Mesnevî Adası -15- Okyanus

Der hor-i deryâ neşod cuz murg-i âb Fehm kon vallâhu a’lem bi’s-savâb (Mesnevî, III/3387) “Su kuşundan başkası, denize uygun olmaz, anla... Allah doğruyu daha iyi bilir.”

Der hor-i deryâ neşod cuz murg-i âb

Fehm kon vallâhu a’lem bi’s-savâb

(Mesnevî, III/3387)

 

“Su kuşundan başkası, denize uygun olmaz, anla... Allah doğruyu daha iyi bilir.”

 

“Vallâhu a’lem bi’s-savâb/Doğrusunu Allah daha iyi bilir.” ifadesi, Mesnevî-i Şerîf’te çoklukla sözü bitirmeye işarettir. Bunun için Hazret-i Sîneçâk, bu bölümle sonraki bölümün arasını bu beyitle ayırmışlardır.

Sözün özü; denize uygun olanlar, yine deniz kuşlarıdır; hava kuşlarının denize düşmesi azap sebebidir. Tıpkı bunun gibi sır incileriyle dolu denize de su kuşu gibi, boğulmayacak dalgıçlar girer. Onlardan başkası, çiğ bir açgözlülüğe düşüp yüzmeyi isterse girdap belâsına tutulabilecekleri âşikârdır.

Ama deniz kuşları, onları kuşatan denizin göğünü geçmez (ondan uzaklaşmazlar); yiyip içtikleri ve konup göçtükleri yer, hep o uçsuz bucaksız okyanustur. Dağlar gibi gelen bölük bölük dalgalarla beraber yürürler ve med cezirlerin şiddetli hareketlerinin akıntısına ayak uydururlar. Gönüllerinin seslenişi “yâ Kuddûs”, dillerinin virdi “okyanus”tur...

 

Şerhe Şerh

Kâinattaki “sebeplere riâyet” ile “sebeplere esir olmamak” dengesini kurmak, kemâlât yolunun en mühim aşamalarından, rubûbiyetin en zorlu derslerinden biridir.

- İnsan anne karnında ve çocukluğunda bir müddet sebepleri aşan bir biçimde yaşatılır.

- Ardından çalışıp çabalamadan hiçbir şey elde edemediği, vesîleleri araya koymadan neticeye ulaşamadığı bir dönem gelir. Bu süreçte sebeplere eksiksiz riâyet etmeyi, Cenâb-ı Hakk’ın koyduğu enfüsî ve âfâkî kurallara hürmet etmeyi öğrenir.

- Bu ders iyice pekişip yerleştiğinde yine sebeplerin subjektif (göreceli) hâle geldiği yepyeni bir dönem başlar. Kerâmetler, tevekküller, teslimiyetler devresidir bu…

Gönüllerinde “el-Kuddûs” olan Allah varken dillerinin “okyanuuus” demesi, işte bu ikinci devreye işarettir. Her şeyin Hak Teâlâ’dan geldiğini bilirler ve fakat yine o Hamîd ü Mecîd’in rızâsını gözeterek, sebebe hürmeti elden bırakmazlar. Şükür Allâh’a, teşekkür vesîleye...

Med-cezir benzetmesi, hayatın hikmetli hüzün ve sürûr dersleri ve imtihanlarını pek güzel ifade eder. Su kuşları, bu gelgitler sırasında dalgaların üzerinde onlarla birlikte yükselir, onlarla birlikte alçalırlar. Tıpkı bunun gibi Hak erleri de hâdiselerin gerektirdiği hâle bürünür, bir acı isabet ettiğinde “güzelce” sabrederler, “gözlerinden yaş gelir, fakat kalpleri Allah’tan râzıdır”, bir sürûr vukû bulduğunda “şükürle” iki büklüm olurlar, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Mekke’nin fethindeki hâli gibi... Mîraç ve huzur-i İlâhî’de bulunma edebini Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den kâmilen almış bu güzel insanlar, mârifet denizinin zarif, latîf, soylu kuşlarıdır.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle