İngilizce ‘obese’ kelimesinden gelen obezite (şişmanlık), vücutta depolanan yağ miktarının vücudun fizikî yapısına uymayacak şekilde fazla olması sonucu oluşan, genetik ve çevre etkileşimli, karmaşık, ciddî, kronik ve tedâvi edilmesi gereken bir hastalıktır.
İnsanın günlük ihtiyacından fazla miktarda aldığı kalori, trigliserit adı verilen maddeler şeklinde yağ hücrelerinde birikir. Obezite ve kilo fazlalığı, aynı durumları ifade etmez. Kilo fazlalığı, ideal vücut ağırlığının üzerinde olmak, obezite ise yağ dokusunun gereksiz yere fazla olmasıdır.
Sürekli ve düzenli egzersiz yapanlarda vücut kas kitlesindeki artış, vücut ağırlığının artışına sebep olur. Ancak bu kişiler obez olarak tanımlanamaz. Bir kişinin obez olup olmadığının anlaşılması için vücut yağ oranının belirlenmesi gerekir. Obezitenin değerlendirilmesinde kullanılan kriterler şunlardır:
BMI=VKİ (Vücut kitle endeksi), bel çevresi ölçümü, bel kalça oranı.
VKİ: Vücut kitle endeksi, vücut ağırlığının, boyun karesine bölünmesiyle elde edilen değerdir. Hâmile olanlarda, çocuklarda, çok adaleli olanlarda doğru sonuç vermeyeceğinden kullanılmamalıdır.
VKİ değerleri:
18,5kg/m2 altında olanlar zayıf,
18,5-24,9kg/m2 olanlar normal kilolu,
25-29,9kg/m2 olanlar fazla kilolu,
30-39,9kg/m2 olanlar obez (şişman),
40kg/m2 ve üzerinde olanlar “ölümcül obez” olarak tanımlanmaktadır.
* * *
Basit bir örnekle bunu açıklarsak:
70kg ve 1,65 cm olan Ayşe hanımın, VKI=70/(1,65*1,65)=25,71
Bu tanımlamaya göre Ayşe hanım fazla kilolu sınıfına girmektedir.
* * *
Bel çevresi ölçümü: Göbek seviyesinde ölçülen bel çevresi, ideal olarak kadınlarda 80 cm., erkeklerde 94 cm. olmalıdır. Kadınlarda 88 cm., erkeklerde 104 cm’nin üstü artmış riski gösterir.
Bel/kalça oranı: Erkeklerde 1,0 ve üzeri, kadınlarda 0,8 ve üzeri riskli grubu oluşturmaktadır.
Bu iki ölçüm, aşırı kiloyu değerlendirmekten çok, kiloya bağlı sağlık problemleri gelişme ihtimalini belirlemek için kullanılır.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, obezite ciddî bir sorun olmaya ve bulaşıcı bir hastalık gibi yayılmaya devam emektedir. Ülkemizde toplumun %25’i obezdir. (Kadınların %23,4’ü, erkeklerin %7,9’u) A.B.D.’de kadınların %25’i fazla kilolu, %25’i obezdir. 2030 yılında, A.B.D. nüfusunun %100’ünün obez olacağı tahmin edilmektedir.
Obezite ile birlikte oluşma ihtimali yüksek olan hastalıklar nelerdir?
Obezite, ciddî hastalıkların gelişimine zemin hazırlar. Obezite yüksek miktarlarda sağlık harcamalarına yol açmaktadır. Obezlerde oluşma riski yüksek olan en önemli hastalıklar şunlardır:
Koroner kalp hastalığı: Obezlerde kalp damar hastalıklarından ölüm, 4 kat daha fazla görülmektedir.
Yüksek tansiyon: Hipertansiyon riski obezlerde 3 kat daha fazladır.
Kanda yağların yükselmesi, damar sertliği, inme, şeker hastalığı, gut hastalığı, eklemlerde kireçlenme, topuk dikeni, yemek borusu iltihabı, mide fıtığı, safra kesesi taşları, karaciğerde yağlanma, cilt yırtılmaları, ciltte aşırı yağlanma, uykuda nefes alamama, âdet düzensizlikleri, kısırlık, iktidarsızlık, bazı kanser türleri (meme, rahim, safra kesesi, kalın bağırsak, prostat), erken ölümler, psikososyal durumda kötüleşme, depresyon, v.s. bu hastalıklardan bazılarıdır.
