Kutlu Aileye Dost Olmak İster Misin?

Geçtiğimiz Ramazan Bayramı ve akabindeki senelik iznim, benim için bereketli bir sıla-i rahim vesîlesi oldu. Yakın akrabaları rutin ziyaretin yanında, uzun yıllardır görüşemediğimiz kadîm dostlarımızla sohbet etme imkânı, çocuklarıyla tanışma/hâlleşme fırsatı ve bize de ayrı bir enerji verdi. Yılların ne çabuk geçtiğini bir kez daha te’yit ederken bu vesîle ile geçmişin de küçük bir muhasebesini yapma imkânı bulduk. Ve bizler de pek çoğumuzun sık sık tekrar ettiği gibi:

“-Âh! Eski günler...” demekten kendimizi alamadık…

Bu ifâde, her ne kadar çok kullanılıp sıradan hâle gelse de aslında acı bir gerçeği gündemde tutması açısından önemli… En mühim yanı ise, hemen fark edilip şuurlu davranılmazsa şu yaşanan demlerin de o eski hatıralar sayfasına dâhil olması an meselesidir.

Ziyaretimiz, bize büyük bir enerji vermesinin yanında bir yığın derin düşünceleri de sırtımıza yükleyerek hitâma erdi. Nitekim küçük ilçem Seydişehir, benim bıraktığım gibi mâsum, mahfuz ve muhafazakâr değildi artık… Maalesef her şey gibi, Seyyid Harun Velî’nin emaneti de dejenere olmuş, modernizm rüzgârından nasibini almıştı.

Bu realitenin anneler olarak bize düşen payı ise, evlâtlarımızı Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisiyle yetiştirme hususundaki ihmal, gaflet ve zaaflarımızdı. Yavrularımız, en değerli varlıklarımız -makbul olmuş/olacak sâlih amellerimizdi- ama dünyevîleşme, onların öncelikle memur, doktor, mühendis olmalarını öğütledi bize… Biz de dişimizden tırnağımızdan artırıp dershanelere gönderip okuttuk çocuklarımızı... Ellerinden cep telefonlarını, masalarından laptoplarını, önlerinden yemeklerini eksik etmedik. Bedenleri beslediğimiz kadar ruhlarını doyuramadık. Yıllar birbirini hızla kovaladı, okullarından mezun oldular, ama arkamızda bambaşka bir nesil çıktı. Aynı şeylerden zevk almaz, aynı mekânlardan hoşlanmaz olduk. Kıymet hükümlerimiz, dünya görüşümüz; birbirine yabancılaştı âdeta…

* * *

 Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîfinde;

“İnsanlara öyle bir zaman gelir ki, çocuklarının eğitimi konusunda şeytan onlara ortak olur.” buyurdu. Sahabîler:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Bu, gerçekten olur mu?” diye sorunca Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Evet.” buyurdu. Sahabîler:

“-Peki, şeytanın çocuklarımızın eğitimi konusunda bize ortak olduğunu nasıl anlayacağız?” diye sorunca Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Çocuklarınızda hayâ (utanma), merhamet ve acıma duygularının az olduğunu görürseniz, şeytan onların eğitimi konusunda size ortak olmuş demektir.” buyurdu. (Kenzu’l-Ummâl, Kitâbu’l-Ahlâk, 5792)

* * *

Ezelî düşmanımızı, göz aydınlığı yavrularımızın eğitimine ortak etmek, onda söz sahibi kılmak, elbette çok acı… Ama hâl ve hareketlerinden, düşünce ve çalışmalarından bunun bir gerçeğe dönüştüğünü görmekteyiz maalesef…

Fizikte, “Tabiat, boşluk kabul etmez!” diye bir kâide vardır. İnsan kalbi, buna tipik bir örnektir. Boş kalması mümkün değildir. Küçük yaşlardan itibaren birilerinin sevgisi, ülfeti doldurur kalpleri… Ve sevgisi ölçüsünde yönlendirir beyinleri, bedenleri…

Kalp, âdeta sevgiyle çalışır. Sevdiğinden aldığı enerji ve ışık; onu hem şarj eder, hem de ardı sıra takip ettirir. Sevdiğini incitmekten, bekletmekten çekindiği için bakışlarla hareket eder birçok zaman... Kısacası “sevgi” eğitimde temel kuraldır. Bu vesîle ile Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Çocuklarınızı üç hasletle terbiye ediniz.” buyurmaktadır.

