Bu gün içimde bir doğru cevap rüzgârı esti hafiften, hafiften çınlattı rüzgâr zillerimi, döndürdü rüzgârgüllerimi… “Kulluk bilinci” dedim, çağrışımları zayıf geldi, ubûdiyet şuuru dedim. Her sıradan kişiye hayat enerjisi ve var olma sorumluluğu yükleyen ve yükleyecek olan değer bu, evet: Kulluk şuuru… Herkesin sahip olduğu kadarıyla imtihanda olduğunu ve en küçüğünden en büyüğüne, mevkî ve isimlerine bakılmaksızın aynı soruların sorulduğunu düşündüm ardından... Yani bir hurması olanın yarısını vermesi ile iki evi olanın birini vermesi arasında önemli olanın “verebilmek” olduğunu, yarım hurmayı vermeyenin, daha fazlasına sahip olsa yine de veremeyeceğini… Evde çileklerin en irilerini çocuklarına ayıran anne ile devletin mumunu dost sohbetinde kullanmayan Hazret-i Ömer arasındaki asâlet benzerliğini… Devlet idaresi ile ev idaresi arasında sadece bir hacim farkı olduğunu, cins farkı olmadığını… Kazanılan nokta ile kaybedilen nokta aynı… Kategoriler var ve evvelden âhire silsile hâlinde uzanıp gidiyor. Böylece “O ne güzel kuldu!”2 sitayişi çok değerli oldu, benim için. “Allah işini güzel yapan kulunu sever.”3 Her ne isen, en iyisi sen olmalısın, kulluk adına... “Elli alsam yeter!” Olmaz; doksan sekiz almışsan geri kalan iki puanlık yanlışı dert edinmelisin. İyi bir ev hanımı, iyi bir memur, iyi bir eş, iyi bir insan olan iyi bir kul oluyor.
“Dağ tepesinde bir çam olamazsan,
Vadide bir çalı ol.
Fakat oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın.
Çalı olamazsan bir ot parçası ol,
Bir yola neşe ver.
Bir misk çiçeği olamazsan bir saz ol.
Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.
Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz.
Dünyada hepimiz için bir şey var.
Yapacağımız iş, size en yakın olan iştir.
Cadde olamazsan patika ol.
Güneş olamazsan yıldız ol.
Kazanmak yahut kaybetmek ölçü ile değildir.
Sen her neysen, onun en iyisi olmalısın.”4
Öyle ya, Allah ehadiyetle tecellî etmiş, sadece bana has bir varlık lutfetmiş. Özel davranmış. Ne kadar sıradan görünse de sadece bana ait olan bu alanı en anlamlı, en değerli hâle getirmek lâzım!.. Ben yapmazsam, boş kalacak çünkü... Bu, Allah’tan hiçbir şey eksiltmeyecek, ama benden, eşimden, evlâdımdan, dostlarımdan, arkadaşlarımdan eksilecek.
Maksimum seviyede yaşanan kulluk ile yetersiz kulluktan bahsediyorum.
Maksimum yaşamaktan bahsediyorum. Biz başka hayatlara özenirken, uzak hayatları ve uzak acıları seyrederken, elimizden kayıp giden kendi hayatımızdan bahsediyorum.
Kulluk heyecanı yitirilince, gel-geç ve değersiz yönelişlerle tatmin ediliyor bu boşluk... Kulluk heyecanı olunca bir gece bin aya değiyor, bir kuruş bir servete…
“Sevginin zıddı nefret değildir, umursamazlıktır.”5 sözüne terk edilenlerin veçhesinden bakmışım hep, bir de kulluk veçhesi var: Umursamaz bir hâl içindesin, seviyor olamazsın, sevseydin umursardın…
Umursamak ve asla vazgeçmemek lâzım!
Kulluğu umursamak lâzım. İhlâs da bu mecradan akıyor. Şu veya bu sebeple değil, Allah için yaşamak.
“Dövülmeye sövülmeye kovulmaya billâh
Hep kâilim ammâ ki efendim senin olsam”6
Tam bu tarz; istediği kadar acıtıcı, monoton yahut negatif olsun, hayatı verene sû-i zan beslememek, varlığının kıymetini bilmek lâzım. O’na ait olmanın tadına varmak lâzım bir an önce, doya doya…
Allah’a lâyık kul, Peygamber’e lâyık ümmet, büyüklere lâyık evlat olma duâsı ne muazzam ve ne ağır bir duâdır. Bizzat Hak Teâlâ “Allah’ı hakkıyla takdir edemediler.”7 buyururken…
Bu derin âleme dalarken yine O’ndan başka kim var sığınacak?
“Allahümme eslemtü nefsî ileyke
Ve veccehtü vechî ileyke
Ve fevvadtü emrî ileyke
Ve elce’tü zahrî ileyke
rağbeten ve rehbeten
Lâ melce’e ve lâ mencâ minke illa ileyke”8
* * *
“Allah’ım, nefsimi Sana teslim ettim,
Yüzümü Sana döndüm,
İşimi Sana ısmarladım,
Sırtımı Sana dayadım,
Ümitle ve korkuyla…
Sana karşı sığınak ve korunak yine Sen’sin…”
Eski edebiyat mazmunlarına göre goncalar kendiliğinden açılmaz. Onları seher vakti esen rüzgarlar açtırır.
Duâya devam…
“…Kim Allah’tan ittika ederse (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir. Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter…”9
1 Hıçkıra hıçkıra ağlamak. Farsça.
2 Sad Sûresi, 30. âyet.
3 Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 291.
4 Douglas Malloch.
5 Elie Wiesel.
6 Nedim.
7 En’am Sûresi, 91. âyet.
8 Buhârî, Müslim.
9 Talak Sûresi, 2-3. âyetlerden.
YORUMLAR