Cenâb-ı Hakk’a hamd u senâlar olsun ki, bizleri, “Muhammed ümmeti” oalrak dünyaya getirdi. O öyle büyük bir peygamberdi ki, Allah Teâlâ, bir hadîs-i kudsîde, “Ey Rasûlüm, Sen olmasaydın, Sen olmasaydın, ben bu kâinâtı yaratmazdım!..” buyurdu.
Bütün kâinâtın yaratılış sebebi O… Âlemlere rahmet, O… Âlemler ki, bütün insanlar, cinler, hayvanlar, bitkiler, canlı-cansız, bilip bilmediğimiz bütün varlıklara rahmet… O, Allâh’ın Habîbi, yani sevgilisi… Rabbimiz, kullarının kendisini sevmesini, Peygamber Efendimizi sevip ona itaat etmeye bağlamış. Cenâb-ı Hak, şöyle buyuruyor:
“(Ey Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız, bana itaat ediniz ki, Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret buyursun!..” (Âl-i İmrân, 31)
Bu âyet-i kerime çok mühim… Rabbimiz, insanların Allah tarafından sevilip bağışlanmasını, biricik Peygamberine muhabbet ve itaate bağlıyor. Demek ki, o muhabbet ve itaatten mahrum kalanlar, Allâh’ın muhabbetinden de mahrum oluyorlar.
Bu ay, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in dünyayı teşrîf ettiği mübârek bir ay… Bu ayda sevinç ve şükrân duyguları içinde ziyafetler veriğ, fakirler doyurulmalı, mevlidler okutulup Peygamber Efendimize her vesile ile salât u selâmlar göndermeliyiz. Mevlid Kandili’nde gündüz oruç tutup geceyi ibadetle geçirmeye çalışmalıdır.
Rebîülevvel ayında ve Mevlid Kandili gecesinde özel bir ibâdet yoktur. Kazâ borcu olanlar, öncelikle kılabildikleri kadar kazâ namazı kılarlar. Tefekkür ederek Kur’ân-ı Kerim okunur, Kur’ân’ın tefsirlerine bakıp mânâları öğrenmeye çalışılır. Bol bol salât ü selâm getirilir. Peygamber Efendimizin örnek hayatı ve güzel ahlâkına dair eserler okunur. Eşimize, çocuklarımıza, yakınlarımıza o günün mâneviyatına uygun hediyeler verilebilir, hiç olmazsa hep birlikte oturulup Peygamberimizin, ashâbının hâllerinden, hayatlarından misaller verilerek tatlı sohbetler yapılabilir. Allah Teâlâ, bol bol zikredilir.
* * *
Peygamber Efendimizin, Allah katındaki mertebesini yakînen anlamak için kitaplarda nakledilen şu hâdiseye dikkat etmelidir:
Allâh Rasûlü’nün süt annelerinden biri de tâlihli hatun Süveybe’dir. Bu hatun, Rasûlullâh’ın düşmanı Ebû Leheb’in câriyesi idi.
Süveybe hatun, Ebû Leheb’e yeğeninin doğum müjdesini haber verince, Ebû Leheb, sırf kavmî asabiyetten dolayı bu câriyeyi âzâd etti. (Halebî, I, 138) Bu ırkî asabiyetten meydana gelen sevinç bile, Ebû Leheb’in Pazartesi geceleri azâbını hafifletmeye yetti.
Abbâs -radıyallâhu anh- şunları anlatır:
Kardeşim Ebû Leheb’i ölümünden bir sene sonra rüyâmda gördüm. Kötü bir hâlde idi:
“-Sana nasıl muâmele edildi?” diye sordum. Ebû Leheb:
“-Muhammed’in doğumuna sevinerek Süveybe’yi âzâd ettiğim için Pazartesi günleri azâbım biraz hafifletilmektedir. O gün baş parmağımla işâret parmağım arasındaki şu küçük delikten çıkan su ile serinlemekteyim.” cevâbını verdi.[1]
Ebû Leheb gibi “hakkında cehennemlik olduğuna dair bir sûre indirilen” bir insan bile, sırf akrabalık bağı ile Peygamber Efendimizn doğumuna sevinmiş ve bir köle âzâd etmiş olduğu için Allah tarafından bir muhabbet ve mağfirete mazhar oluyorsa, biz, ümmeti olarak Peygamber Efendimizin doğumunu yâd etmekle ne kadar büyük mânevî nimetlere nâil olabiliriz?! Rabbimiz, bizi, O İki Cihan Efendisi Rasûl-i Ekrem Efendimize lâyık ümmet eylesin. Bizi, dünyada O’nun muhabbetinden, âhirette de şefaat-i uzmâsından mahrum eylemesin. Âmin.
[1] İbn-i Kesîr, el-Bidâye, Kâhire 1993, II, 277; İbn-i Sa’d, I, 108, 125.
YORUMLAR