Genel olarak ibadetlere baktığımızda, hepsinin belli bir zamanı olduğunu görürüz. Meselâ farz olan oruç, sadece Ramazan ayına mahsusken, hac, ömürde bir defa ve Zilhicce ayında yapılır. Zekât, zengin müslümanlar tarafından sadece yılda bir kere verilir. Kurban ise, her yıl bir kez kesilir. Hâlbuki namaz öyle mi?
Namaz, mükellef olan bir kimsenin günde beş defa yerine getirmesi gereken bir farz… Bir gün değil, bir ay değil, bir yıl değil… Ömür boyunca bir kez değil… Ölene kadar her gün; günde beş defa ayrı ayrı yerine getirilmesi gereken bir emir… Hiç şüphesiz bu durum, hakiki îman sahipleri için bir sabır, vakit disiplini, maddî-mânevî bütün duygu ve düşüncelerde olgunlaşma, Allâh’a götüren yolda en büyük rehber… Kısacası namaz, has müslümanları seçebilmek için kurulmuş bir çeşit elek...
Namazı hakkıyla îfâ edebilmek için, onun rükun ve şartlarına riâyet etmek çok önemli… Ancak insanlar tarafından öğrenilmesi mühim olan bu şartlar, çoğu zaman bilinmemekte yahut önemsenmemekte ya da ihmal edilmekte… İnsanlar bilmeden terk ettikleri bu hükümlerin neye mâl olduğunun farkına bile varamamakta… Herhalde namazın hükümlerini göz ardı etmeselerdi, şu önemli hususu muhakkak ki görürlerdi:
“Bilindiği gibi namazın tam on iki farzı bulunmaktadır. Bu farzlar, namazın olmazsa olmazı mânâsındadır. Ancak yeterince bilinmeyen noktası şu ki; bu farzlardan birinin bilmeyerek veya unutularak dahî terk edilmesi durumunda kişinin namazının bozulacağı gerçeği…”
İbadetleri yerine getirirken her birimizin çeşitli yanlışlıkları olabilir. Önemli olan bu yanlışları, bir şekilde tespit ettikten sonra telafi etmektir. Yoksa namaz kılmak için harcanan zaman da, emek de “boşa kürek sallamaktan” ibaret olur ki, Allah korusun, bu da hiçbir işe yaramaz.
Namaz kılarken hanımların en büyük eksiği “setr-i avret: avret olan yerlerin örtülmesi” şartında ortaya çıkar. Maalesef ki, hanımların namazdaki setr-i avret eksikliği, hükümleri bilen kişilerin üzerinde de ziyadesiyle görülür. Meselâ; günlük hayatta câmiye gidip namaz kılan hanımlara şöyle bir baktığınızda, namaz kılan her on kişiden yedisini; “tenin rengini gösterecek derecede ince çoraplarla ve ayak bileğinin yukarısında eteklerle” namaz kılarken görebilirsiniz!.. Ya da giydiği gömlek veya badinin kol yenleri, el bileklerinin üzerinde, hatta belki giydiği bluzun kollarını dirseklerine kadar sıvamış hanımlara bile rastlayabilirsiniz!.. Ama en çok; saçlarını, kulaklarını, enselerini, gerdanlarını gösteren ince başörtülü yahut (başörtüyü bir emirden ziyâde, bir aksesuar hâline getirmeyi amaçlayan insanların tuzağına düşmüş) saçını-boynunu gösteren küçücük başörtüsü ile namaz kılmaya çalışan gencecik kızlar görürsünüz…
Öncelikle hanımların, bütün rükun ve şartların yanında “setr-i avret” ile alâkalı hükümleri çok iyi bilmeleri gerekir. Zira namazda kadının örtmesi gereken yerler, erkeğin kapatması gereken yerlere nazaran daha teferruatlıdır. İşte hanımların namazdaki tesettürü ile alakalı birkaç soru ve cevabı:
Namazda setr-i avret ne demektir:
“Setr” Arapça bir kelime olup örtmek, gizlemek, bir şeyin arkasına saklanmak demektir. “Avret” ise, “şeriat açısından belli uzuvların örtülmesi” mânâsında kullanılmaktadır. Avret yerlerinin hem namaz kılma esnasında, hem de namaz dışında örtülmesi dînî bir farzdır.
