Kur’ân-I Kerîm’in Dilinden

Arapça Metni

 

 

“Hep birlikte Allâh’ın ipine sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allâh’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kimseler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nîmeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da O sizi kurtarmıştı. İşte Allâh size âyetlerini böyle açıklar ki, doğru yolu bulasınız.” (Âl-i İmrân, 103)

 

Tefsiri

Müfessirlere göre «Allâh’ın ipi»nden maksat, Kur’ân-ı Kerîm ve İslâm’dır. Çünkü bunların her ikisi de, insanları helâktan kurtarma ve istenilen şeye ulaştırma noktasında, bir ipe benzemektedir. Bu mânâyı destekler mâhiyette, Peygamber Efendimiz de, Kur’ân-ı Kerîm’i, “Allâh’ın semâdan yeryüzüne sarkıtılmış ipidir.” şeklinde târif etmiştir. (Müsned, III, 14,17)

Allâh Teâlâ’ya hakkıyla kulluk yapabilmek ve müslüman olarak vefât edebilmek için, Allah’ın ipine sıkıca sarılmak, “tevhid” inancında birleşmek, her türlü fitne, tefrika ve ayrılıklardan uzak durmak gerekir.

İslâm dini, inanç, ibâdet ve amelde birliğe çok önem verir. Bu sebepledir ki, akîdede Allâh’ın birliği prensibini koymuş, insanların bir anne ve babadan dünyaya gelmiş olduğunu hatırlatmış, aynı kıbleye dönerek birlikte ibâdet etmelerini ve her türlü hayırlı işte yardımlaşmalarını emretmiştir.

Diğer taraftan Kur’ân-ı Kerîm, insanların bazı konularda “fikrî ayrılıklar”ının bulunmasını da bir gerçek olarak kabul eder. (Bkz: el-Hûd, 118) Çünkü karşılıklı iyi niyet sahibi olmak ve mâkul çizgiler içinde bulunmak şartıyla bu ihtilâf, rahmettir. İnsanları rekabete sevk ederek toplumun ilerleyip kalkınmasına yardımcı olur. Ancak İslâm, düşünce ayrılığının düşmanlığa dönüşmesine, insanların birbiriyle çekişen ve vuruşan kamplar hâline dönüşmesine râzı olmaz. Bu âyet-i kerîmede de, Müslümanlar arasındaki birlik, dayanışma ve kardeşliğin Allâh’ın bir nimeti olduğu hatırlatılmıştır.

Zira Peygamber Efendimiz gelmeden önce, Araplar, kabileler hâlinde yaşarlar ve en küçük bir ihtilâf, kabileler arası kanlı savaşlarla neticelenirdi. Bunlar arasında en ibretli olanı Evs ve Hazreç kabileleridir. Aslında ana-baba bir kardeş çocukları olan Evs ve Hazreç kabileleri, Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret etmezden evvel, bir asrı aşkın bir zamandır (120 yıl) birbiriyle kanlı-bıçaklı idiler.

İslâm dini, Mekke ve Medine’den başlayarak dünyanın bütün coğrafyalarında, kendisine teslim olan insanların hepsinin yüreklerinde büyük bir ameliyat yapmıştır. Onlardaki hased, kin, düşmanlık, tefrika ve gaddarlık gibi necis duygu ve düşünceleri yok ederek yerine muhabbet, kardeşlik, birlik ve dayanışma esaslarını yerleştirmiştir. Böylece onları, dünya ve âhiret hayatı açısından, bir “ateş çukuru”nun kenarından çekip almıştır.

İslâm, bu prensipler sayesinde öyle bir “din kardeşliği” tesis etmiştir ki, insanlık tarihi bir daha böyle bir muhabbet ve kardeşliğe şahit olmamıştır. Bu kardeşlik bağı; soy, dil ve vatan kardeşliğinin üstünde, âdeta Allâh’ın perçinlediği sarsılmaz bir hâl almıştır.

Kur’ân-ı Kerîm, Müslümanlara, Allâh’ın emir ve yasakları çerçevesindeki bu kardeşliğe sımsıkı tutundukları takdirde tefrikaya düşmeyeceklerini ve aslâ bozguna uğramayacaklarını vaad etmiştir:

“Allah ve Rasûlü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (el-Enfâl, 46)

Âyet-i kerîmenin mefhûm-ı muhâlifi ile, yani diğer bir bakış açısıyla anlamı da, eğer düşmanlarımıza karşı bir korku taşıyor ve elimizde onlarla mücâdele edecek bir güç ve cesâret bulamıyorsak, bu, Allah ve Rasûlü’ne itaatten yüz çevirdiğimizden, birbirimizle çekiştiğimizden ve sabırsızlığımızdan dolayıdır.

İslâm dini; insanlık zaafının bir neticesi olarak zaman zaman çıkabilecek ihtilaflarda da, bütün mü’minleri, tarafların arasını bulma hususunda aktif bir rol almaya dâvet etmiştir:

“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki, O’nun merhametine nâil olasınız.” (el-Hucurât, 10)

 

Çıkarılacak Dersler

-İslâm, tevhid’e, birlik ve bütünlüğe çok önem vermiştir.

-Allah Teâlâ, bütün müminleri birbiri ile kardeş kılmıştır.

-İslâm kardeşliği, Allah’ın emir ve yasaklarına riâyet edildiği ölçüde yeşerip filizlenmiştir. İnsanlar, günah ve isyana daldıkça, kardeşlikler de düşmanlığa dönüşmüştür.

-Din kardeşliği; soy-sop, akrabalık, vatan ve dil gibi bütün birleştirici unsurların üstünde ve mukaddestir.

-Tarih, bu kardeşlik esaslarının teoride kalmayıp nasıl hayata tatbik edildiğinin örnekleri ile doludur.

-Müslümanlar, Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp birleştiklerinde Allah’ın yardım ve zaferi gecikmemiş; aralarında ihtilaf ve düşmanlık baş gösterdiğinde de sahibi bulundukları heybet, azamet ve kudretleri heder olup gitmiştir.

-Müslümanlar, kardeşleri arasında çıkan ihtilâflarda arabulucu olmalı ve yangını, daha kıvılcımken söndürmeye gayret etmelidirler.

 

Kaynaklar: “Kur’ân Yolu: Türkçe Meâl ve Tefsir”, Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İ. Kâfi Dönmez, Prof. Dr. Sadreddin Gümüş; “Safvetü’t-Tefâsir”, M. Ali Sabûnî; “Rûhu’l-Beyân”, Erkam Yayınları.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle