Günümüzde bir çifti dünya evine sokmak, âileleri açısından büyük bir külfet!.. Hatta bir çok genç, maalesef sırf bu düğün-dernek masraflarının büyüklüğünden evliliğe bir türlü adım atamıyorlar. Herkes çevresindeki eş-dost, akrabanın yaptıkları düğünü dillerine dolayacağından korktuğu için “Acaba ne derler?” düşüncesiyle âilelerin bütçelerini aşacak büyük masrafların altına giriyorlar. Bu sebeple bir düğün, hem iki âilenin bütçesini sarsacak noktaya geliyor, hem de yeni kurulan bu yeni yuva, bir çok borçla yeni hayatlarına başlıyorlar. Türkiye şartlarında “olmazsa olmaz” (!) denilen şeyleri alt alta, üst üste koyduğumuzda en asgarî düğün masrafı kaça çıkar diye düşündük. Önümüze şu rakamlar çıktı:
Erkek tarafından geline takılan ve 55 gramdan başlayan bir altın setinin (yüzük, küpe, alyans ve 3-4 adet bilezik) fiyatı, 4.000 YTL’den başlıyor. Bu altın takı dışında, nişanlılık kıyafetleri, damatlık, kiralık ev, mobilya, dekorasyon, beyaz eşya, gelinlik, dâvetiye, düğün salonu kiralaması kalem kalem rakamı yükseltiyor. Meselâ düğünün en önemli sembollerinden olan bir gelinliğin fiyatı, (kiralamak isteyenler için) 150 YTL’den 3.000 YTL’ye kadar çıkıyor. Yine yaklaşık 500 davetlinin katılacağı bir düğün salonunun kirası, kamera çekimi ve 10 katlı bir pastanın mâliyeti 5.000 YTL…
Bu şartlar içinde asgarî tutarlarıyla bir düğünün mâliyeti yaklaşık, 20.000 YTL’yi buluyor. Bu rakam ise, bir çok âile açısından yıllarca biriktirilecek bir para demek!..
“Nikâh’ı kolaylaştıran” İslâm Dini’nin en güzel bir şekilde tatbik edildiği asr-ı saadete bakacak olursak, Peygamber Efendimizin, kendi kızlarını en sâde, en sıradan şekillerde evlendirdiğini görürüz. Meselâ kızı Zeyneb’in çeyizi, annesi Hazret-i Hatice’nin kendisine hediye etmiş olduğu bir gerdanlıktan ibâretti. Ümmetin her hâliyle iftihar ettiği, diğer kızı Hazret-i Fâtıma annemizin çeyizi de şunlardan oluşmaktaydı:
“Üç minder, saçaklı bir halı, içi hurma lifi ile doldurulmuş bir yastık, iki tane el değirmeni, bir tane su kırbası, topraktan yapılmış bir su testisi, meşinden yapılmış bir su bardağı, bir elek, bir havlu, bir koç postu, eskimiş, tüyü dökülmüş bir kilim, hurma yaprağından örülmüş bir sedir, iki elbise, bir kadife yorgan…”
Aslında o örnek hanımlar, dünyaya âit bu ihtişamlı (!) mal ve mülkleri ile mi daha mutluydular, yoksa biz bir türlü yetinemediğimiz sâde (!) hayatımızla mı? Takdir size âit!..
YORUMLAR