Meâli:
1-Kureyş’in (güvenlik ve esenliği hususunda kendilerine) imkân sağlandığı için,
2-Kış ve yaz yolculuklarında kendilerini güvenlik ve esenliğe kavuşturduğu için,
3-Artık onlar, bu beytin (evin, Kâbe’nin) Rabbi’ne ibadet etsinler.
4-O ki, kendilerini açlıktan doyuran ve korkudan kendilerine güvenlik verendir.
Sûre Hakkında Bilgiler
Kureyş Sûresi, Mushaf’taki sıralamada 106., iniş sırasına göre 29. sûredir. Tîn Sûresi’nden sonra Kâria Sûresi’nden önce indirilmiştir. Tefsircilerin çoğunluğuna göre Mekkî sûrelerden olup dört âyettir. İlk âyetinde geçen “Kureyş” kelimesi, bu sûreye isim olmuştur.
Önceki Sûreyle Münâsebeti
Bir önceki sûre olan Fîl Sûresi’nde de, bu sûrede de Allâh’ın Mekke ehline olan nîmetleri hatırlatılıyor. Cenâb-ı Hak, Fîl Sûresi’nde, Kâbe’yi yıkmak için gelen Ebrehe ordusunun âkıbetini hatırlatırken, bu sûrede de Arabistan Yarımadası’ndaki insanların, Mekke’de yaşayanlara, bilhassa Kureyş Kabilesi’ne gösterdikleri saygı ve sevginin temel sebebi vurgulanıyor. Gerçekten Araplar, sırf Kâbe’ye hizmetleri sebebiyle başta Kureyş Kabilesi olmak üzere Mekkelilere farklı bir muhabbet ve hürmet gösterirler; her türlü anarşi ve terör faaliyetleri kol gezerken bile Mekke kervanları büyük bir emniyet içinde yarımadanın bir ucundan öbür ucuna seyahat ederek ticaretle meşgul olurlardı. Bu da Mekke’ye emniyet, istikrar, zenginlik ve bolluk getirmişti.
Fil Sûresi’yle benzer bir konuyu ve birbirine yakın bir üslupla dile getirdiği için bu iki sûrenin, tek bir sûre olduğunu düşünenler çıkmışsa da, Hazret-i Osman’ın tertip ettirdiği mushafta bu iki sûre birbirinden besmele ile ayrılmıştır. Ashâbın büyük çoğunluğu da bu iki sûrenin birbirinden farklı olduğunu kabul etmiştir.
Sûrenin Fazîleti
Beyhakî, Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hânî’den şöyle bir hadîs rivâyet eder. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Allah Teâlâ, Kureyş’i yedi özellikle üstün kılmıştır. Bunları daha önce kimseye vermemiş, onlardan sonra da kimseye vermez:
1-Ben onlardanım.
2-Peygamberlik onlardadır.
3-Kâbe’ye hizmet görevi onlardadır.
4-Hacılara su dağıtma vazifesi onlardadır.
5-Fil ordusuna karşı Allah kendilerine yardım etmiştir.
6-Başkaları Allâh’a ibadet etmezken onlar on yıl O’na ibadet etmişlerdir.
7- Allah, onlar hakkında Kur’ân’da bir sûre indirmiştir. O sûrede başka hiç kimseyi anmadı. İşte bunlar, Kureyş’in faziletleridir.” buyurduktan sonra, Peygamber Efendimiz Kureyş Sûresi’ni okumuştur. (İbn-i Kesîr, XX, 8683)
Tefsîri:
1-Kureyş’in (güvenlik ve esenliği hususunda kendilerine) imkân sağlandığı için,
Âyetin başındaki “Lâm” edatı için üç farklı yorum yapılmıştır:
Bunların birincisi, önceki sûrede zikredilen “Allah onları yenilmiş bir ekin gibi yaptı” ifadesi ile birleştirilerek, bu ekin gibi yapılma işi, Kureyş’in emîn ve selâmette olması içindir, denilmiştir. Yani Kureyş’in alışık olduğu yaz-kış (ticârî) seferleri, güven içinde devam etsin diyedir.
