Mesnevî Adası Tazelen Ve Bıkma

مستمع چون تازه آید بی ملال

صد زبان گردد بگفتش گنگ و لال

 

Mustemi’ çun taze âyed bi-melâl

Sad zebân gerded begofteş gung u lâl

 

“Dinleyen, bıkmadan ve yenilenmiş olarak gelirse; peltek veya dilsiz olan, yüz dilli olur.” (Mesnevî, 1. cilt, 2384. beyit) Yani sayısız lisanla sırları ifade eder.

Buradan anlaşılıyor ki, müridin beğenilen hâlleri, yenilenmesi ve bıkıp usanmamasıdır. Öyle ya, onda tarîkatin hâlleri yenilenmediği takdirde hakîkate dair sözlerden zevk alamaz. Tok olan insanla hasta olan insanın yemekten lezzet almadığı gibi… Sağlık isteyen, açlığı huy edinmeli ki, marifet gıdaları her taraftan, tabak tabak, arzusuna göre önüne gelsin.

İkinci mısradaki “peltek ve dilsiz” ile kastedilen;

1) Mürşid olabilir. Çünkü onların lisanı yoktur; dâima ve dâima konuşmama durağında, Hak’tan söyler, Hakk’ı söyler ve Hak’la söylerler.

2) Görünüşte suskun olan cansız varlıklar ve hayvanlar olabilir. Çünkü onların her birinin, yerine göre, hâl diliyle, hâl erbâbına sırlar söyledikleri kesindir.

Rivayet edilir ki, evliyâullahtan bir zâtın küçük yaştaki çocuğunu, o köyün etrafında bir kurdun kaptığını kendisine haber verirler. Bin telâşla arkasından koşarken ansızın bir dilenci:

“-Allah için bir parça ekmek!” deyince dönüp dilenciye ekmeğini verip yine koşmaya devam eder. O sırada kurt, masum yavruyu getirip herkesin bakışları önünde sağ sâlim yol kenarına koyar ve:

“-Lokmaya karşı lokma!” der.

Buna benzer garip hikâyeler meşhur ve görülmüştür. Cansız varlıklar ve hayvanlar konuşur, ama göz lâzım ki görsün; kulak lâzım ki işitsin.

Bil ki, bu değerli beyitlerden anlaşılan, dinleyenin hâlindeki eksikler ve güçsüzlük ile, Mesnevî-i Şerîf’e muhatap olan Hüsameddin Çelebi değil, bu kavrama uygun olan bîçâre ve bîgâneler, zavallı ve yabancı kimseler kastedilmiştir. Tıpkı Kur’ân-ı Kerîm’de “Eğer indirdiklerimizden şüphe duyuyorsanız...” (el-Bakara, 23) âyetinde şüphesi olmayanın, olanla birlikte alınması gibi… Ya da mantık ehlinin “aklın istisnâsı” dedikleri şeydir bu… Yahut usûl ehlinin “bir kısmı özel olan, genel ifadeler”ine benzer.

Ama bildiğiniz gibi Mesnevî Adası’nın belli muhâtabı olduğu için soruya gerek kalmaz. (Mesnevî Adası olarak çevirdiğim Cezîre-i Mesnevî kitabı, başlangıç ehli için hazırlanmıştır.)

Konuya dönelim: Netice olarak meclisteki herkes, taze bir heyecan içinde olmayıp; kimi dost, kimi yabancı ise irfân sohbeti baştan sona işaretle yapılır. Dostlar îma ile duyar, yabancılara ise mânâ gelininin yüzündeki örtüyü açmak, bir yönüyle uygun görülmemiştir.

* * *

Güncelleme, günümüz şartlarında düşünürsek, ilerlemek isteyen her yapının vazgeçilmez özelliğidir. Bir üstadın, dinlediklerini uygulayan bir talebesine konuşması ile “nasıl olsa dinlemekle yetinecek” bir talebeye konuşması, elbette farklı olacaktır. “Bakara Sûresi’ni bitirdim!” diye kurban kesen Hazret-i Ömer Efendimizin şahsında, bütün sahâbe-i kirâm, bu konunun en latîf örneğidir.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle