“Eğer siz O’na (Rasûlullâh’a) yardım etmezseniz, (bu önemli değil); O’na, Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler O’nu, iki kişiden biri olarak (Ebûbekir ile birlikte Mekke’den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; O, arkadaşına, «Üzülme, (çünkü) Allah bizimle beraberdir.» diyordu. Bunun üzerine Allah, O’na (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, O’nu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allâh’ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.” (et-Tevbe, 40)
Yâr:
“-Nerelerdesin?” demiş, bu söze kurbân olmaz mı yârân?
“-Ortalarda görünmüyorsun?” demiş, zâhir olmaz mı her bir zerremiz?
“-Duydum.” demiş, “Mesnevî okutmaya başlamışsın.. Allah feyzini artırsın.”
Coşup taşmaz mı âcizlerin feyz arkları?..
Gülümsemiş bin cân ile cânân, der-i şikestemiz bin parçalı musaffâ bir aynaya dönüşüp çoğaltmaz mı o tebessümü? Şâd olsun her dem, vech-i mübâreği! Küşâd olsun her bahar, yârin gül-i handânı ve dahî söz goncası…
Yâr bize ümit beslemiş, bir ümit büyütmüş bizden yana. Sâfî mücevhere dönüşmez mi toprak yanımız... O ki, güneşidir âlemimizin. O böyle gözlerinden ümit huzmeleri sıza sıza bakar da kemâlâta ermez miyiz, hey hey!
“Ey müezzin, gel cenâzem üzre feryâd kıl
Öldüğümden yâri âgâh eyle, rûhum şâd kıl”
(Aşkî)
“Mûtû kable en temûtû / Ölmeden önce ölünüz.” buyurur da Tâcu’r-Rusûl -sallâllâhu aleyhi ve âlihi ve sellem-’den mîras lisânıyla, bin can ile kurban olmaz mıyız, ey âşıkân, O’nun yoluna, fedâke, fedâke, ey yâr!..
Yâr, bize güvenip vazife vermiş, nasıl eskisi gibi kalır her şey? Nasıl coşup semâ etmez Cafer-i Tayyar’ı içimizin? O böyle teveccüh etmişken âcize, fakîre, hiç’e; nasıl dökülmez sahte boyaları yüzümüzün ve yaprakları varlık ağacımızın?!
Yâr, endişe duymuş hakkımızda, içi titremiş ya, “Vazifesini hakkıyla yapamayacak mı?” diye korkmuş ya; çağlaları olgunlaşmaz mı bademlerin, kayısıların? Çatlamaz mı tohumları istidâdımızın, gayretimizin, himmetimizin?
Hâfız-ı Şirâzî, “Yârin bir yan bakışı için Buhâra’yı, Semerkand’ı veririm.” demiş. Bir başkası, “Bir nazarı için bütün şehri fedâ ederim.” demiş. Ben Mus’ab -radıyallâhu anh-’ın yaptığını yapmak isterim; kırk gün sonra mektup yazıp:
“-Buyur gel!” demek isterim, “Gel ki Medîne’de adının geçmediği tek bir ev kalmadı!..”
Yâr -ki, Sahî’dir/cömerttir, Hazret-i Ebû Bekr’ini alıp yanına, gelmez mi hiç?..
* * *
Yâr, yine gel iklimime, yine bak yüzüme ki, varlığım göz göz olmuş sana bakıyor olacaktır o an... Yine yürüyüşünün rüzgârına tutulsun yüreğim, rûhaniyetinle aydınlansın geçmişim; genişlesin ufkum o aydınlıkta, ben bana bakayım durup bir süre, senin aynanda. Yıkanıp arınsın kalbim, o ümit pınarında...
YORUMLAR