Namazda setr-i avretin ölçüsü nedir?
Erkeğin namazdaki avret ölçüsü: Göbekle diz kapağı arasıdır. Hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:
“Ölü veya diri kimsenin uyluğuna bakma!..” (Ebû Davud, Cenâiz, 28; İbn-i Mâce, Cenâiz, 8)
Hadîs-i şerîfte geçen “uyluk”tan maksat, “göbek ile diz kapağı arası”dır. Bu ölçü, göbek çukurunun altından başlayıp diz kapaklarının altına kadar devam eder. Zira diğer bir hadîs-i şerîfte, “Dizler uyluklardan sayılır.” buyrulmuştur.
Bir erkeğin namaz kılarken göbek ile diz kapağı dışında kalan uzuvlarını örtmesi sünnettir. (Yani kollarda dirseklerden aşağısını, bacaklarda dizlerden aşağısını kapatmak, başına takke vb. şeyler takmak, ayaklarına çorap giymek gibi…) Örtülmesi sünnet olan bu uzuvların, açık bırakılarak namaz kılınmasıysa mekruhtur.
Kadınların namazdaki avret ölçüleri ise; Nûr Sûresi’nin 31. âyet-i kerîmesinde belirtildiği üzere şöyledir:
“Mü’min kadınlara söyle… Kendiliğinden görünen kısımlar müstesnâ, ziynet yerlerini göstermesinler…”
Burada “kendiliğinden görünen kısımlar”dan maksat; el, yüz ve (Ebû Hanife Hazretlerine göre) ayaklardır. Öyleyse avret-ziynet yeri, bu üç uzuv hâriç bütün bedendir. Hatta ayaklar konusu tartışmalı olduğu için ayakların da kapatılması faziletli görülmüştür. Buna göre kadınların saçları, boyunları, gerdanları, kol ve ayak bilekleri dâhil bütün vücutlarını, namazda ve namaz dışında (yabancı erkeklerin yanında ve sokakta) örtmeleri farzdır.
Namaz kılarken örtülmesi gereken bir uzvun açılması ile hemen namaz bozulur mu?
İster erkek olsun, ister kadın; namazda örtülmesi farz olan bir uzvun dörtte biri açılır ve bu açıklık bir rükun edâ edecek (yani üç sübhânallah diyecek) kadar bir süre devam eder de kapatılmazsa, namaz bozulmuş olur. Bu eksikliğin namazdan sonra görülmesi yahud fark edilmesi, sonucu değiştirmez, namazın tekrar kılınması gerekir. Lâkin bir uzvun dörtte birinden azı açıldıysa, namaz bozulmaz, ancak mekruh olur.
Eğer namazda kapalı olması gereken bir uzvu, kişi, kendi isteği ile açarsa, bir rükun edâ edecek kadar bir vaktin geçmesine gerek kalmadan namaz o anda bozulur.
Her kadın, namazda giyeceği elbisenin kol yenlerinin ve etek uçlarının normalden daha uzunca olmasına ehemmiyet göstermeliler. Zira rükû ve secde hâllerinde, elbisenin arka kısmında bir kısalma oluşması ve böylece örtülmesi gereken bir uzvun açılması, herkesçe bilinen bir gerçektir. Bu sebeple elbisenin namaz içindeki durumunun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Tenin rengini gösteren kıyafetlerle namaz kılınabilir mi?
Cildin kırmızılığını veya beyazlığını belli edecek derecede ince olan elbiselerle setr-i avret emri yerine getirilmiş olmaz. Bu tür kıyafetlerle namaz kılındığı takdirde, namazın farzı yerine getirilmediği için ibadet kabul olmaz. Hattâ şunu belirtmekte fayda var ki, ten rengini belli eden ince kıyafetlerin karanlık ve loş bir odada şeffaflığının fark edilmemesi böyle bir odada namaz kılınabileceği mânâsına gelmez. Nitekim böyle bir kıyafetle nasıl aydınlık bir yerde namaz kılınamıyorsa, karanlık olan yerde de namaz kılınamaz. Bilhassa annelerimiz ve teyzelerimizin kullandığı ince tülbentler, yazmalar ve altını gösteren beyaz namaz başörtüleri ile namazın setr-i avret emri yerine getirilmiş olmaz.
