Merhaba kızım;
Bugün sana engelli bir hanımın gözyaşlarından bahsetmek istiyorum.
Biliyorsun, Sosyal Yardım İşleri’nde çalışırken hasta ve engelli âilelere ziyaretlerde bulunuyor, ihtiyaçlarını temin hususunda destek veriyorduk. Belediye olarak sıcak yemekten ev temizliğine, tekerlekli sandalyeden dijital hasta karyolasına; psikolojik danışmanlıktan hasta bezine kadar geniş bir alanda hizmet veriliyor….
Sosyal inceleme için gittiğim engelli bir hanımın serzenişleri bana çok tesir etti. Kendi içimde de bir vicdan muâsebesi yaptım. Hassasiyetinin bütün hanımlara ve kızlarımıza örnek olmasını istediğim için kaleme alıyorum.
Hamiyet Hanım, otuz-otuz beş yaşlarında, genç, bakımlı ve % 65 fizikî engeli bulunan bir hanım… Ayaklarındaki zayıflıktan dolayı evde koltuk değneği ile yürüyor, dışarıda tekerlekli sandalye kullanıyor. Kıyafetlerinin uyumu ve ütüsü, evin temizlik ve bakımı, gözlerden kaçmayacak kadar itinalı... Tanışma, hâl-hatır faslından sonra nasıl yardımcı olabileceğimi sorduğumda, gözleri dolu dolu olarak konuşmaya başladı:
“-İki yaşında geçirmiş olduğum ateşli hastalıktan dolayı ayaklarımı kullanamıyorum. İlkokul eğitimimi, üçüncü sınıfa kadar anne sırtında okula giderek tamamlayabildim. Devamını şehir dışında -ilk olarak Ankara’da açılan engelli okulunda- tamamladım. Liseyi bitirdiğimde hem ben, hem âilem çok yorulmuş olduğumuz için eğitimimi bırakıp evlendim. Eşim de çocuk felci geçirmiş % 85 fizikî engelli.
On beş yıllık mutlu bir evliliğimiz, bir tane de çok sağlıklı oğlumuz var, elhamdülillâh. Dışarıdan fazla destek almadan bütün işlerimi yapabiliyorum, özellikle eşimin ve oğlumun yemeklerini hep kendim yaparım. Yaparken tarifsiz bir mutluluk ve huzur buluyorum. Onları rahatsızlandığım günler hâriç, hiç kahvaltısız evden çıkarmadım.
Ama geçen yıl geçirmiş olduğum bir ameliyattan sonra ellerimde titreme başladı. Yemek yapmaya başlasam dahî, devamını getiremiyorum. Farkında olmadan elimdekiler düşüyor. Bu sebeple birkaç kere yanma tehlikesi atlattım. Bunun üzerine eşim, belediyenin sıcak yemek hizmetinden faydalanmayı teklif etti. Çok üzüldüm, kabul etmedim. Ben insanın âilesine hizmette hiçbir şeyin engel olamayacağını düşünüyor ve ısrarla savunuyordum. Ancak özellikle geçen hafta sıcak çayın üzerime dökülmesinden sonra eşim size başvuruda bulunacağını ve itiraz kabul etmeyeceğini söyledi…”
Başını eğip ağlamaya başlayan Hamiyet Hanım’ın farkında olmadan kolu ve vücudu da titremeye başladı. Sözün bittiği yerdi. Söyleyecek söz bulamadım, yalnızca kardeş olarak ellerini tutabildim.
Bu, nasıl bir hassasiyet ve sorumluluktu. Bu, nasıl bir teslîmiyet ve aşktı. Ciddî engeline, yanma tehlikesine rağmen, hazır yemeği kabul etmek istememesi…
Kendimi düşündüm bir an, işten geldiğimde yemek yapmanın zor olduğunu dillendirdiğim günler geldi aklıma… Hafta sonları dışarıda yemek isteğimi, her gün yemek yapmanın bîzâr düşürdüğü anları hatırladım.
Elimin, ayağımın sağlık ve kuvvetine rağmen, kaç kez şükrünü îfâ edebildiğimi; bunun teşekkürü olarak neler ikram edebildiğimi düşündüm.
* * *
Ben de başımı önüme eğip hamlığımdan, gafletimden, hodbinliğimden (bencilliğimden) dolayı mahcubiyet duydum, Rabbime istiğfar ettim.
Mevlâ’nın ne güzel kulları var, yavrum. Ne mübârek hanımlar, eşler, anneler var. Titreyen elleri ve koltuk değneklerine rağmen, eşi ve çocuğuna evinde helâl ve temiz yemek hazırlamak için çabalayan, hiçbir şikâyette bulunmayan, yardımcı istemeyen, zorluğa ve güçlüğe rağmen kadınlık fıtratını yerine getirmek için sa’y eden kulları var Yüce Rabbimizin…
Tıpkı Hacer Vâlidemiz gibi, eğer emir Rabbü’l-Âlemîn’den gelmişse teslimiyetle başarmak için zemzem çıkıncaya kadar koşan, şikâyette bulunmayan…
Güzel Kızım!
