Kutlu İnkişaflar, Sabr-I Cemil İle Başlar!

“Suya anlattım olmadı, kuyuya anlattım almadı. Sen’den ikrâm olan hâzık bir hekimin derya misâli gözlerinde, sükûta daldı içimdeki bülbül-i nâlân”..

İnce ince yağan yağmurun, rûhumuza ulaşan, pâk etme çabasının uyandırdığı huzurun terennümleridir bütün güzel iş ve oluşlar!.. Nerede büyük bir başarı varsa, orada büyük bir hizmet ve büyük isimler var. Bütün güzel sonuçların, iç burkan, hayret vadilerinde dolaştıran bir başlangıcı vardır!..

Biz dikeni görünce korkarız içindeki gülleri aramaktan… Lâkin teni, teri, rûhu gül râyihası sunanlar, hep kan-revan içinde, dikenlerden gül devşirmeye sevdalananlardır!..

Biz böyle gördük mürebbîlerin en büyüğünden -sallâllâhu aleyhi ve sellem-!.. Önce en yakınlarının, akrabalarının bile desteğinden mahrum kalacaksın… Safâ tepesinde Sana “el-Emîn” diyen bir toplumun önünde, baba yarın tarafından azarlanacaksın!.. Biricik evlatlarının gözlerinin önünde taşlanacak, yüzüne toz toprak saçılacak, bir yandan sığınıp Rabbine, bir yandan evlâdının gönül yârelerini saracaksın! Sonra mecbur kalacaksın vatanından firâka… Beytullah’tan ayrılmaya teslim olacaksın; anneden, babadan, evlattan ayrılığa teslim olur gibi! Açlık, yokluk, susuzluk, firkat, hasret, acı, sızı; tek sâdık dost olacak, hiç ayrılmayacak yanından, yolundan… Sen “Hasbünallahü ve nime’l-vekîl” diyeceksin!.. Hiç gelmeyecek aklına, şikâyet!.. Ukbâyı düşünüp tesellî bulacaksın. Rabbe şükür içinde bir kul olmayı, dünya servetine yeğleyeceksin. Derken bahşolunacak Sana, rüyalarını kuşatan kutlu fetih! Bir muzaffer kumandan olarak girerken vahyin doğuş, rûhların diriliş mekânına, Sen “Gerçek hayat, âhiret hayatıdır.” diyecek, mütekebbir bir topluluğa, ulvî bir tevâzû ile sonsuzluk muştusunu vereceksin!..

Belki kitaplardan satır satır okuduk, bu ulvî hasletleri… Ancak yüreklerimiz ve zihinlerimiz idrak edemedi, satırların ötesini… “Acabalar, nedenler, niçinler” hiç bırakmadı peşimizi… Ne zaman teslimiyet deryasına dalmaya kalksak, şu zihnimizin girdaplarındaki sorular tuttu âb-ı hayata susamış gönüllerimizi!..

Elhamdülillah, yeniden Nisan yağmurları yağmaya başladı, inananların üzerine... Ancak şimdi bu bereketli yağmurları değerlendirme vakti! Biliriz ki, Nisan yağmurları şifâdır hastalıklara… Ama o yağmurda ıslananlara, o yağmuru biriktirip doya doya içenlere!.. Yani bu şifa sağanağına bîgâne kalmayanlara!..

Cennet, münferid davrananların, ayaklara çelme takanların, gönülleri binbir parça edenlerin, hubb-i riyâset dâvâsıyla yananların, adsız kahramanlara acı acı bakanların, emânete ihanet edenlerin, hor ve hakir görülmekten korkanların, dünyaya tapanların, kıranların, yıkanların, satanların, yakanların vb. sığınağı olamayacak!

Ey dertlerin müsebbibi biricik Devâ!.. Gam senden gelen bir imtihandır, arkasından gelecek sürura, merhaba! Bizi Fahr i Âlem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’ e ümmet kılan, bir dostunun dizleri dibinde ikrâmlandıran!.. Akla, pakla, sırla ve sakla yüreklerimizi! Bir aşk ver katından, kıymet katan! Sağa sola takılıp düşe kalka perişan olanlardan değil; Sen’in muhabbetini azık edip, boş iş, söz ve lakırdılara âmâ olup, mânevî ikramlarınla merzûk kıldıklarından eyle!.. Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle