

Çocuklarıma benden çok bakıp yardımcı oldu. Aynı hizmet câmiasında olduğumuz için beni anladı ve hep bana destek oldu. Şimdiki hizmetimiz çok zor!.. Haftanın yedi günü sahadayız. Eşim bana moral olsun diye sabah giderken:

“-Allâh’a ne kadar şükretsek az! Her gün yurt dışına çıkıp beraber hizmet ediyoruz, akşam yurdumuza dönüyoruz. Senin varlığın, benimle hizmet etmen bana güç veriyor!” diyor.

Rabbimizin lûtfu ile çok zorlukları beraber aşıyoruz. “Bize yansıması nasıl oldu?” sorusuna gelince; sen arkadaşım olarak beni tanırsın. Ev benim için çok önemli!.. Geniş, ferah ve güzel döşenmiş evlere düşkünlüğüm var. İki odalı lojmanı bile nasıl süslediğimi gördün.

Buraya gelince işler değişti. Şimdi evin güvenli olması dışında hiçbir şeye önem vermiyorum artık… Hacca giderken oğlumu dokuz aylık olduğu hâlde ağlaya ağlaya bırakıp gitmiştim. Ama oraya varınca hiç aklıma gelmemişti. Rabbim, hacdaki mânevî atmosfer sebebiyle çocuğumu aklıma bile getirmemişti. Burada da gümrükten Suriye’ye geçince öyle bir dünyaya dalıyoruz ki, bu dünyadaki hiçbir şeyin kıymeti, önemi kalmıyor artık... Sadece onların dertlerine yoğunlaşıyoruz. Sanki bizim başka bir hayatımız kalmıyor, her an onlarlayız. Onların yanından dönünce hiçbir şeyden zevk alamıyorum. Hele yağmur, kar yağarken onların hâli hemen gözümün önüne geliyor. O zaman elimdeki imkânlardan utanıyorum.

Eskiden yağmuru çok severdim. Şimdi yağmur yağınca hiç mutlu olmuyorum, hattâ çok üzülüyorum. Geçende yağmurlu bir günde çadırlara yardım götürmüştük. Çadırlar yağmur dolmuş, küçücük bebekler yağmurun altında ıslanmış. Yorgan, battaniye, her şey ıslanmış. Artık yağmur yağmasın diye duâ ediyorum. Bir de hiç çadır bulamayıp Suriye’nin kuzey bölgesindeki zeytinliklere sığınanlar var. Bunlar Suriye’den yeni gelmiş. Ama onlara çadır bile yok! Bir zeytin ağacı, insanı yağmurdan ve soğuktan ne kadar korur? Bu hâller gözümün önünden hiç gitmiyor. Annem, akrabalarım akşamları arıyorlar:

“-Nasılsın Solmaz?” dediklerinde ben hemen o gün yaşadıklarımı, gördüklerimi ağlayarak anlatıyorum, onları da ağlatıyorum.

“-Solmaz, yeter anlatma artık!.. Kaldıramıyoruz.” diyorlar. Ben de:

“-Anneciğim, ben tatilde değilim. Suriye’deyim. Durumlar burada böyle…” diyorum.

 

Son olarak vakfımız orada hangi yardım faaliyetlerini yapıyor?

İnsânî yardım, eğitim hizmetleri, câmi inşaatı... Meselâ Mukaveme Kampı’nın yanında Mûsâ Efendi Câmii inşâ edildi. Yanına da 350 adet briket ev yapılarak dul, hasta, yaşlı ve yetimlere teslim edildi. Şimdi ikinci câmimizin inşaatı hızla devam ediyor. Bu câmimizin yanına hanımlar kültür merkezi de yapılıyor. İnşâallâh burada hanımlara her türlü maddî-mânevî eğitim halkaları oluşturacağız.

Yine Türkmen Bari bölgesinde, bölgenin en büyük İmam Hatip Lisesi inşa ediliyor. Afrin bölgesinde 500 öğrenci kapasiteli bir okulumuzun inşaatı, yakın zamanda tamamlandı. Yanına câmi inşaatı başladı. Talha Bey, bu hizmetlerle uğraşıyor, elhamdülillah! İnşâallâh bu Corona süreci biter, sizler de gelirsiniz. O zaman bu okullar faaliyete de başlamış olur. O hâlini de okuyucularımıza haber verirsiniz.

 

Velhâsıl yapılan her bir yardım yerini buluyor. O zaman buradan okuyucularımızdan bu hayır hizmetlerine katkıda bulunmak isteyenlere Aziz Mahmud Hüdâyî Vakfı, Suriye yardım birimine ulaşmalarını tavsiye ederiz. Böylece bu röportaj büyük bir yaraya merhem olur, inşâallâh! Tıpkı Solmaz Hocamız’ın sosyal medyadan paylaştığı fotoğrafların altına yazdığı duâ gibi: “Bir nebze de olsa, merhem olalım yâ Rab!” Solmaz kardeşime Şebnem âilesi olarak teşekkür ediyor, âilece yaptıkları bu fedâkârâne hizmetlerin, sadaka-i câriye olmasını niyaz ediyoruz.

Ben teşekkür ederim. Buradaki kardeşlerimin sesini duyurmama vesîle oldunuz. Allah, rızâsına uygun sâlih amellerde hepimizi muvaffak kılsın. Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle