Ali’nin ağabeyi Câfer bin Ebî Tâlib,
O da Ali gibi güzel bir îmâna sahib.
Zulm-i müşrikten Mekke’de bezmişti inanan,
Yol göründü ona, istikamet Habeşistan.
Eşiyle birlikte Necaşî’ye sığındılar,
Uzun yıllar orada mesken tutup kaldılar.
Hicretten yedi yıl sonra, döndü Medîne’ye
İstekliydi Rasûlullah, onu dinlemeye.
Garip şeyler görmüştü Habeşistan’da Câfer
Anlatmaktı murâdı, hepsini teker-teker.
Başladı anlatmaya: Bir gün oturuyorduk:
Yoldan geçen yaşlı râhibeye şâhid olduk.
Hem de vardı başında büyücek su testisi,
Kadıncağızı arkadan itti, genç birisi.
İki dizi üstüne düştü kadın âniden,
Toz oldu başındaki, yoktu eser testiden.
Râhibe kalktı yerden, şöyle bir baktı gence,
Gönderme yaptı âtîye, sanki kıldan ince:
“Ey zâlim! Yarın Allah kürsüyü kurduğunda,
Bütün insanları da bir yere yığdığında,
Eller ve ayaklar îtirafa başlayınca,
Ve mazlûm, öz hakkını zâlimlerden alınca,
Bu dâvânın hallini orada göreceksin,
Ak koyun kara koyun, o zaman bileceksin.”
Peygamber Efendimiz duyunca bu sözleri,
Tebessüm ettiler, göründü azı dişleri.
Ve sonunda hak Nebî böyle dedi, ne müthiş:
“Kadın doğru söylemiş, evet doğru söylemiş.
Hak güçlüden alınıp, verilmezse güçsüze,
O toplumu Allah, nasıl çıkarır temize?”*
YORUMLAR