Bu şeffaf kıyafetler, toplumda ekseriyetle, ince çoraplar, iç çamaşırını belli edecek derecede ince gömlekler ve saçı, enseyi, boynu gösteren başörtülerde kendisini gösterir. Ne yazık ki, bu şekilde kılınan bir namaz, kişinin bütün emeklerine rağmen setr-i avret farzı yerine getirilmediği için kabul olmaz. Kişinin bu yöndeki eksikliğini gidermeyip kendi bildiğince namaza devam etmesi, ilerleyen yıllarda kaza namazlarının fazlalaşmasına ve böylece telafisinin de giderek zorlaşmasına sebebiyet verir.
İnce çoraplarla namaz kılınabilir mi?
Maalesef günümüzde tesettürlü hanımların üzerinde, giyilmesi normal hâle gelmiş olan ince naylon çoraplar ve ayak bileklerinin (incik kemiklerinden itibaren) yukarısında olan ara boy etekler görürsünüz. Bu şekilde olan bir kıyafet, hiçbir zaman müslüman bir hanımın sokaktaki ve namazdaki örtüsü olmamıştır. Bu konuyla alâkalı bir hadîs-i şerîf, mü’min hanımları şu şekilde ikaz etmektedir:
Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’nın rivayetine göre, kız kardeşi Hazret-i Esmâ, üzerinde altını gösterecek şekilde bir elbise olduğu hâlde bir gün Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzuruna gelir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onu bu ince kıyafetle görür görmez yüzünü çevirir ve şöyle buyurur:
“-Ey Esmâ, bir kadın büluğ çağına erince -yüzünü ve ellerini göstererek- bunlardan başka bir tarafının görünmesi helâl olmaz.” (Ebû Dâvud, Libas, 31)
Altını gösterecek şekilde ince giysiler giyen hanımların şunu çok iyi bilmeleri gerekir:
Giydikleri bu tür kıyafetlerle ne tesettür emrini yerine getirmiş olurlar, ne de namazları kabul olmuş olurlar.
Vücudun tamamını örten, ancak dar olan kıyafetlerle namaz kılınsa namaz olur mu?
Vücut hatlarını belli eden, ancak tenin rengini göstermeyen dar kıyafetlerle kılınan bir namaz sahih (geçerli) olur. Çünkü bundan kaçınmakta güçlük vardır. Böyle dar bir kıyafetle kılınan bir namazın hükmü ise, mekruhtur.
Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- cehennemlik hanımların vasıflarını sayarken “giyinik, ama çıplak” ifadesini kullanmıştır. (Müslim, Libas, 125) İslâm âlimleri, bu ifadeden “ince ve dar kıyafetler giyinen kadınlar”ın anlaşılması gerektiğini beyan etmişlerdir. Bu sebeple kişinin dar olmayan geniş kıyafetlerle namaz kılmayı tercih etmesi daha faziletli görülmüştür.
Bir kadın, pantolonla namaz kılabilir mi?
Namaz için özel bir kıyafet yoktur. Önemli olan, tesettürü sağlayan, tenin rengini göstermeyen, vücut hatlarını belli etmeyen, temiz bir kıyafetle namaz kılmaktır.
Bu itibarla bu şartları taşıyan herhangi bir elbise ile hanımların namaz kılmalarında dînen bir mahzur yoktur. Bacakların şeklini ortaya çıkartan, paça arasını belli eden bir pantolonla namaz kılmak ise mekruhtur. Böyle bir pantolonun üzerine dizlere kadar uzanan tunik giymekle mekruhluk ortadan kalkmaz. Ancak ayak bileklerine kadar uzun bir elbise yahut pardesü giymekle namazın mekruhluğu ortadan kaldırılabilir. Ancak hanımların, hanımlara mahsus kıyafetleri, erkeklerin de kendilerine has giyim ve kıyafet şekillerini tercih etmeleri gerekir.
* * *
Rabbimiz, kıldığımız namazları hakkıyla edâ edebilmeyi cümlemize nasip etsin. Âmin.
Kaynaklar:
-Prof. Dr. Hamdi Döndüren, “Delilleriyle İslâm İlmihali” (Namaz bahsindeki Setr-i Avret bölümü)
-Ömer Nasûhî Bilmen, “Büyük İslâm İlmihali” (Namaz kitabı, Setr-i Avret bölümü; 22 ve 30. maddeler arası)
YORUMLAR