İkinci görüş, bu sûrenin daha sonraki âyetlerinde geçecek “İbadet etsinler” fiiline bağlanmasıdır. Buna göre de mânâ, “Kureyş, emniyet ve selâmeti için bu beytin Rabbine ibâdet etsin!” şeklinde olur. Eğer Allâh’ın başka nîmetlerinden dolayı ibadet etmiyorlarsa, hiç olmazsa bu apaçık tek nîmetinden ötürü O’na kulluk etsinler, demektir.
Üçüncü görüş ise, önceki veya sonraki bir kelimeye bağlamaksızın, “taaccub” mânâsında, “Kureyş’in emniyet ve selâmetine şaşın!” takdîrindedir.
“Îlâf” kelimesi hakkında da çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. “Sevdi, peşinden ayrılmadı, ünsiyet etti” mânâları tercih edildiğinde, âyetin mânâsı, “Kureyş’in bu iki sefere ünsiyet etmesi, kesintiye uğramadan hep sürdürmesi için…” şeklinde olur.
Bu kelimenin, “alıştı, alıştırdı” mânâsı kabul edildiğinde, âyet-i kerîme, “Bu alışma, emniyet ve selâmet, Kureyş için ancak Allâh’ın tedbir ve takdiri ile meydana gelmiştir.” anlamına gelir.
“Kureyş”in, Nadr bin Kinâne soyundan gelenleri içine aldığı hususunda âlimler ittifak etmişlerdir. Bu kelimenin, “denizdeki en güçlü hayvanlardan biri olan, başkalarını yediği hâlde kimse tarafından yenilmeyen «el-Kırş» (köpek balığı) kökünden geldiği” rivâyet edilmiştir.
Başka bir rivayet de, onun “bir araya gelip toplanmak ve kaynaşmak” mânâlarında “tekarruş” kelimesinden türediği yönündedir. “Tekarruş”un bir anlamı da, kazanmak, kazanç elde etmektir ki, Kureyşliler, kendi kazançlarını yiyen tüccarlardır.
“Araştırmak, yoklamak ve teftiş etmek” mânâsında, “takriş” kökünden geldiğini söyleyenler de, Kureyşlilerin, hacılar arasındaki ihtiyaç sahiplerini arayıp bulmaları yüzünden bu isimle anıldıklarını ifade ederler.
2-Kış ve yaz yolculuklarında kendilerini güvenlik ve esenliğe kavuşturduğu için,
Îlâf kelimesinin hem önceki âyette, hem de bu âyette zikredilmesi, Allâh’ın nimetinin yüceliğini, lütfunun büyüklüğünü ortaya koyar.
“Rıhle”, bir kavmin hareket etmesine verilen addır. Yani göç ve sefer demektir.
Kureyşliler, Yemen ve Şam hükümdarlarıyla yapmış oldukları ikili anlaşmalar sebebiyle; yaz aylarında Şam’a, kışın da Yemen’e kervanlar düzenliyor; bu kervanlar yolda hiçbir engele takılmadan istedikleri gibi seyahat edebiliyor, güven içinde ticaret yapabiliyorlardı. Bu sayede istikrar, refah, bolluk ve emniyet içinde yaşıyorlardı.
Âyet-i kerîmede geçen “yaz ve kışın yapılan yolculuklar” hakkında, başka rivâyetler de zikredilmiştir. Bunlardan birisi, “Mekkeliler, sıcak olduğu için kışı Mekke’de, havası dolayısıyla yazı da Tâif’te geçirirlerdi. Birbirine yakın böyle bölgelerin bulunması, Allâh’ın büyük nîmetlerindendir.” şeklindedir. Diğer bir rivâyet ise, halkın hac ve umre sebebiyle yaz-kış, Mekke’ye gelmesidir. Bu gelenlerin, ibadet maksadıyla gelmeleri, herhangi bir kargaşa ve belaya bulaşmamaları, o bölgeye istikrar, emniyet ve maddî refah getirmeleri de şükür ve kulluğa sebep olacak ilâhî nîmetlerdendir.
Bilindiği üzere, senenin yarısı yaz, yarısı da kıştır. Dolayısıyla Kureyşliler’e Allâh’ın lütuf ve ihsanı, yaz-kış, başka bir ifadeyle sene boyu devam etmektedir. (Devam Edecek)
YORUMLAR