Kadın mübarektir. Kadın muhteremdir. Mukaddes bir vazifeyle görevlendirilmiştir. Vazifemiz, “evimizin îmarı”!.. Bu îmar, hizmetle başlar. Hizmet, kadının en onurlu davranışıdır. Mesleği ne olursa olsun, eğitimi hangi seviye olursa olsun, kimin kızı/kerîmesi olursa olsun, hizmet, kadının şerefini artırır. Kadın eli değen her şey güzelleşir. Kadın kokusu giren her ev temizlenir. Kadın eğitimi giren her mesken, sükûn bulur. Âlemlerin Rabbi bu vesîle ile kadına fazla sorumluluk yüklememiş, onu serbest bırakmıştır. Nitekim büyük toplumlar, kuvvetli âilelerle; kuvvetli ve uzun ömürlü âileler de mâhir kadınlarla ayakta kalmıştır.
Bunun önemi yıllar önce te’yit edilmiş olacak ki, son yıllarda savaşlar eksen değiştirmiş; toplumlar âileler ve kadınlardan vurulmaya başlanmıştır. Özellikle hedef, kadını bulunduğu noktadan kaydırarak evine olan ilgi ve dikkatini azaltmak olmuştur.
Kadın ne zaman ki evinin dışına çıkıp eş ve çocuğunu ihmal etmiş, bedenini ve güzelliğini öne almışsa, işte o zaman zincirin halkaları kopmaya başlamıştır. Buna bir de son zamanların internet ve sosyal medyasının eklenmesiyle; evlerimize bombalar düşmüş, kadınlarımız/kızlarımız farklı bir tehlikeyle karşı karşıya kalmıştır.
Kadın, toplumun temel taşı olarak fazlasıyla sosyal hayatın içindedir artık... Marketteki kasiyerden mitingdeki kalabalığa; çarşı-pazardaki alışverişten kültür merkezindeki programlara kadar, kadınlar daha kalabalık, daha aktif... Ama ne yazık ki; kadın evinde değil artık. Evinde olan kadın da depresif, pasif ve daha acısı, televizyon veya sosyal medya başında agresif…
Elbette istisnâ hanımlarımız/kızlarımız var. Onları yürekten tebrik ediyor, ellerinden öpüyorum. Hattâ bütün yüreğimle istirham ediyorum:
“-Ne olur diğer kardeşlerinin de ellerinden tutsunlar, güzellikleri anlatsınlar. Ateş çemberinin kenarından çekip alsınlar kardeşlerini...”
Canım Yavrum!
Âlemlerin Rabbi, bu dünya hayatında biz kadınlara, ümmete sâlih evlâtlar yetiştirip toplumu terbiye vazifesi vermiştir. Hattâ vücudumuzdaki organları, hormonları, sinir sistemini dahî ona göre düzenlemiştir. Biz kadınlar, sâlih evlâtlar yetiştireceğiz ki; hayatın bütün alanlarında din ayakta kalsın, yaşanıp tebliğ edilsin.
Ümmet yetiştirmek, evlât büyütmek, insanı terbiye etmek... Dünya üzerindeki en mukaddes ve en önemli vazifelerden biridir hiç şüphesiz... Nitekim insan, Allâh’ın yeryüzündeki halîfesidir. Ve bu halîfe, Âlemlerin Rabbi tarafından biz kadınlara emanet edilmiş, terbiyesi bize bırakılmıştır. Vazifemiz bu denli ulvî; işverenimiz bu kadar yüce iken vazifeyi hafife almak, ihmal etmek ne büyük cür’ettir!.
Veya işimiz bu denli ehemmiyetli iken; ikinci, üçüncü plânda kalan işlerle meşgul olmak, ne derin bir gaflettir!
Göz aydınlığı kızım!
Biz kadınların en mühim ve en şerefli vazifesi; kadın olmak ve cennetin ayakları altına serildiği bir anne mertebesine erişebilmektir. Dünya üzerinde bizden beklenen en ulvî vazife budur. Nitekim Âlemlerin Rabbi, bu vazife için, yaratılmışlar içinde biz kadınları seçmiş; biz anneleri şereflendirmiştir.
Bu vesîle ile önce “kadın” olup “kadın kalabilmek” için elimizden gelenin fazlasını sarf edelim. Mevlâ bizleri defalarca annelikle şereflendirsin inşâallâh. Unutmayalım, ardımızda bıraktığımız hayırlı evlâtlar, sonu hiç kesilmeyen sâlih amellerimizdir.
YORUMLAR