Yine koca bir yaza elveda derken okulların açılma heyecanı başladı. Dükkânların vitrinlerini süsleyen kırtasiye malzemeleri, yoğunlaşmaya başlayan trafik, son âna biriken yaz ödevleri, okul telaşını idrak etmemizi sağlıyor.
Ülkemizde başarılı ve mutlu olmak ne yazık ki, akademik başarı ile sınırlandığı için âileler açısından okul başarısı büyük ehemmiyet taşıyor. Bu yüzden okul ve eğitim söz konusu olduğunda âilelerde de, çocuklarda da baskı oluştuğunu görüyoruz. Bu baskı ise, bir yandan çocuklarımızın kendilerini “yarış atı” gibi hissetmelerine, bir yandan da onların gerçek kapasitelerini yansıtamamalarına sebep oluyor.
Hepimiz muhakkak ki, evlâtlarımıza her zaman en iyi imkânları hazırlamak için olanca gayretimizi severek seferber ederiz. Bu mânevî ve maddî yatırımları yaparken, tek motivasyonumuz ise, çocuklarımızın başarılı, parlayan fertler olarak sosyal hayata intibak ettiklerini görmektir. Lâkin yapılan fedâkarlıklar karşılığında çocuklarımızdan da beklentilerimiz artmaktadır.
Ebeveynler olarak yaptığımız en tehlikeli işlerden biri budur. Çünkü bu beklentiler, çocuklarımız üzerinde yersiz bir baskı oluştururken onların okul hayatlarında gerçek performanslarını yansıtmalarını engellemektedir.
Okul ortamında çocukların mutlu ve başarılı olabilmeleri için ihtiyaç duydukları en önemli vasıflardan birisi, “sorumluluk alabilme becerisi”dir. Kendisinden beklenenlerin bilincinde olan çocuk, ödevlerini zamanında ve eksiksiz yapmanın iç huzurunu yaşayacak, hangi derse ne kadar ehemmiyet vermesi gerektiğine, kendi başına karar verebilecektir.
Sorumluluk duygusunun gelişebilmesi için ise; çocukların üzerinde takipçi bir tutum beslemek yerine, onlara serbest bir ortam sunmak gerekir. Davranışlarının olumlu ve olumsuz sonuçlarını yaşayabilmesi için çocuklarımıza fırsatlar verilmelidir. Mesela çocuk ödevini eksik yaptığında öğretmeninden cezâ alacaksa, o ödevi tamamlatıp çocuğu okula yollamak ve çocuğun alacağı cezaya mâni olmak, çocuğun ders sorumluluğunu taşımasına engel olup, bu davranışı tekrar etmesine sebep olabilir.
Bunun dışında çocuğun öğretmenine duyduğu sevgi ve saygı, onun ders çalışma isteğini motive edecek bir başka unsurdur. Öğretmenine duyacağı saygı ise, ev ortamı ile yakından ilgilidir. Âile, öğretmene ne kadar olumlu yaklaşırsa, çocuk da öğretmene o kadar yakınlaşabilir. Bu yüzden çocukların eğitim hayatı boyunca okulla veya öğretmenle ilgili karşılaşılacak olumsuz durumları, çocuğa yansıtmaktan kaçınılmalıdır.
Okul uyumuna tesir eden bir başka sebep ise, çocuğun duygusal duruşudur. Mutlu, komplekssiz ve kendine güvenen bir çocuk, arkadaşları ve öğretmenleri ile uyumlu ilişkiler sürdürebilir. Bu durumu ise, okul başarısına olumlu yansır. Bunun yanı sıra “uyum sorunu” çeken çocuklar, her ne kadar zekî olursa olsunlar, okulda bu kapasitelerini başarıya yansıtamazlar. Duygusal sorunların en aza indirilmesi için ise, hissî ihtiyaçların doyurulması, âile hayatı içinde sağlıklı bir iletişime yer verilmesi gerekmektedir.
Şunu unutmamak gerekir ki, bir ferdin mutluluğu, çocukluğundaki okul başarısından ziyâde, duygusal ihtiyaçlarının tatmin edilmesine, sosyal ilişkilerdeki başarısına daha çok bağlıdır.
Bunun için okul-âile birliği içerisinde hareket ederken, çocuğun ders başarısının yanında duygusal durumunu göz önünde bulundurmak, uyumu konusunda fikir alışverişinde bulunmak oldukça önemlidir.
2006-2007 eğitim yılının her açıdan verimli geçmesi temennîsi ile…
YORUMLAR