Kilo vermenin faydaları nelerdir?
%10’luk kilo kaybı ile tüm sebeplere bağlı ölümlerde %20, diyabete bağlı ölümlerde %30, açlık kan şekerinde %50 azalma görülür.
Kilo vermeyle kan yağları düşer, iyi huylu kolesterol düzeyleri artar, kalp krizi geçirme ihtimali azalır. Her %1’lik kilo kaybı ile kan basıncı 1mm/hg düşer. Şeker hastalarında kan şekerinin kontrolü kolaylaşır. Kilo veren kişinin özgüveni artar, kendini psikolojik açıdan daha rahat hisseder.
* * *
Peki insan neden kilo alır? Şişmanladığını gördüğü halde niçin yemeye devam eder?
Obezitenin temelinde pek çok faktör rol oynamaktadır: Yaş, cinsiyet, ırka bağlı faktörler, eğitim düzeyi, evlilik, doğum sayısı, genetik, beslenme alışkanlıkları, alkol tüketiminin artması, özellikle çocukların bilgisayar ve televizyon başında geçirdikleri zamanda kalorisi yüksek gıdaları tüketmesi, teknolojinin ilerlemesi, fizikî aktivitenin azalması, Amerikan tarzı beslenmenin yaygınlaşması, porsiyonların giderek büyümesi obeziteyi de hızla artırmaktadır.
Obeziteyi kadınlarda daha sık görmekteyiz. Kadınların bazal metabolizma hızlarının düşük olması bunun en önemli sebeplerinden birisidir. Menapoz dönemine girildiğinde kalori harcanması azalacağından kilo artışı belirginleşir.
18 yaşından sonra her 10 yılda bir metabolizma hızı %2 azalır ve bu azalma, yenilen gıda maddeleri sabit kalsa bile her yıl 0,4 kg.’lık artışa sebep olur. Sonuç olarak yaş ilerledikçe, mevcut kiloyu muhafaza etmek için egzersiz daha fazla önem arz eder.
Bazı kişiler “Ne yesem yarıyor!” şikâyetleri ile dert yanmakta, yemeyi azalttıkları hâlde kilo verememektedirler. Bu kişiler herhangi bir sağlık problemlerinin olup olmadığını doktora giderek araştırmalı, problem yoksa aktivitelerini artırmalıdırlar.
Tedâvi: Diyet ve egzersiz, ilâç tedâvisi, intragastrik balon tedâvisi ve cerrâhî tedâvi obezitenin tedâvi basamaklarını oluşturmaktadır. Obezitede diyet kesinlikle uzman kontrolünde olmalıdır. Gazete ve magazinlerde yer alan diyetlerin uygulanması hem zor, hem pahalı, hem de sağlık açısından risklidir. Kısa süreli ve fazla miktarda kilo kayıpları, kalp kasına hasar vererek ânî ölümlere yol açabilmektedir. İdeal olan, uzun vâdede ve uzman kontrolünde kilo vermektir. Obezite tedâvisinde dâhiliye uzmanı, psikiyatrist ve diyetisyen sabırla ve uyum içinde çalışmalıdır.
Ne tezattır ki, dünyanın bir yanında insanlar yemeye lokma bulamayıp açlıktan ölürken, diğer yanda aşırı yemekten oluşan hastalıkların tedavisi için trilyonlarca dolar harcanıyor.
Can boğazdan geldiği gibi boğazdan gidiyor. Pek çok önemli hastalığın kaynağını çok yemek oluşturuyor. Acıkmadıkça yemeyip, doymadan sofradan kalkmayı becerdiğimiz zaman kilo gibi bir derdimiz de olmayacaktır. Her konuda “üsve-i hasene” olan güzel Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- asırlar öncesinden nezih yaşayışıyla bize yol gösteriyor:
“O -sallallâhu aleyhi vesellem- acıkmadıkça yemezdi, karnını asla tıka basa doyurmadığı gibi mü’minlerin de çok yemelerini hoş görmez ve şöyle buyururdu:
“İnsanoğlu, kendi karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Âdemoğluna belini doğrultacak birkaç lokmacık yeter. Eğer insana nefsi galebe çalacak olursa, karnının üçte birini yiyeceğe, üçte bir içeceğe, geri kalan üçte birini de nefes almaya ayırsın.” (İbn-i Mâce, Libâs, 31)
YORUMLAR