Bunlar, “Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi ve Kur’ân sevgisidir.” (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, I, 226)

Temelde âlemlerin Rabbinin vahyetmiş olduğu ilâhî mesaj olan “Kur’ân-ı Kerîm”in sevgisi, O’nun yürüyen ve konuşan timsâli, “Peygamber Efendimiz’in muhabbeti” ve O’nun terbiyesi ve tavsiyeleriyle yetişmiş kutlu âile; “Ehl-i Beyt”...

Bedevî ve vahşî insanları, insanlığın medâr-ı iftihârı, güzîde ve örnek sahâbîler yapan iksir; bu sevgi şelâlesi idi.

“-Yâ Rasûlâllah! Seni o kadar çok seviyoruz ki, hiç çıkmıyorsun hatırımızdan! Evimize gidince Sensizliğe dayanamayıp yine geliyoruz yanına..” diye dillendiriyorlardı sevgilerini..

Gözler, hep O’na bakmak istiyor; kulaklar, her dâim O’nu dinlemek istiyordu. Sevgi ve saygılarının büyüklüğü sebebiyle mübarek gözlerine doyasıya bakamıyor; O konuşurken sanki başlarında bir kuş varmış da kıpırdasalar kaçacakmış gibi dikkatle dinliyorlardı. O’nun vefatı, en büyük musibetti sevenlerine.. Hazret-i Ebûbekir:

“-Eyvah, ey Allâh’ın sevgilisi! Bugün belim kırıldı benim…” diyordu.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu denli sevilir, böyle hasretle evlere konuk edilir de, bu sevgi karşısında kayıtsız kalınır mıydı, bu sevgili incitilebilir miydi hiç? Babaları sevgi ve muhabbetle eve gelir de kapılarda hasret ve muhabbetle mukabele edilmez miydi hiç? Dedeleri torunlarını bu denli sever; oyunlarına gönülden iştirak eder de torunlar adımlarını izlemez miydi hiç?

Sevgili Peygamberimiz ve kutlu Ehl-i Beyt’i…

Her biri bir inci misâli, Peygamber terbiyesi almış, Peygamber râyihasıyla büyümüş âile fertleri... Hânesinde nefesiyle yetişmiş, nübüvvete yönelik baskı ve işkencelere hep birlikte katlanmış yüce bir babanın eşleri, evlâtları... Fâtıma’lar, Zeynep’ler, Ali’ler, Âişe’ler, Sevde’ler…

Müslümanların kutlu örneği, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile ve Ehl-i Beyt’i!.. Tıpkı bizler gibi; eşleri, çocukları, komşuları ve akraba sorumlulukları olan kul bir Peygamber ve bir sofra etrafında toplanmış “âile fertleri”…

Bu mübârek âilenin yüce reisi, Allâh’ın Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur biz ümmetine:

“Sizi her türlü nîmetleriyle rızıklandırdığı için Allâh’ı seviniz. Allâh’ı sevdiğiniz için beni seviniz. Benim sevgimle de Ehl-i Beyt’imi seviniz.” (Tirmizî, Menâkıb, 31/3789)

 Hakkıyla sevebilmek için tanımak gerekir. Tanımak için bilmek gerekir. Bilmek için gayret edip okumak, ziyaret etmek, izlerini sürmek gerekir. Bütün yönleriyle hayatının her ânına vâkıf oldukları, hatıralarıyla bütün zamanlarını süsledikleri sevgili sevilir. Örnekleriyle her dâim önünde rehber olur, ışık olur, mutluluk huzur olur.

Bugün âileler olarak arayıp hasret kaldığımız sükûn ve huzurun kaynağı, Peygamber Efendimiz ve Ehl-i Beyt’inde saklıdır.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle