“Onlar Allâh’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler.” (el-Bakara, 9)
Geçen yıl bir okuyucumdan uzunca bir mektup almıştım. “Mü’minlerin Anneleri” kitabımızı okuyan bu okuyucumuz, kitap hakkında bir tenkit mektubu yazmış. Mektubunda:
“…Siz de diğer dindarlar gibisiniz. Kitabınızın ibretler kısmında hep erkeklerin haklı olduğunu vurgulamışsınız. Hâlbuki öyle değil, çoğunlukla kadınlar haklı!..” demiş. Ve başından geçenleri, gözyaşlarıyla ıslattığı kağıda uzun uzun en ince ayrıntısına kadar yazmış.
“Ben eşimle dindar diye evlendim. Çünkü dindar erkek, evine, eşine, çocuklarına düşkün ve vicdan sahibi olur diye empoze edilerek büyütüldüm. Eşim maddî durumu yerinde, tahsilli bir beyefendi… Ben de akranları arasında fark edilecek kadar güzel, bakımlı, eğitimli bir hanımım. Evlendiğimizde çok mutlu idik. Bu yüzden eşim ne isterse, ona hemen itaat ediyordum; çünkü onu gerçekten çok seviyordum ve hâlâ çok seviyorum. O gelmeden evim temiz, kendim bakımlı, yemeklerim bir misafir ağırlayacak kadar özenli oluyordu. Çocuklarımız olunca mutluluğumuz âdeta perçinlendi.
Bir gün arkadaşlarımla otururken îmâlı olarak birkaç tanesi bana:
“-Gözünü aç, eşin sandığın kadar mâsum değil!” dediler. Önce:
“-Yok, benim eşim Allah’tan korkar!” dedim. Ama içime de kurt düştü bir kere... Küçük bir araştırmadan sonra eşimin gerçekten beni aldattığını öğrendim. İçim hınçla dolmuştu. Bu, benim eşim olamazdı. Bu, benim kadar seven bir kadına yapılamazdı. Kendimi suçlu görüyordum. Ben acaba ne hata yaptım da eşim harama kaydı diye... Günlerce ağladım. Önce meylettiği kadını araştırdım. Benden daha mı güzeldi?! Çünkü her aynaya baktığımda artık kendimi çirkin hissediyordum. Güzel olsam, aldatılmazdım diye düşünüyor; aynalara tükürüyordum. O hanımı görünce âdeta ferahladım, çünkü hiç de güzel değildi. Araştırdıkça bu hanımı, benden daha üstün, daha câzip kılan hiçbir şeyi olmadığını gördüm. Kendimi toparlayıp eşimi karşıma alıp sordum: Beni niçin aldattın?! Eşim önce inkâr etti, sonra itiraf edip:
“-Sadece gönül eğlendirdim. Geçici bir hevesti!” deyince beynimden kaynar sular döküldü.
Eşim, sürekli:
“-Sen iyi bir hanımsın; seninle evli olduğum için ne kadar şanslı olduğumun farkındayım!” diyerek beni sâkinleştirmeye çalıştı. Boşanmayı hiç düşünmüyor. Doğrusu ben de düşünmüyorum, ama eşimi bir türlü affedemiyorum. Ne olur bana bir yol gösterin!..” diye devam eden bir mektup…
Geçen hafta bir telefon…
“-Eşimi bilgisayarın başından kaldıramıyorum. Hep farklı isimlerle yabancı kadınlarla mesajlaşıyor!..” diyen kızımızı da tanıyorum gerçekten… O da sorumluluklarının farkında, uyanık bir kız ve tek istediği eşinin bu illetten kurtulması...
Eminim, bu yazıyı okuyan birçok okuyucumuz; “Kim bilir ne dırdırlar yaptı da eşini evinden soğuttu!” veya “Hangi vazifesini ihmal etti de eşi harama kaydı.” diye düşünüyordur.
Tabiî böyle olanlar da var, hatta belki çoğunlukta bile olabilir. Ama unutmayalım, muhakkak istisnâlar da var; her şeyi ile mükemmel olup da bu çetin imtihanın altında ezilen nice hanımlar var. Bence yargılamadan önce uzunca düşünelim.
Aldatılan bir hanımın penceresinden bakalım bugün... Bırakın sadakatsizliği, iffetsizliği, bugün küçük görünen gözün harama doğru yolculuğundan başlayalım. Eşini, bir harama bakarken gören bir kadın ne hisseder? Bazıları:
“-Kıskanır!..” diye cevap verecektir.
Hayır, kıskanmaz; incinir, kırılır ve en sevdiği insana karşı bir yıkım yaşar. “Gözü harama dikmek de gözün zinâsı, gözün aldatması” değil midir?[1] Aldatılınca başlangıçta kendisini yetersiz hisseden, aynalara küsüp kendini çirkin gören hanımları bekleyen duygusal bir yıkım ve depresyon değil midir? Çünkü dindar hanım olarak o, harama gözünü dikmemiştir. Irzını, nâmusunu muhafaza etme gayreti içindedir. Aynı hassasiyeti eşinden beklemesi fazla mıdır?
İslâm’da tesettür emrini bildiren Nûr Sûresi 30. âyet hep dikkatimi çekmiştir. Âyet:
“Mü’min erkeklere, gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle!.. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.”
