Mescid temizliği, mâlum olduğu üzere Kur’ân-ı Kerîm’de Hac Sûresi 26. âyet-i kerîmede İbrâhim -aleyhisselâm-’a hitap edilerek, onun şahsında bütün mü’minlere emredilmiştir:
“Bana hiçbir şeyi eş tutma (şirk koşma)! Tavâf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut.”
Âyet-i kerîmede şirkten kaçınmanın emredilmesinin ardından bu temizliğin emredilmesi de ayrıca dikkate şâyandır.
Bu Rahmânî buyruğa uyarak mescitlerden herhangi bir kiri gidermek nasıl bir ibadetse; kirletmek de o derece çirkin bir tutumdur; bir vazifelinin fazladan emek vermesine sebep olmak vebaldir. Elimize bir plastik eldiven ya da poşet geçirip yerlerde unutulmuş ya da düşürülmüş çöp varsa, temizlik görevlilerinden önce alıvermek, sevap yarışında adım atmak mâhiyetindedir inşâallâh.
“-Nasılsa sürekli dolaşan temizlik görevlileri az sonra alır.” gerekçesiyle yerde gördüğümüz zemzem bardağı, peçete vs. türü çöpleri almazsak, Mescid-i Nebî’de (bütün mescitler için de geçerli, elbette) yapabileceğimiz latîf bir hizmet fırsatını kaçırmış oluruz.
Burada küçük bir parantez açıp, yerden bir çöpü kaldırmaktan bahsederken, arkamızdan pek çok insanın gelmekte olduğu izdiham hâllerini kastetmediğimi belirtmek isterim tabiî ki… Böyle bir durumda eğilmek riskli olacaktır şüphesiz…
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in:
“Mü’min, bal arısına benzer. Temiz olanı yer (helâl yer), temiz olan şeyler ortaya koyar (Hakk’ın rızâsına uygun işler yapar), temiz yerlere konar (sâlih ve sâdık kişilerle dost olur) ve konduğu yeri ne kırar, ne de bozar (bilâkis ihyâ ve âbâd eder).”[1] hadîs-i şerîfi çevremize karşı göstermemiz gereken duyarlılığı ne hoş özetlemektedir.
Bu itibarla, mescidde geçirdiğimiz uzun zaman diliminde, çoluk çocuğumuzun eline bir yiyecek vermek zorunda kalmışsak; bir bez serip dökülmesini önlemeli, buna rağmen döküldüyse kendi evimizden çok daha kıymetli bu yeri titizlikle temizlemeliyiz.
Muşamba ya da bez paravanların üzerine dileklerini (!) yazan kardeşlerimizi de güzelce uyarmalıyız. Yaptıklarının dînimizde bir yeri olmadığını; duâlarımızı Rabbimiz’e arz etmemizin yolunun bu tür bâtıl inanç ve bid’atlerden aslâ geçmediğini, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mescidinin ve umûma açık yerlerin yazıyla kirletilmesinin de kul hakkı olduğunu tatlı dille anlatabiliriz.
Bu garip ve üzücü durum o kadar yaygın ki, kapıdaki görevliler, mescide kalemle girilmesini önlemeye çalışıyorlardı son zamanlarda; haklı olarak… Bid’at ve yanlışlardan söz etmişken; kendisine ya da memleketteki yakınına ait kıyafet, başörtü, hattâ çamaşırları Mescid-i Nebî’nin, Ravza’nın sütunlarına sürerek, bundan şifâ vb. beklentilerde bulunmak da başka bir hazin tablo… Vazifeliler, bu yanlış tutumla da mücadele etmeye çalışmaktalar; fakat bu tip hareketler, gizli saklı yapılmaya çalışıldığı için, şahit olan herkese tebliğ yükümlülüğü doğmakta... Tabiî ki bunlar, bilgi eksikliğinin boşluğuna kurulmuş bid’atlerdir. Ayrıca daha önce de vurguladığımız gibi, Hac ve Umre öncesindeki eğitimin önemini hatırlatan durumlar…
Rabbimiz, cümlemize bildiklerimizle ihlâs üzere amel edip bilmediklerimizi öğrenmeyi, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yüzünü ağartıp ferahlandıracak ümmetinden olabilmeyi nasîb eylesin. Âmîn. (Devam edecek)
[1] Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 199.
YORUMLAR