Ne kadar açık ve ne kadar taze bir âyet, değil mi? Sanki özellikle bugünler için inmiş gibi…
Demek ki, erkeğin en önemli tesettürü, gözlerini korumak… Gözler korununca, ırz korunmuş oluyor. Yani harama giden yolun biri, gözün tesettürü ile kapatılmış oluyor. Âyetin son kısmındaki uyarı ise, her vicdana bir karakol mesâbesinde… “Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.” Yani eşinden, dostundan değil, Allah’tan kork!.. Ve unutma ki, herkesten gizlenebilirsin, herkesi aldatabilirsin, ama Allâh’ı aldatamazsın dercesine…
Aynı âyetin devamında (en-Nûr, 31) hanımlara tesettür emredilir. Bu âyette tesettürün şekli hemen anlatılmaz; hanımların da öncelikle gözlerine bir tesettür perdesi çekmeleri emredilir:
“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini harama bakmaktan korusunlar….”
Demek ki, günahın cinsiyeti yok! Bizim memleketimizde yanlış bir şekilde yaygın olduğu gibi, “Oğlumun elinin kiri, kızımın nâmusudur.” değil!..
Gözü haramdan korumak, zinaya sebebiyet verebilecek her türlü hareket ve îmâdan kaçınmak, kadın için de, erkek için de farzdır.
Bu hususa bir de Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in “üsve-i hasene” (en güzel örnek) olan hayatından bakalım:
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in amcası Abbas’ın oğlu Fazl, güzel yüzlü, ak tenli, yakışıklı bir gençti. Vedâ Haccı sırasında Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanından ayrılmamış, Kurban bayramının ikinci günü Mina’ya şeytan taşlamaya Rasûlullah’la beraber gitmişti. O sırada genç ve güzel bir kadın, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına gelmiş:
“-Yâ Rasûlallah! Babam yaşlı ve hayvan üstünde duramayacak durumda... Böyle iken üzerine hac farz olmuş bulunuyor. Ben, onun yerine haccedersem câiz olur mu?” diye sordu.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de ona:
“-Olur. Babanın yerine haccedebilirsin.” buyurdu.
Bu sırada genç Fazl, gözlerini bu kadına dikmiş onu seyrediyordu. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onun başını tutup başka yöne çevirdi. Ve şu îkazı yaptı:
“-Amcamın oğlu!.. Bugün kişinin kulağına, gözüne, diline sahip olması gereken, bütün günahlarının affedildiği gündür. Ona göre davran…”
Fazl’ın babası Abbas, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile Fazl’ın arasında geçenleri görmüştü.
“-Yâ Rasûlâllah!.. Amcanın oğlunun yüzünü ne için çevirdin?” diye sordu.
Peygamber Efendimiz:
“-Bir delikanlı ile genç kızın bakıştıklarını gördüm de aralarına şeytan girmesinden korktum.” buyurdu.
Yine Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem’in terbiyesinde büyümüş olan Hazret-i Ali’ye, Allah Rasûlü Efendimiz:
“-Ey Ali, bakışı bakışa ekleme!.. Birincisi sendendir, diğerleri şeytandandır!..” diyerek ikazda bulunmuştur.
Maalesef bugün, bakışmayı, artık günahtan bile saymayan, “Benim kalbim temiz!” diyen bir kesim var. Hâlbuki bunu söyleyenler, düşünmelidir ki, -hâşâ- Hazret-i Ali Efendimizin kalbi temiz değil miydi?
Yine eşini kıskanıp:
“-Oraya gitme, buraya bakma!..” deyip de kendisi fütûrsuzca davrananlara ne demelidir?! Hâlbuki eşlerimizden sadâkat istiyorsak, önce kendi sadâkatimizi tartmalıyız.
Her sözü insanlığa şifâ olan Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu kötü duruma düşmemeleri için erkeklere şöyle seslenir:
“Siz tertemiz ve nâmuslu olun ki, kadınlarınız da nâmuslu olsunlar, iffetlerini korusunlar ve şereflerini kaybetmesinler.” (Keşfu’l-Hafâ, H. No: 1738)
Bu hadîs-i şerîfi bir âyet-i kerîme ile taçlandıralım:
“Ey mü’minler! Kendi yapmadığınız şeyleri başkalarına niçin söylüyorsunuz?” (es-Sâff, 2)
Unutmayalım ki, her haramı engelleyecek bir helâl vardır.
“Karı-koca birbirlerine sevimli gözlerle bakarlarsa, Allah da onlara rahmet nazarıyla bakar; el ele tutuşurlarsa, parmaklarının arasından günahlar dökülür.” buyuran Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunun tersi olan bakışın, âhirette “azap sebebi” olacağını da şu hadîs-i şerîf ile bildirmiştir.
“Kim, bir yabancı kadına kem gözle bakarsa, âhirette gözlerine eritilmiş kurşun akıtılır.” (Şerhu Fethu’l-Kadîr, VIII, 97)
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- başka bir hadîs-i şerîfte de:
“Gençler! Evlenin. Çünkü evlenmek sizi harama göz dikmekten korur.” buyurmuştur. (Tirmîzî, Nikâh, 1, H. No: 1081)
Rabbim, evliliklerimizi haramlara bir set eylesin! Gözümüzü, kalbimizi haramlardan muhâfaza buyursun! Âmîn.
[1] “Gözler de zinâ eder. Gözlerin zinâsı, şehvetle bakmaktır.” (Ebû Dâvud, Nikâh, 44)
YORUMLAR